YAZARLAR

Muhammed Ali'yi, Drogba'yı da mı bilmezsiniz!

Bakmayın siz, şu an Afrin’de yaşananlara destek vermeyenlerin fişlendiğine. Aldırmayın yerli, yabancı hangi futbolcusu varsa askeri üniforma giydirip video çeken takımlara. Kulak asmayın futbolu yönettiğini zannedip, iplerini siyasete teslim etmiş olanlara. Savaş, kan, ölüm istemek en kolayı.

Amerika, Kuzey Vietnam’ın Güney Vietnam’daki terör faaliyetleri karşısında bölgeye komünist yönetimin hâkim olmasını engellemek için Güney Vietnam’a askerî yardım yapılmasına karar vermişti. Takvim yaprakları 1967 yılını gösteriyordu. Savaş olanca şiddetiyle devam ediyordu. Amerika, bölgeye yüz binlerce asker göndermişti. Daha fazlasına da ihtiyaç vardı. O ihtiyacı karşılaşmak için listede adı yazılanlardan biri de efsane boksör Muhammed Ali’ydi. Ancak Muhammed Ali’nin fakirlerin öldürüldüğü bir savaşta yer almak gibi bir niyeti yoktu. Muhammed Ali, Vietnam Savaşı’na “Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım. Asker kaçağı değilim. Ne bayrağımızı yakıyorum ne de Kanada’ya kaçıyorum. Burada kalacağım. Beni hapse mi tıkmak istiyorsunuz?

Olur, istediğinizi yapabilirsiniz.

400 yıldır zaten hapisteyim. Üç beş yıl daha yatacakmışım ne çıkar. Ama katillere yardım edip fakirleri öldürmek için 15 bin km’lik bir mesafe kat etmeyeceğim. Ölmek istesem, burada ölürüm. Şimdi, sizinle kapışarak ölürüm. Benim düşmanım sizlersiniz. Çinliler, Vietkonglar veya Japonlar değil. Özgürlüğümü istediğim zaman bana karşı çıktınız. Hakkımı aradığımda bana karşı çıktınız. Eşitlik istediğimde bana karşı çıktınız. Benden bir yere gidip sizlerin uğruna savaşmamı mı istiyorsunuz? Ben haklarımı ve dinî özgürlüğümü elde etmeye çalışırken sizler bana Amerika’da bile destek vermediniz. Kendi memleketimizde bile beni savunmadınız” diyerek gitmedi.

GERÇEKLER MUTLAKA BİR GÜN ORTAYA ÇIKAR

Bunun için beş yıl hapis ve 10 bin dolar para cezasına çarptırıldı. Lisansı ve pasaportu elinden alındı. İflas etti. Ailesinin ve arkadaşları Bill Russell, Jim Brown, Kareem Abdul Jabbar'ın yardımı ve üniversitelerde para karşılığı yaptığı konuşmalarla geçimini sağladı. 1971’de uzun süren davalar sonunda yeniden sporuna dönebildi ve efsane yaratmaya devam etti. 1975’te Zaire’de George Foreman’ı yenerek yeniden dünya ağır sıklet şampiyonu olmayı başardı. Ama asla savaş ya da adaletsizlik kelimelerini adının özne olduğu bir cümlede göstermedi.

Tarih yaprakları hızla döküldü takvim yapraklarından. Ne dünyada savaşlar bitti ne de savaşa karşı olduklarını açıklayan cesur sporcular. Zaman 2005 yılına ışınlanmıştı. Ekim’in 8’iydi. Henüz o zaman Didier Drogba’nın Türkiye’de top oynayacağını hayal etmek bile mümkün değildi. O derece büyük bir topçuydu. Ama ülkesi iç savaş yangınını yaşarken o sadece kendini kurtarmayı yeterli görmüyordu. Fildişi Sahili ülkesi için çok önemli bir tarihti bu. Rakip Sudan, hedef 2006 Dünya Kupası’ydı. Ve Filler, rakibini geçip adını futbolun en görkemli futbol şölenine yazdırmıştı. Ama dedim ya ülke iç savaşın pençesinden kurtulamıyordu. Drogba, bu tarihi başarıyı bir fırsata dönüştürdü.

AFFEDİN, AFFEDİN, AFFEDİN

Soyunma odasında onca coşkunun arasında önce tüm arkadaşlarını arkasına topladı. Sonra televizyonlar canlı yayındayken "Halkım sana söylüyorum, politikacılar siz anlayın" dedi. “Bayanlar baylar, Fildişi Sahili’nin kuzeyindekiler, güneyindekiler, merkezindekiler, batısındakiler” diye başlayan zaman için kısa, anlamı bakımından nesiller boyu sürecek konuşmasına şöyle devam etti: “Biz bugün tüm Fildişi halkının bir arada var olabileceğini, tek bir amaç uğruna futbol oynayabileceğini gösterdik. Kutlamaların insanları birleştireceğini gösterdik. Size dizlerimizin üzerinde yalvarıyoruz… Affedin! Affedin! Affedin! Afrika’da bunca zenginliğe sahip bir ülke savaşa sürüklenmemeli. Lütfen silahlarınızı bırakın. Seçimlere gidin. Takım arkadaşlarım ile birlikte eğlenmek istiyoruz. Silahlarınızı bırakın. Futbol oynamak istiyoruz. Mali halkı yok, Bete halkı yok, Dioula halkı yok, silahlar var. Bunu bir daha yaşamak istemiyoruz. Biz yabancı düşmanı değiliz, biz hoşgörülüyüz, bu savaşı istemiyoruz, bunu bir daha yaşamak istemiyoruz.” Açık, net ve bir sporcunun olması gereken gibi topluma karşı sorumluluklarını yerine getirdiği bu konuşma, Drogba ve arkadaşlarının ‘Barış dansı’ ile noktalandı.

"ÇARE EĞİTİM"

Sonra aradan bir 10 yıl daha geçti. Yine aklımızın ucundan Türkiye’de canlı seyretme şansına sahip olacağımızı geçirmediğimiz Samuel Eto’o çıktı karşımıza. Irkçılığın onlarca çeşidine dünyanın her noktasında şahit olmuş bir futbol ikonu olarak haykırdı savaşa karşı olduğunu. Gezi döneminde duvarlardaki ‘Çare Drogba’ sloganlarını 2015’te Eto’o ‘Çare Eğitim’e çevirmişti çoktan. İslam adı altında işlenen cinayetler Paris’i, Charlie Hebdo’yu ve bütün barış isteyenleri vurmuştu. Çünkü bir kez daha din uğruna savaş çıkması için uğraşıyordu insanoğlu (sözün gelişi insanoğlu tabii ki).Eto’o ise bu saldırı üstünden bir başka radikal islamcı silahlı örgüt olan Boko Haram’ı gündeme taşıyıp, onlara karşı silahla değil eğitimle karşı çıkmayı öneriyordu.

SİLAH ÇÖZÜM DEĞİL

2002 yılında Nijerya'nın Borno eyaletinde Muhammed Yusuf tarafından kurulan şeriat yanlısı radikal İslamcı silahlı örgüt Boko Haram, 10 binlerce insanın öldürülmesinden sorumlu olan örgüt, özellikle de 2014’te 200’den fazla kız çocuğunu kaçırarak gündeme gelmişti. Eto’o artık daha fazla savaş olmaması gerektiğini şu sözlerle dile getiriyordu: “Charlie Hebdo sonrası hepimiz desteğimizi göstermeye çalıştık. Afrika’dan birçok lider destek için Paris’e gitti. Ama konu Boko Haram’a geldiğinde medyanın yaşananları görmesi için çok büyük olayların olması gerekiyor. Boko Haram ile mücadele silah ile verilemez. Eğitim en güçlü silahtır. Okullar açmalı, çocukların öğrenmeleri ve anlamları için onlara şans vermeliyiz. Bu sayede Boko Haram gibi örgütler insanları kolayca manipüle edemez” dedi. Bununla da kalmadı Eto’o kurduğu 'Yellow Whistleblower FC' isimli yardım kuruluşu aracılığıyla terör olayları yüzünden Suriye'de olduğu gibi evlerini terk etmek zorunda kalanlara yardım etmek için mücadele başlattı.

Bu üç sporcu, belki de savaşın en büyük çığırtkanlığının yapıldığı, sivil insanların hayatlarını kaybetmeleriyle noktalanan silahlı müdahalenin asıl çözüm olmadığını nefeslerinin yettiği kadar anlatmaya çalıştılar. Zira dünya savaş ile yönetilemeyeceği gibi, terör de silahlı mücadele ile neticelendirilemez. Bakmayın siz, şu an Afrin’de yaşananlara destek vermeyenlerin fişlendiğine. Aldırmayın yerli yabancı hangi futbolcusu varsa askeri üniforma giydirip video çeken takımlara. Kulak asmayın futbolu yönettiğini zannedip, iplerini siyasete teslim etmiş olanlara. Savaş, kan, ölüm istemek en kolayı. Zor olan çığırtkanların peşinden gitmek değil, en zorlu zamanda bile hayatı savunabilmektir. Her kim olursanız olun.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’