YAZARLAR

Yalayanımız, yalakamız, replikamız çok hamdolsun

Sayın Ural’ın ardından bu sefer de aslen cerrah olan bir sayın milletvekilinin memleketi Ordu’da yerel kanaldaki konuşmasını dile doladılar. Neymiş efendim, “Biz Tayyip abiyi ihaneti bırak sırtımızda taşımamız lazım. Ayakkabısını elimizle yalamamız lazım” demiş sayın vekilimiz. Ne var bunda? Şahsi ve samimi hisleri kendisinin. Bir laftan kıyamet koparanlar, bu memleketin, milletin kültürüne, değerlerine yabancı olduklarının farkında değiller.

Doğrusu bir medya mensubu olarak Hakan Ural beye imrenmiyorum desem yalan olur.

Bir kere çok mert, çok yürekli, dobra dobra konuşması, tüm izleyicileri gibi beni de çok etkiliyor. İstiyorum ki o hep konuşsun, anlatsın, ben dinleyeyim, feyz alayım. Onun külyutmaz, gözünü budaktan sakınmayan civanmertliğinden bana da, bize de bir gün bir şeyler bulaşır diye umut ediyorum, hayırlısıyla.

Yine de bir seveni, hayranı olarak kendisinden biraz daha sakin olmasını rica ediyorum. Her konuda kaşları çatılıyor, alnı kırış kırış, dudakları titriyor. O an stüdyoyu, ekranı terk edip kimin hakkında konuşuyorsa bir koşu gidip tekme tokat dalacak diye korkuyorum. Ya da Allah korusun, bir yerine bir şey olacak diye içim gidiyor. Mesela şunu kendisi de izlesin lütfen: https://www.youtube.com/shorts/Sg9yIx6P8Tc

Lütfen kendinize, sinirlerinize mukayyet olun Hakan Bey.

Bilindiği üzere sayın Ural’ın Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndaki söyleşisi tartışma konusu olmuştu. Sanatçıyla bakanlık personelinin buluşmasını çekemeyenler bin bir tezvirat uydurmuş, söyleşiyi “eğitim–seminer” olarak lanse etmişti. Oysa Bakanlık çalışanları SMS’le “Çevre ve Şehir Buluşmaları kapsamında sanatçı/TV yorumcusu Hakan Ural’la Çevre ve Medya İlişkisi Üzerine Söyleşi”ye çağrılmıştı.

Pire deve oldu. Değerli Hakan Bey’in yıllar önceki röportajı bile çıkarıldı ortaya. 2019’da dersini yeterince çalışmadan söyleşiye gelen Hürriyet’ten Hakan Gence, röportajda kendisine ilkokul mezunu olduğunun hatırlatmış, sayın Ural da onu düzeltmişti: “Bu garip ilkokul terk değil, ortaokul birinci sınıfı da okudu, es geçmeyelim. Orta iki terkim.”

Ama Ural zaten eğitim üzerine seminer vermiyor ki, mesleki deneyimi, izleyiciden gördüğü ilgi nedeniyle çağrılıyor Bakanlık tarafından. Çarpıtmalar öyle boyutlara ulaşmış ki, Ural bunun Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk olduğunu belirtti. Analistler durumu incelemişler. Sosyal medya tarihinde bir insanın arka arkaya üç gün TT’de kaldığı hiç görülmemiş. Bot hesaplar harekete geçirilmiş ve tam dört gün sayın Ural’ı TT’de tutmuşlar. TC tarihinde de, sosyal medya tarihinde de bir ilk.

“Geri zekalılıkta çığır açtılar” diyor ve akıl fikir sahibi olan için bunlarla mücadelenin farz, sevap olduğunu belirtiyor. Ekliyor da: Etmiyorsa günah.

Ben de buradan onun görüşlerini ileterek üstüme farz olan vazifeyi yerine getirmiş oluyorum inşallah.

YALAKALIK SUÇ DEĞİL, MİSYON

Kendisi de Bakanlık’taki söyleşide sosyal medyanın terör örgütünden daha tehlikeli olduğunu dile getirerek mücadelesini gerçekleştirdi. Ne yazık ki, hukukun kendilerine yeterince destek olmadığı gerçeğine de parmak bastı. “Bizim adımız ne biliyor musunuz? Yalaka. Avukatım var benim. Bu hakaretlerden iyi para topluyorum. Bir iki kişiyi mahkemeye verdim. Ne oldu biliyor musunuz? Yalaka hakaret sayılmıyormuş. Savcıya dedim ki, ‘Bu hayatın doğal akışına aykırı’. Çok üzülüyorum. Hepimizin çocuğu çoluğu var. Bu nefretle ne yapacağız?”

Ama bilmiyorlar ki sayın Ural bunlardan yılmaz. Hadlerini bildirir, bildiriyor da zaten. Kaldı ki, her zaman TT oluyor ve olmayı hak ediyor. Nitekim, 2022 ramazanında Cumhurbaşkanımızın Dolmabahçe Sarayı’nda sanatçılara verdiği iftar davetini kendi sosyal medya hesabından paylaşınca yine TT olmuştu.

Hakkındaki yorumları da yine dobra dobra yanıtlamıştı: "Hadi ben devletin yalakasıyım hamdolsun, sen neyin yalakasısın?”

İşte bu kadar.

YALAMA BİR KÜLTÜR, BİR GELENEK

Sayın Ural’ın ardından bu sefer de aslen cerrah olan bir sayın milletvekilinin memleketi Ordu’da yerel kanaldaki konuşmasını dile doladılar. Neymiş efendim, “Biz Tayyip abiyi ihaneti bırak sırtımızda taşımamız lazım. Ayakkabısını elimizle yalamamız lazım” demiş sayın vekilimiz.

Ne var bunda?

Şahsi ve samimi hisleri kendisinin. Ayrıca da üzerine farz olan tebliğ görevini yerine getiriyor bir bakıma. Bir laftan kıyamet koparanlar, bu memleketin, milletin kültürüne, değerlerine yabancı olduklarının farkında değiller.

Vekil bey, ayakkabısını yalamamız lazım sözünün yerel ifade olduğunu belirttiler. “Bizim yöremizde insanların rahatlıkla kullandığı ifadelerdir. Bu ifadenin arkasında herhangi birisine hakaret yoktur.”

Mesele bundan ibarettir.

Yine de kurt siyasetçi Mehmet Metiner, kötü niyetlilerin elinde, dilinde başka şekillere bürünecek bu tür ifadelerden kaçınılması gerektiğini hatırlatmak zorunda kaldı: “Reis’e sadakatin bir adabı ve yordamı var.”

Ölçüyü kaçırmamak lazım, diyordu ki, bu sefer de Metiner’in hem giydiği hem de yoksul çocuklara dağıttığı mont mesele oldu!

YALAKA, YALAMA VE USTALIK

Metiner, sosyal medyadan yardım, bağış çalışmasını paylaşıyor. Kötü niyetliler fırsatı kaçırmıyor, üstündeki Prada marka monta dikkat çekiyor. 35 bin liraymış güya. Eski vekil hemen açıkladı durumu: “Üstümdeki Prada mont, dernek yöneticisi arkadaşımın ürettiği replika mont. Orijinal değil. Yerli montlardan daha ucuz. İsteyene de ucuzundan temin edebilirim. O yoksul evlatlarımıza dağıttığım montlar da aynı firmadan montlar. Hepsi de markalı ama replika.”

Ustalık böyle bir şey.

Bakınız, sayın Metiner, sahte marka için halk arasındaki “çakma” lafını kullanmıyor. Neden? Çünkü öyle derse, yardım olarak dağıttığı montları da, kendisini de değersizleştirir. “Sahte” de demiyor, zinhar. Dikkat buyurunuz, iki kez vurguluyor: Replika.

Nedir replika?

Genellikle sanat yapıtları için kullanılıyor, bir yapıtın kopyasını ifade ediyor. Ama değerli markalar da sanat yapıtı yerine geçiyor artık. Orijinal değil, sahte demiyor da esnaf, “replika” diyor. Emek, itina, özen… Gerçeğinden ayırt edilemeyecek kadar başarılı taklit. Ustalık vurgusu.

Sayın Metiner de ustalıkla sıyrıldı gibi işin içinden ama bu sefer de dernek yöneticisini, montları üreten arkadaşını ihbar etmiş oldu. Bir sorun çıkmaz inşallah. Ne de olsa hayırlı bir iş yapıyor… Bunun suçu, günahı olmaz.