YAZARLAR

Ahu Tuğba’yı görmek için Çiçek Bar’a akan gazeteciler

"Ahu hanımın tablodaki 'davetkârane' bakışlarının Çiçek Bar’ın müşteri sayısını artırdığını, müşterilerin oturma ve tüketim sürelerini uzattığını düşünürdüm… Bir gün 'Sigara dumanından tablo rezil oluyor' diyerek Ömer Uluç tablosunu aldı götürdü. Çiçek Bar 'Ahu’suz' kaldı."

Tonton sıfatlı büyük transformatör Turgut Özal basın yayın dünyasını da transformasyona uğratmıştı. Gazeteci, yazar, yayıncı milletinin eli ufaktan ufaktan para tutar olmuştu her şeyden önce. Paralanmayla beraber bu takımın giydiği, yediği içtiği de değişiyordu, oturup kalkığı yerler de, hali tavrı, şahsiyeti de... Sayfalar, görüntüler renklenirken yazılanlar, yaşananlar da renkleniyordu.

Kimisi de tebdil hali yazıya, çiziye taşıyor, gölge karakterler yaratıyordu. Fikirleriyle hatırı sayılır bir çevreyi etkilemiş olan Murat Belge çıkarmakta olduğu, yayın yönetmenliğini de üstlendiği Yeni Gündem dergisinde bu tebdil hali eğlenceli bir oyun haline getirip, karikatürleştirerek Sadık Özben tipini yaratmıştı mesela. Bir gurme, meyhaneden yetişme Belge, Çiçek dahil olmak üzere 1980’ler bar müdavimlerinin öncülerindendi. Onu görenler, “Aaa, Sadık da buradaymış” diye latife ediyordu.

Sadık Özben (Latif Demirci'nin çizgileriyle) 

Büyük transformasyon sadece iktidar mekanizmasıyla gerçekleşti demek yanlış olur tabii ki.

12 Eylül darbesinin ardından bilgi açlığıyla kavrulan şehir insanının ilaç niyetine kapış kapış alıp evinin en gözde aksesuarı haline getirdiği ansiklopedi yayıncılığı da yeni tür bir deneyim ve iş alanıydı eli kalem -ve kadeh- tutanlar için. Gelişen piyasaların, tüketim ve pazarlama dünyasının eşliğinde çığ gibi büyüyen, istihdam sahası hızla artan reklam sektörü de yeni ve hayli kazançlı, yaratıcılık hazzını da yaşatan alternatif, cazip bir alandı kalem -ve kadeh- erbabı için, yazar, sanatçı için…

İyi yaşamak ve yaşadığını yazmak, yansıtmak lazım. Yediğin içtiğin, girip çıktığın, takıldığın yerler dahil. Cumhuriyet’teki Ağız Tadı’nın, Bekri Çeşnici’nin ardından Sabah gazetesi de Lezzet köşesini açacaktı. Yazarı TÜSİAD’ın kurucu genel sekreteri, ekonomi yazarlığına Ayşe Teyze gerçekliğini kazandıran, her şeyiyle zevk, gusto sahibi, yaşama ustası Güngör Uras ya da Lezzet yazılarındaki imzasıyla Ali Rıza Kardüz.

Ali Rıza Kardüz'ün Lezzet köşesi

Şu satırlar onun kaleminden çıkma:

"Çiçek Bar’a 'Ahu Tuğba'yı görmeye giderdim. Yağlıboya tabloda Ahu hanım 'cıbıl' vaziyette, gerçeğine yakın boyutta, boylu boyunca uzanmış yatıyordu… Ömer Uluç’un imzasını taşıyan bu kocaman renk ve fırça cümbüşü uzun süre Çiçek Bar’ın duvarını süsledi. Müşterileri heyecanlandırırdı.

Ahu Tuğba tablosu ve Ömer Uluç

Ahu hanımın tablodaki 'davetkârane' bakışlarının Çiçek Bar’ın müşteri sayısını artırdığını, müşterilerin oturma ve tüketim sürelerini uzattığını düşünürdüm… Bir gün 'Sigara dumanından tablo rezil oluyor' diyerek Ömer Uluç tablosunu aldı götürdü. Çiçek Bar 'Ahu’suz' kaldı.

Yılmaz Çetiner, Feyyaz Tokar, Hasan Pulur, Mehmet Barlas’la Çiçek Bar’a gitmekten hoşlanırdık." 

Bir tebdil haldir gidiyor, lezzet, lokanta, bar yazıları, yazarları birbirini kovalıyordu. Zamanla “damak çatlatan lezzet durakları”na uzanacaktı iş. Sofra, Park Şamdan vb müstakil dergiler yayınlanacak, sektör, sektör olacaktır zamanla.

KÜBA BAR’DAYIZ… NEREDEEEN NERELERE

Özkök, “Hepimiz oradaydık” minvalindeki siyasal içerikli bar yazılarından birini kaleme alacaktı 1994 belediye seçimlerine giderken. Kadro: ANAP’ın ağır topları Güneş Taner, Bahattin Yücel ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı, Demirel ailesinin damadı, eski DPT müsteşarı İlhan Kesici ve onun rakibi SHP adayı Zülfü Livaneli… Livaneli, Özkök’le de rakip sayılır: Özkök’ün yönettiği Hürriyet’le amansız rekabet halindeki Sabah’ın yazarı aynı zamanda. Rekabet, iş başka dostluk başka. Hepsi bir arada. Nerede? Ortaköy’de yeni açılan Küba Bar’da.

Ertuğrul Özkök, Güneş Taner

Özkök, Güneş Taner’in Havana kökenli “iri purosu”ndan yükselen dumanların, “güzel Küba kokteylleri ve romları” eşliğinde hep bir ağızdan Comandante Che Guavera, Guantanamera, Venceremos şarkılarını terennüm ettiklerini kaydeder. Hüzün yoktur, hayır. Çelişki mi? Ne alaka! Romantik devrimciler bir aradadır o gece Küba Bar’da. Şöyle yazacaktır büyük devrimci, büyük değişimci Özköşk:

"Çoğumuz liberal ekonomiye inanıyoruz, ama hepimiz bu sosyalist şarkıları söylüyoruz. Hayat değişiyor. İdeoloji gidiyor, geriye müziğin romantizmi kalıyor. Hepimiz geçmişimizle barışıyoruz. Marksizm, arkasından anti Marksizm ve şimdi bütün bir geçmişle barışma…" (30 Ocak 1994).

Gerçi bu yazıdan tam 51 gün sonra, seçime dört gün kala, 22 Mart 1994’de Zülfü’yü Üzen Fotoğraflar manşetiyle süper “operasyon gazeteciliği”ne imza atmaktan da geri durmayacaktır aynı Özkök. “Livaneli, yurt dışında katıldığı eylemlerde Türk bayrağı yaktı, orduya, askere, devlete küfredilen sloganlar attı” mealindeki haber ve düzmece görüntülerin Mehmet Ağar’ın gazeteyi ziyareti sonrası yayımlandığı rivayet edilir. Star TV de Adnan Oktar takımı üzerinden kendilerine servis edilen aynı meyandaki kaseti ekrana taşıyarak operasyona dahil olacaktır.

Malum, 1994 seçimlerinde zaferin sahibi ne ANAP’ın starı Kesici ne de CHP’nin flaş transferi star Livaneli değil, medyanın yaylım ateşe tuttuğu Refah’ın yükselen yıldızı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Küba Bar buluşmasının üstünden pek bir zaman geçmese de siyaset ve iktidar köprüsünün altından çok sular akacak, daima kaygan olan zeminde Özkök de usta manevralarla yoluna devam edecektir. Değişerek, dönüşerek. Hazdan, piyasalardan, iktidar mensubiyetinden asla şaşmayarak, taviz vermeyerek.

Uzatmayayım. Ama hazretin marka reklamcılığıyla, ürün pazarlamacılığıyla hazcılığı harmanladığı birbirinden leziz, her biri ayrı başyapıt niteliğindeki zeytinyağı (18 Haziran 1995) ve lüks ekmek (28 Eylül 1997) güzellemelerini mutlaka bulup okumanız tavsiye edeyim, naçizane. Bugün Kutsal Zeytinyağı Günü başlıklı, her satırından yağ damlayan şiir tadındaki şaheserden minik bir tadımlık, buyurunuz efendim. Afiyetle.

"Ve benim en büyük tezlerimden biri doğrulanıyor.

Zeytinyağı sadece bir gıda değildir.

Zeytinyağı bir zihniyet, bir tarzdır.

Bir hayata bakış açısı, hayatı yaşama biçimidir.

Zeytinyağı gıdanın Haute couture’üdür.

Ve inanın çok mutluyum."

Okuyun, öğrenin. Özkök olmak, nedir anlayın. Lütfen.

KADIN DEVRİMİ

Asıl büyük transformasyonu sona bıraktık farkında olmadan. Özür ki, ne özür: Kadınlar geliyordu akın akın.

Basın, yayın, iletişim, reklam, pazarlama, finans piyasaları gelişir değişirken tüm bu sahalarda kadın nüfusu inanılmaz boyutlarda artıyordu. Hızla çoğalıyor, hızla yükseliyordu kadınlar. Birbirini solda bırakan starlar, yıldızlar yükseliyordu peş peşe. Nasıl ki iş hayatında, yayın dünyasında erkeklere eşlik ediyor, gereğinde onlarla çatır çatır rekabet ediyorlarsa, gece hayatında da öyleydi, kadınlar yükseliyordu. Meyhane keş değil bar müdavimi olacaklardı elbette.

Netice -i kelam: Kadını, erkeğiyle bu yeni dünyanın insanları, eski kuşaklar gibi çay, simit, poğaça, en kabadayısı döner, acılı Adana’yla nefsi kifaf edecek değildi tabii ki. Akşam da kebapçıya, meyhaneye postu sermeyecekti haliyle. Tüketicilerinize; okuyucu ve izleyicilerinize sunduğunuz life style’ı bizzat yaşayıp sergileyecek, temsil edecek, tutarlı olacaksınız.

Tanzimat’la doğan Babıali, orada tercüme odasında doğan münevveran takımı, Cumhuriyet dönemindeki adıyla aydınlar, onların yarattığı matbuat ve çalışanları, gazeteci-yazar, sanatçı çevresi 1980’lerde özgürlüğe yelken açtı, Taksim-Pera hattına, İstiklal’e doğru.

İşte bu büyük transformasyonun adı ve merkezlerinden biriydi Çiçek Bar.

ÇİÇEK AİLESİ

Çiçek Bar bir merkezdi, evet. Kitabı yazılan, adına şarkı yapılan, söylenen bir merkez. Bkz: Yine mi Çiçek Sözleri Meral Okay yazmış, Ara Dinkjiyan bestelemiş, Sezen Aksu okumuştu 2000’de. Özeldir, evet. Hayli renklidir. Lakin, tek ve yalnız değildir Çiçek.

Sezen Aksu, Meral Okay

1984’de Etiler Nispetiye Caddesi’nde Egemen Bostancı’nın ismiyle bile New York’tan ithalen kurduğu eğlence mekânı Stüdyo 54’ün içinde açılan Ece Bar, Mustafa Kemal Ağaoğlu’nun öncülük ettiği Yazko efsanesini kendi kendinin kurdu olan Türk aydınının dehşetli performansıyla batırıp bozguna çevirmesinden sonra yine 1984’de Cihangir’de açtığı Bilsak, Çiçek’in yolunu açıyordu bir bakıma. Üçünün de müdavimleri hemen hemen ortaktı.

Şimdilik diyeceklerim budur Sayın Müdürüm, sevgili okurlarım.

Mustafa Kemal Ağaoğlu - BİLSAK programı