YAZARLAR

Kumpastan, hileden başka nedir siyaset dediğiniz

Siyaset, varlığını kendi mahareti kadar toplumsal amneziye borçlu. Hafıza kaybı da değil, sıfır bellekle yaşıyoruz, hafızasız, tertemiz, ne güzel. İnsanoğlu nisyan ile maluldür der atalar sözü. Bu maluliyet -sakatlık- herkesten çok aslan sosyal demokratlarda var galiba.

Şükürler olsun, maşallahı aldık müdürden. Sırtımız yere gelmez artık.

“Çiçek Bar’ı yazın dedik, maşallah barın kendisinden başka her şeyden söz ederek üç günlük yazı dizisi çıkardınız,” mesajı geldi sayın müdürümden. Övüyor mu, “Bir yazı istedik, susmak bilmedin” mi diyor, emin olamadım. Gene sipariş verdiğine göre hayra yormak lazım herhalde. Mesajın devamı: “Seçime bir hafta kaldı, ihanet, hançer, kumpas lafları, kasetler, sahte bildiriler birbirini kovalıyor. Madem hatıralarınızı yazıyorsunuz, şu hançer, kumpas, kaset işlerini geçmişiyle, bugünüyle şöyle bir anlatsanıza.”

Anlatalım anlatmasına da nereden başlamalı? En iyisi, ben de maşallahla başlayayım. Sayın müdürümüz dahil yeni kuşak, maşallah fevkalade genç, fevkalade başarılı. Pırıl pırıl, işlerini bağlı, titiz ve çalışkanlar. Yabancı dil bilmeyen yok neredeyse, hem de birkaç dil. Lakin bununla beraber çoğunun Türkçesi sorunlu. (Ne münasebet efendim, müdürümle ne ilgisi var? O aynı zamanda yazar, dile tutkun. Rica ederim.) İşte bu sorun nedeniyle işin alfabesinden başlamak gerekiyor.

SİYASET DEDİĞİNİZ NEDİR?

Aslında gençlere haksızlık etmeyelim. Zira, siyaset sözü Arapçadan geliyor, bilmeyebilirler. Sözün köküne gittiğinizde seyis çıkıyor karşınıza: At bakıcısı. Şimdi okuyan kaldı mı, bilmiyorum ama bizim ilkokul kitaplarımızda Ömer Seyfettin’in Kaşağı adlı hikâyesi vardı, hayli acıklı. Seyisle o hikâyede tanışmıştım ben. Bir de Köroğlu var. Onun babası da Bolu Beyi’nin seyisiydi. Bey seyise kızıp gözlerine mil çektiriyordu, seyisin oğlu Bolu Beyi’ne başkaldırıp dağa çıkıyor, halk kahramanı oluyor, Köroğlu oluyor.

Bunları bilmezseniz, siyasetin de nereden gelip nereye gittiğini nereden bileceksiniz? Her neyse, ata bakan, mülke de bakıyor, bey, yönetici anlamındaki mir, vezir, kraliyet ahırının yöneticisi, imrahor da hep aynı kökten. Sevan Nişanyan Asur’a, Akad’a kadar dayandırıyor kökenini. Ahır bakıcısı Dede Korkut’ta da çıkıyor karşımıza: “Allah menüm evümü kurtaracak olurısa seni emir-i aχur eyleyin, dedi.”

Kısaca, siyaset etmek, at terbiye etmekle, ahır yönetmekle başlamış, öyle de gitmiş. At bakıcılığı kamçısız, kırbaçsız olmuyor, malum. Laf Anadolu coğrafyasına geldiğinde “reaya yönetimi" anlamını almış. Reaya kimdir, nedir: Hükümdarın tebaası. Sığır, koyun sürüsü anlamındaki raiyye, raiyyetin çoğulu. Böyle olunca tenkil ve tedip etme de girmiş siyasetin anlam dünyasına; sürüyü sopayla, cezayla terbiye etme. Osmanlı’da idam demek olmuş siyaset, kelle almak, kafa koparmak! Boşuna mı diyor Pir Sultan:

Hızır Paşa bizi berdar etmeden,

Açılın kapılar Şah'a gidelim,

Siyaset günleri gelip çatmadan,

Açılın kapılar Şah'a gidelim

Berdar etmek, darağacına çekmek, asmak. Siyaset günleri, idam günleri… Bu kadar sözlük bilgisi yeter herhalde. Toplayalım: Terbiye etmek, yönetmek, yola getirmek, olmadı kelle koparmak, yok etmek siyaset. Bir çeşit harp, savaş. Prusyalı general Clausewitz, “savaş, siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir” diyor, malumunuz. Peki, savaş nedir?

Hadisi şerif var bu hususta. Peygamber efendimiz “Harp hileden ibarettir” buyuruyorlar. Yani siyaset (ya da savaş) dediğiniz işin özünde var hile, kumpas, komplo, hançer, tezgâh, her neyse artık. Ortama bakalım şimdi.

İSYAN YOK, NİSYAN ÇOK, HANÇER MEBZUL

2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinden beri bir “hançer” lafıdır gidiyor siyaset sahnesinde. Önce Kılıçdaroğlu, “Sırtımda hançerlerle girdim seçime” demişti. CHP genel başkanı olduğundan beri iktidar çevresi, Baykal’ı sahne dışına iten operasyona atıfla “kaset komplosuyla geldi” diye Kılıçdaroğlu’nun ensesinde boza pişirdi 14 yıl boyunca. Bir taşla birkaç kuş, FETÖ iltisakı dahil…

Derken, gün geldi iktidar canibi miting meydanlarında gösterime sunduğu montaj mahsulü videoyla Kılıçdaroğlu’nu Kandil’le iltisaklandırdı ve işini bitirdi. Cumhurbaşkanlığı rüyası bittiği gibi, genel başkanlık da gitti. İşte o saatten sonra, iktidar takımı Bay Kemal’i sahiplenir oldu. Yeni CHP yönetimini dile dolamak gerekiyordu artık: “Dün cumhurbaşkanı yapmak istedikleri liderlerini hançerleyen ihanet şebekesi”.

İşte ben buna siyaset derim. Benim demem kaç para, siyaset bu.

Bu siyaset, varlığını kendi mahareti kadar toplumsal amneziye borçlu. Hafıza kaybı da değil, sıfır bellekle yaşıyoruz, hafızasız, tertemiz, ne güzel. İnsanoğlu nisyan ile maluldür der atalar sözü. Bu maluliyet -sakatlık- herkesten çok aslan sosyal demokratlarda var galiba. O nedenle de kimse sormuyor, Abdullah Gül’ün suçu, günahı, cezası nedir? Kurucusu olduğu, hep vitrininde yer aldığı, hükumet kurup başbakanlık, bakanlık yaptığı partinin kapıları bir daha açılmamak üzere neden ve nasıl kapandı kendisine?

Sayın Gül 2007’de partisiyle birlikte müesses nizama karşı en büyük kavgayı kazanıp yol arkadaşları ve seçmeninin idealini gerçekleştirerek tırmandığı Çankaya Köşkü’nden, cumhurbaşkanlığından indikten sonra partisine dönmek bir yana, neden fiilen siyasal yasaklı haline gelmiş; ademe mahkûm edilmiş, yani yok sayılmıştır?

Farkındayım, peş peşe sorulardan kendimi alamıyorum. Sorulara bizzat tarafların kendisinden cevaplar almak, yurttaşlar olarak bizlerin hakkı. Yurttaşlık hakkından da geçtik, Türkiye siyasal tarihinin, demokrasi ve darbeler tarihinin, kumpaslar ve hançerler, ihanetler tarihinin yazılabilmesi için gerekli bu sorular ve cevapları. Madem bir görev tevdi edildi bize, hakkıyla yapalım, lütfen.

Erdoğan Çankaya’ya çıkınca Gül partinin başına geçmesin, başbakan olmasın diye hızla genel başkan seçtirilerek başbakan tayin edilen Ahmet Davutoğlu’nun saltanatı neden iki yılda son buldu? Mayıs 2016’da başbakanlıktan ve AKP genel başkanlığından niye istifa etmişti? Pelikan ne tür bir kuştur? Kuş mudur, kumpas kuruluşu mudur? Hollywood yapımı Pelikan Dosyası Türk siyasetine nasıl ve niye uyarlanmıştır?

Bu seçimlerin flaş partisi Yeniden Refah’ın genel başkanı Fatih Erbakan için neden “intikam peşinde” deniyor? Kimden, neyin intikamı? İktidar çevresi Yeniden Refah’ı niye ihanetle, istismarla suçluyor. Cumhurbaşkanı kim için “Bizim gölgemizde yürüyüp bize çelme takmaya çalışanlar maalesef istismarda da sınır tanımıyorlar” diyor?

Efendim görüyorsunuz Altılı Masa'ya, Kılıçdaroğlu’na, “asena” Akşener’e gelene kadar daha ne sorular var hançer bahsinde. Lakin yer ve zaman kalmadı. Hâlâ da bilenmekte, sallanmakta hançerler.

Kaset, kumpas işlerine ayrı fasıl açmak gerekiyor efendim.