YAZARLAR

Sıcak para ve sıcak gündem

Sıcak gündem, tıpkı sıcak para gibi, fazla spekülatif, aşırı akışkan, çok istikrarsız bir zemin yaratıyor. Belirsizliğin çok yüksek olduğu hatta süreklileştiği bir atmosferde, bozucu etkisi daha da büyüyor. Aşırı ısınmış, ısıtılmış bir zeminde -tıpkı orman yangını gibi- kolayca tutuşturulan, öngörülemez yerlere sıçrayabilen, dönen rüzgarla değişen sonuçlar oluşuyor. Gerçek dinamikleri görmeyi veya görme biçimini bozan optik sorunlar ortaya çıkıyor.

Sıcak para, ekonomistlerin pek hoşlanmadığı, Türkiye’deki -benzer başka ekonomilerdeki- iktidarın ise pek sevdiği ve ihtiyaç duyduğu bir şey. İktisatçılar sevmiyor çünkü; sıcak para, spekülatif özellikleri, aşırı akışkanlığı dolayısıyla istikrarsızlığı derinleştiren, bazen de bizzat yaratan bir unsura dönüşebiliyor. Temel dinamikleri ve uzun dönemli dengeleri bozucu etkiler yaratabiliyor. Bu bozulma, kısa vadeli sonuçları dolayısıyla bazen iyi bir şey zannedilse bile, geniş kesimlerin, yoksul kalabalıkların aleyhine. Sıcak paranın önemli bir başka fonksiyonu ise asıl istikrarsızlığı ve kronik sorunları gizleyebilen sahte tablolar üretebilmesi. Sahte hareketliliğin yarattığı olumsuzluklar kadar, onun gerçekliği bozma, algıyı kırma kabiliyeti de tehlikeli. Siyasetçiler ise bu olumsuzlukların çoğunu, çok elverişli fırsatlar olarak görüyorlar. Kısa vadede sonuç alabilmek, sıkışılan alanlarda geçici rahatlamalar sağlamak ve derin sorunların tartışılmasını ertelemek gibi imkanları çok seviyorlar. Sıcak paranın ekonomik etkileri hakkında daha fazla detaya girmeden -bundan fazlasını ısrarla bu noktaya işaret eden uzmanlarından okuyun- meselenin siyasi gündemle ilişkisine (benzerliğine) dönelim.

Bahsedeceğim ilişkiyi anlatmak için, daha önce de değindiğim bazı noktaları tekrar etmem gerekecek. (Medyascope’ta yaptığım “5 Soru 10 Cevap” programı ile Gazete Duvar'daki yazılarımın genellikle farklı konular ve en azından farklı bağlamlarda olmasına gayret ediyorum. Zaman zaman gündem zorladığı için aynı temalara değindiğim oluyor elbette) Bu yazıda, bu hafta 5 Soru 10 Cevap’ta değindiğim bir meseleyi biraz daha açmaya çalışacağım. Hem mesele biraz daha irdelenmeyi hak ediyor, hem geçen haftaki “Saçmalama lüksü” yazısının bir tür devamı, hem de Medyascope yayınında -beni izleyenlerin pek aşina olduğu üzere- yine bazı ses problemleri olduğu için tekrarda fayda var. Konu; tıpkı sıcak paranın iktisat üzerinde yaratabildiği bozucu etki gibi, sıcak gündemin siyaset üzerindeki bozucu etkisi. Sıcak para ekonomiye ne yapıyorsa ve iktidar sahipleri onu nasıl kullanıyorsa, sıcak gündem de benzer etkiler yaratıyor ve aynı biçimde kullanılıyor. Isıtma, önemli bir hızlandırıcı ama süre ve hararet faktörüne bağlı olarak etkili bir bozucu haline geliyor. Para gibi, gündem de nötr bir mesele değil.

Sıcak gündem, tıpkı sıcak para gibi, fazla spekülatif, aşırı akışkan, çok istikrarsız bir zemin yaratıyor. (Yaşı müsait olanlar hatırlar; 90’lı yıllarda “Bizimkiler” dizisindeki kapıcı Cafer’in söylediği replikteki gibi, “cıvık affedersin”) Belirsizliğin çok yüksek olduğu hatta süreklileştiği bir atmosferde, bozucu etkisi daha da büyüyor. Aşırı ısınmış, ısıtılmış bir zeminde -tıpkı orman yangını gibi- kolayca tutuşturulan, öngörülemez yerlere sıçrayabilen, dönen rüzgarla değişen sonuçlar oluşuyor. Gerçek dinamikleri görmeyi veya görme biçimini bozan optik sorunlar ortaya çıkıyor. Bazen tüten dumanlar, arkasındakileri gizliyor; bazen sıcak zeminden yükselen buhar, tuhaf seraplara neden oluyor. Ancak sıcak gündem, spekülatif dertleri olanlar, geçici dalgalar üretmek isteyenler veya üretilmiş rüzgarlarla rota bozmaya niyetlenenler için çok kullanışlı. Özellikle iktidar sahipleri açısından, manipülasyon imkanları çok zengin. Piyasaya sıcak para girdiğinde olduğu gibi, sahte bir hareketlenme, belki de geçici memnuniyet oluşuveriyor. Bu sahte tablo, kısa vadeli düşünen herkesin dahil olabildiği bir ayarsızlığı besliyor.

Türkiye, çok uzun bir süredir ama son yıllarda sistemli biçimde sıcak ve sürekli ısıtılan bir gündemle karşı karşıya. İktidarın -zaman zaman “gündem değiştirme” olarak değerlendirilen- siyasi hamlelerinin büyük bir çoğunluğu, zemini soğutmak yerine, hep ısıtmak şeklinde. Bazıları aşırı hararet yaratan provokatif ataklar içeriyor. Kışkırtıcı açıklamalar, düzenlemeler, zaman zaman gelişmelerin rahatsız edici görünürlüğü, ısıtma için kullanılıyor. Sadece gündeme eklenen taze başlıklar değil, gündemdeki kronik meseleler hakkında da durum aynı. Son yıllarda “çizgi değişikliği”, “yeni reform dönemi” veya “alternatif arayışlar” hakkındaki bitmek tükenmek bilmez dedikodulara rağmen, siyasi gündemde asla sahici “soğutma” çalışması görmüyoruz. İktidar aktörlerinden biri biraz sessiz kalsa hemen diğeri nöbeti alıyor, biri biraz geriler gibi yapsa diğeri atağa kalkıyor. Normal şartlarda istikrarı güvence sayacak iktidar sahiplerinin sıcak gündemden kaçması, statükonun gündemi soğutması beklenir. Ancak iktidarın istikrar kavramıyla tek ilişkisi, kendi devamıyla ilgili olduğu ve bu istikrar da sıcak gündemle sağlandığı için, strateji başka.

İktidarın, belirsizlik, tekinsizlik ve olağanüstülük gerekçeleri sağladığından, sıcak gündeme bir tür bağımlığı var. Kendisi dahil her şeye verdiği zarara rağmen -şimdilik işine yaradığını düşündüğü için- bu tercihte ısrar ettiğini, zaman zaman aşırı harladığını da anlıyoruz. Muhalefet açısından da sıcak gündemin cazip tarafları, en azından uzak durulması zor bir çekiciliği var. Güçlü bir değişim enerjisi üretmekte, derin siyaset kurmakta zorlanan muhalefet aktörleri, sıcak gündemin sağladığı geçici hareketlilik içinde, dikkat çekici taktik hamlelere daha fazla imkan bulabiliyor. Biraz da iktidarın bilinçli olarak açtığı alanı kullanarak kendilerinden daha fazla söz ettirebiliyorlar. Geleceği kurma iddiasını geliştirmek, seçmene taşımak yerine, sıcak gündeme reaksiyon vermek, kalabalıkların tepki potansiyeliyle kolay teması ve olduğundan daha etkili görünmeyi sağlıyor. Bu hava, tabir yerindeyse “müşteri memnuniyetini artırdığı gibi “metal yorgunluğunu” atan siyasi pratikleri mümkün kılıyor. Sıcak gündemin ürettiği hararet ve hareketlilik, dahil olmayı zorunlu kılıyor. Medyanın (yandaş, muhalif, sosyal) her çeşidi açısından zaten iştah açıcı.

Sıcak paranın yaratabildiği konjonktürel iyileşme görüntüleri ile yapısal bozulma etkilerinde işleyen dinamiğin, özel olarak ısıtılmış gündemin siyaset üzerindeki sonuçları arasındaki paralellik, basit bir andırmadan daha fazla. Bu durumu güncel koşullardan daha geniş bir zaman dilimine yayınca, uzun vadeli sonuçların daha fazla benzediği görülüyor. Sıcak para girişine yaslanmış ekonomik işleyişin yarattığı bozulma ile yüksek ısıda tutulmuş siyasetin yamulması, benzer olmanın yanında aslında birbirleriyle yakın ilişkili. Rastlantısal bir benzerlikten çok örtüşen tercihler gibi duruyor. “Para gelsin de nasıl gelirse gelsin, sonuçta para giriyor memlekete”, “Gündem ne kadar ısınırsa, siyaset o kadar hareketlenir, hareket de değişim getirir”. Bu iki önermenin de ilk anda çok akla yakın gelmesine rağmen çok sıkıntılı olduğunu görmek gerek. Sadece sıcak paraya abanmış bir ekonomi gibi sadece ısıtılmış gündeme yaslanmış siyaset de pek hayırlı sonuçlar çağırmıyor. Son elli yılın en sıcak yazındaki gündem hararetine bir de böyle bakmak, sıcağın sahte hareketliliğine de rehavetine de dikkat gerek.


Kemal Can Kimdir?

1964 yılında Düzce’de doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1986’da mezun oldu. 1984’de Gençlik ve Toplum dergisinde yazdı. 1986-87’de Yeni Gündem dergisinde 1987-90 döneminde Nokta dergisinde, 1990 yılında Sabah gazetesinde gazetecilik yaptı. 1993’de EP (Ekonomi Politika) dergisinde 1994’de Ekonomist dergisinde çalıştı. Yine aynı yıl Express dergisini çıkartan ekipte yer aldı. 1997 – 1999 döneminde Milliyet gazetesine yazı dizileri hazırladı. 1998’de Yeni Yüzyıl gazetesinde, 1999 yılında Artı Haber dergisinde çalıştı. Birikim dergisinde yazıları yayınlandı. 1999 yılında CNNTÜRK’te çalışmaya başlayarak televizyon gazeteciliğine geçti. 2000 yılından itibaren çalışmaya başladığı NTV’de sırasıyla politika danışmanlığı, editörlük, haber koordinatörlüğü ve genel müdür yardımcılığı görevlerinde bulundu. 2013 yılından itibaren kapatılana kadar İMC TV yayın danışmanlığını yaptı. Yazdığı ve yazar ekibinde yer aldığı kitaplar: Devlet Ocak Dergah (İletişim Yayınları 1991), Türkiye’de Sivil Toplum ve Milliyetçilik (İletişim Yayınları 2001), Türkiye Savaşın Neresinde (Metis Yayınları 2001), Homopolitikus Lider Biyografilerindeki Türkiye (Aykırı Yayınları 2001), Devlet ve Kuzgun (İletişim Yayınları 2004), Yoksulluk Halleri (İletişim Yayınları 2007).