YAZARLAR

Saçmalama lüksü

İktidarın hemen her aşamasında büyük bir kifayetsizlik gösterdiği orman yangınları, “popüler” sanatçıların katıldığı “devletimiz güçlüdür” kampanyasına dönüştü. Hakiki sorunları şirazesinden çıkartmak başka nasıl olur ki? Elbette kafası kolay karışan rakipler ve “saçmalama lüksünü” kullanmak sayesinde.

Şaşırtıcı gelişmeler, travmalar, süreklileşmiş kriz ve olağanüstülük hali, anormallikleri yüksek hareketlilik hafızayı çok kötü etkiliyor. Aslında hafızayı değil de güncel kayıt sistemini ciddi biçimde bozuyor galiba. Sıkı bir acayiplik yağmuru altında kalınca, “böylesi hiç olmamıştı” diye düşünüyor, daha doğrusu öyle hissediyor insan. Sıkı bir tarama yapıp hafızayı kışkırtınca, aynı olmasa bile, hayli yakın tuhaflık serilerinin yaşandığını, o zamanlarda da birçok kişinin “bu kadarı olmaz, zaten hiç olmamıştı” dediğini hatırlıyor. Birbiri peşine gelen saçmalıkların, akıl almaz çuvallamaların, neredeyse göze sokulan beceriksizliklerin, akılla izahı zor umursamazlıkların, yetmezmiş gibi aşırı pişkin karşı saldırganlığın en fütursuz örneklerini izleyince hep bir şaşırtıcılık vuruyor yüze. Tamamen farklı bir alandan fışkıran her yeni seri öyle güçlü geliyor ki, öncekiler silik anılara dönüşüveriyor.

Yakın tarihlerde böyle akıl almaz saçmalık serileri, hayretlere düşüren irrasyonel dönemler yaşadık. İlk akla gelenler, yenilenen İstanbul seçimi öncesi ve sonrasında yaşananlar; Ekonomi Bakanı, Merkez Bankası Başkanı değişiklikleriyle gelen şaşırtıcı belirsizlik dönemi; pandemi fiyaskoları, lebaleb kongreler; mafya, siyaset, iş dünyası, bürokrasi ve medyanın dahil olduğu yolsuzluk, çökme, talan çarklarının ortalığa dökülmesi; sonu gelmez dış politika rezaletleri. İktidarın yönetememe krizinin “sıvama” aşamasına vardığı böyle örnekler son yıllarda çok sıklaştı. Şimdi de böyle bir koridordayız. Beyaz sayfa açmaya gidilen NATO zirvesinden, Afganistan’da özel güvenlik ihalesi ve yeni mültecilerle dönülmesi, orman yangınlarıyla ayyuka çıkan kifayetsizlik görüntüsü ve bunların üzerine tüy diken, sos olarak dökülen, meraklısı daha kalabalık komplo ve “algı yönetimi” iddiaları.

Bu kadar kısa bir aralıkta, bu kadar farklı ve çeşitli alanda böylesi skandallara imza atılması ne demek? Bu bize neyi gösteriyor? Ayrıca, ağır yönetememe krizleri ve dev fiyaskolar yanında; bunların karşılanması, geçiştirilmesi veya hiç olmazsa sonuçlarının yönetilmesi konusunda yapılanlar ve yapılmayanlar ne ifade ediyor? Çünkü ana sorun başlıklarında yaşanan büyük başarısızlıkları ikinci plana itecek karşılıklar veya iletişim skandalları, krizlerin hemen peşinden geliyor. Çok ciddi bir beceriksizliğin arkasına, “hiçbir şey olmasa bile bir şeyler olan” acayiplikler ekleniyor. Krizleri inkâr veya sonuçlarını yönetme biçiminin kendisi kriz haline geliyor. İnandırıcı olmasa bile makul tek bir açıklamayla yetinmek yerine, 128 milyar pankartları indiriliyor, çizgi filmler yaptırılıyor. Müsilaj oluyor, yangınlar çıkıyor, seller oluyor, “belediyeler (muhalefet) sorumlu” diyen bakanlar zuhur ediyor. Milli güvenlik sorunu ana muhalefet partisi orman yakmakla suçlanıyor

Halkın acısını paylaşmaya gidilip insanların kafasına çay atılıyor. Evini kaybetmişlere sıcağı sıcağına kredili TOKİ imkanları pazarlanıyor. “Envanterimizde uçak yok” açıklamasına, olmayan imkânın “sorumlusu kim” diye sorulamıyor, soran suçlanıyor. Yardım istenirse imaj bozma, destek talep edilirse “işgale davet” iddiası gündeme geliyor. “Söndürün şu yangını” çığlığına, “kimin yaktığını söylemiyorsun ama” deniyor. İklim uzmanı veya orman mühendisi terörist aklayıcı, doktor kaos çağırıcısı, sivil toplum 5. kol sayılıyor. Bunun topyekûn bir çökme, çözülme, dağılma görüntüsü olduğuna kuşku yok. Tevili imkânsız tablolar yanında, yapılan anketlerde -yine de beklenen hızda olmasa bile- günbegün eriyen destek, bu durumu sayısal olarak ölçebiliyor. Ancak bu “baş etme” stratejisindeki anlaşılmaz inat ve ısrar sürdürülüyor.

Kimi kulisler hala gündeme getirilse, birileri “iktidarın başka çaresi olmadığını” iddia etse de, iktidardan temel siyasal tercihler açısından önemli rota değişikliği beklemek için ciddi bir sebep yok. Bunu yapma isteği, niyeti, iradesi ve faydalı olacağına ilişkin değerlendirmesine dair açık emareler görünmüyor. Zaten “pardon yanlış yapmışız” demenin, “aldatıldık” hamlesi gibi sonuç vermeyeceği, böylesine özdeşleşilmiş tercihlerden dönmenin “bırakıp gitmek” anlamına geleceği ortada. Pedal çevrilmediği anda düşecek bisiklet, “çark dönmediği” anda dağılacak mekanizma ve gevşediği anda tutulamayacak bir çözülme söz konusu. “Paylaşarak” kurtarılabilecek bir alan ve pazarlık masası da açılmış değil. Hem devletin hem iktidarın sorun çözme, cevap üretme kapasitesi her seviyede hasarlı. Küçük revizyonlar veya motivasyon ataklarıyla yeni bir denge oluşturma sınırı çoktan geçilmiş gibi.

Halli mümkün olmayan bu sorunlara ek olarak, yönetememe tablosunu -en azından- hafifletecek, bir süredir yapılabildiği gibi hiç olmazsa “idare edebilecek”, “yüzdürebilecek” bir iletişim stratejisi, anlaşılır ve bütünlüklü bir karşı propaganda üretilemiyor. Hatta bu alandaki skandallar, asıl sorunlardakini aratmayacak seviyelere çıkıyor. Yaşananlara “insan gerçekten hayret ediyor”. Bu konudaki şaşırtıcı beceriksizlik için çeşitli varsayımlar ileri sürülüyor. İktidardaki çökme-çözülme tablosunun iç çekişmeleri açığa çıkarttığı ve çok katmanlı bir mücadele nedeniyle karmaşa oluştuğu önemli tezlerden biri. İktidarın en tepesini işaret eden “gerçeklikten kopma” veya bilgilenme ve irade kuşatması, güçlü açıklamalardan bir diğeri. Çaresizlik içinde savrulan ve hızla kendi sonuna ilerleyen tam dağılma tespitini, “bunlar gidici” iyimserliği taşıyor. “Umurunda değil zaten seçim gibi bir meselesi yok, tam kaos peşinde” açıklaması ise koyu kötümserliğin kulvarında. Hadisenin vardığı seviye, tek bir açıklamayı yetersiz yapıyor. Galiba bu ebattaki saçmalığın yukarıda sıraladığım her açıklama cümlesine karşılık gelecek tarafları var. Hatta yenilerini eklemek mümkün.

Bu sarsaklığın göründüğü kadar kontrolsüz olmayıp -iktidar açısından- bazı yararlı sonuçlar verebildiğini de dikkatten kaçırmamak gerek. Rastlantı olmayacak kadar çok kere, asıl sorunun açmaya başladığı sarsıcı -ve iktidar açısından yıkıcı olabilecek- tartışmalar, verilen çok anormal veya provokatif tepkilerle saçma bir alana kolayca sürüldü. Odağı kaymış darmadağın tartışmalara dönüşen kafa karışıklığı, her seferinde -“ne saçmalıyorlar” denilse bile- iktidarı eksen dışına veya tamamen başka bir bağlama taşıyor. Sadece son bir-iki haftanın iki kritik tartışması mülteci sorunu ve orman yangınlarındaki tartışmalar, bu konuda çok çarpıcı örnekler ortaya koydu. Mülteci meselesinde, muhalefetin alana girerken muhatap olarak kimi seçtiği (işaret ettiği), zeminin kontrolünü belirledi. İktidarın hemen her aşamasında büyük bir kifayetsizlik gösterdiği orman yangınları, “popüler” sanatçıların katıldığı “devletimiz güçlüdür” kampanyasına dönüştü. Hakiki sorunları şirazesinden çıkartmak başka nasıl olur ki? Elbette kafası kolay karışan rakipler ve “saçmalama lüksünü” kullanmak sayesinde.


Kemal Can Kimdir?

1964 yılında Düzce’de doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1986’da mezun oldu. 1984’de Gençlik ve Toplum dergisinde yazdı. 1986-87’de Yeni Gündem dergisinde 1987-90 döneminde Nokta dergisinde, 1990 yılında Sabah gazetesinde gazetecilik yaptı. 1993’de EP (Ekonomi Politika) dergisinde 1994’de Ekonomist dergisinde çalıştı. Yine aynı yıl Express dergisini çıkartan ekipte yer aldı. 1997 – 1999 döneminde Milliyet gazetesine yazı dizileri hazırladı. 1998’de Yeni Yüzyıl gazetesinde, 1999 yılında Artı Haber dergisinde çalıştı. Birikim dergisinde yazıları yayınlandı. 1999 yılında CNNTÜRK’te çalışmaya başlayarak televizyon gazeteciliğine geçti. 2000 yılından itibaren çalışmaya başladığı NTV’de sırasıyla politika danışmanlığı, editörlük, haber koordinatörlüğü ve genel müdür yardımcılığı görevlerinde bulundu. 2013 yılından itibaren kapatılana kadar İMC TV yayın danışmanlığını yaptı. Yazdığı ve yazar ekibinde yer aldığı kitaplar: Devlet Ocak Dergah (İletişim Yayınları 1991), Türkiye’de Sivil Toplum ve Milliyetçilik (İletişim Yayınları 2001), Türkiye Savaşın Neresinde (Metis Yayınları 2001), Homopolitikus Lider Biyografilerindeki Türkiye (Aykırı Yayınları 2001), Devlet ve Kuzgun (İletişim Yayınları 2004), Yoksulluk Halleri (İletişim Yayınları 2007).