YAZARLAR

Scaloni sonunda dengeyi buldu: Arjantin artık daha umutlu olabilir

Arjantin’in ilk iki maçında oyununu olumsuz olarak etkileyen başlıca şeyler; önce hisleri, ardından düşünceleri ve buna bağlı olarak davranışlarıydı. Polonya karşısındaysa zihinleri tamamen serbestti ve kendilerine olan güvenleri tamdı. Akışkan oyunlarının arkasındaki ilk etken bu olmalıydı.

İlk maçı Suudi Arabistan’a karşı kaybedip, Dünya Kupası tarihinin en büyük sürprizlerinden birine imza atıp, ardından bir saat boyunca şut imkânı dahi bulamadıkları Meksika’ya karşı kazanmanın getirdiği rahatlama… Arjantin ilk iki maçında bir duygudan diğerine sert geçişler yaptı. Üçüncü maçlarında hissedilen en baskın duyguları ise buydu: Rahatlama.

Spor dünyasında birçok isimle çalışan ve sporcuların performanslarını artırması için tek yolun biyoloji olduğunu savunan Alan Watkins, sonuçları değiştirmek için insanların davranışlarını değiştirmek gerektiğini savunur. Peki davranışı etkileyen nedir? 

Watkins’e göre İnsanların yaptığı ve yapmadığı şeyler, daha derinde, görmediğiniz şeylerden kaynaklanır. Davranışın altında düşünceler vardır. Bir oyuncunun kendisiyle, oyunla, hocasıyla, takımıyla, rakibiyle ilgili ne düşündüğü, davranışlarını etkiler. Bir teknik direktör oyuncusuna ne yapması gerektiğini söyler, ama oyuncu teknik direktörün aptal olduğunu düşünüyorsa söylediklerini yapmayacaktır. İnsanların düşünüşü de daha derindeki şeylerden hareket eder: Hisler düşünceyi dikte eder, düşünce davranışı dikte eder, davranışlar da sonuçları.

SERBEST ZİHİN VE KENDİNE GÜVEN

Arjantin’in ilk iki maçında oyununu olumsuz olarak etkileyen başlıca şeyler de önce hisleri, ardından düşünceleri ve buna bağlı olarak davranışlarıydı. Polonya karşısındaysa zihinleri tamamen serbestti ve kendilerine olan güvenleri tamdı. Akışkan oyunlarının arkasındaki ilk etken bu olmalıydı.

Hâlbuki Arjantin’e gruptan çıkabilmek için galibiyet gerekiyordu. Üstelik Lionel Messi de bir penaltı kaçırmıştı (iyi ki de kaçırdı, o uyduruk penaltı kararının getireceği bir golün Arjantin’in yürüyüşüne gölge düşürmesini kimse istemezdi), normal şartlar altında Arjantin’in panik olması beklenirdi, ama dün akşam melodrama yer yoktu.

Elbette bunda başka etkenler de vardı. Luis Scaloni nihayet kadro içindeki doğru dengeyi, birbirini tamamlayan oyuncuları bulmuştu: Takımın orta sahadaki en önemli vizyoneri ve yaratıcısı Enzo Fernandez savunma önüne yerleşmiş, sol içte ceza sahası koşularıyla fark yaratabilecek Alexis Mac Allister yer almış, sol forvette hareketliliği ve ceza sahası içindeki etkinliğiyle Arjantin’in hücumdaki bütün çehresini değiştiren Julian Alvarez’i koymuştu. Nitekim atılan iki golde de bu üçlünün doğrudan payı vardı. 

MESSİ’NİN YENİ ROLÜ

Ve elbette Messi, kulüp kariyerinde en rahat ettiği, en büyük fark yarattığı sahte dokuz rolünde kullanılmıştı. Belki artık derinde topla buluşup ileriye doğru yaratıcı bir pas yolladığında koşusunu devam ettirip kendi hazırladığı pozisyonu bitirecek patlayıcılığa sahip değil. Ama top üzerindeki tahakkümü ve oyun tasavvuru hâlâ eskisi gibi. 

İlk yarı boyunca sol kanattaki boşluğa doğru attığı pasları yıllarca Barcelona’da seyretmiştik. Ama elbette pas iki kişilik bir hadisedir. Barcelona’da o pasları Jordi Alba alıyordu, Arjantin’deyse Marcos Acuña aldı. Messi’nin pasları aynı paslardı, ama Alba ve Acuña’nın sonuçlandırmalarının aynı olması beklenemezdi. Olmadı da. 

Acuña o aldığı pasların hakkını verebilseydi Arjantin maçı ilk yarıdan bitirebilirdi. İkinci yarının başındaysa bu defa sağ kanattan bir hücum gerçekleşti ve Acuña’nın ilk yarı boyunca yapamadığını sağ bek Nahuel Molina yaptı, geriden ceza sahasına giren Mac Allister’ın önüne çok iyi bir top yolladı, Mac Allister da aynı güzellikte bir tek vuruşla topu ağlara yolladı.

Bu golün arkasında ise harika bir hikâye vardı. Alexis’in eski bir futbolcu olan babası Carlos Mac Allister, Arjantin için yalnızca iki resmî maçta forma giyebilmişti: 1994 Dünya Kupası elemeleri play-off’unda Avustralya’ya karşı. Ve işte, şimdi oğlu Alexis, Arjantin adına Dünya Kupası’nda Avustralya ile eşleşmelerini sağlayan gollerden ilkini atıyordu. Futbol, her şeye rağmen ne güzelsin.

POLONYA’DAN UTANÇ VERİCİ İKİNCİ YARI

Bu gol aynı zamanda Arjantin’in grup liderliğini de tescilliyordu. Zira Polonya’nın Arjantin kalesine hücum etmek gibi bir düşüncesi yoktu. Tek düşünceleri farkın daha açılmaması için geriye yaslanmaya devam etmekti. Suudi Arabistan karşısında iki farklı üstünlük elde eden Meksika’yla attıkları ve yedikleri gol sayısı aynıydı, aralarındaki maç da beraberlikle sonuçlanmıştı, her şey eşitti. Dolayısıyla Arjantin ya da Meksika üçüncü golü bulamadığı takdirde, FIFA’nın kurallarına göre kimin bir üst tura yükseleceğini iki takımın şimdiye dek gördüğü sarı kartların sayısı belirleyecekti ve bu konuda da Meksika’nın üç sarı kart fazlası vardı.

Hâliyle Polonya kendisi adına utanç verici bir ikinci yarı oynadı. Son yarım saatteki tek amaçları 2-0’lık mağlubiyeti korumaktı. Kart görmemek için orta sahada pres dahi yapmadılar. Böyle düşününce, 78’de Grzegorz Krychowiak sarı kart gördüğünde, aslında bir gol yemiş oldular. 

Aslında en komik senaryo şu olurdu: Önce Meksika, Suudi Arabistan karşısında üçüncü golü bulur, ardından Polonya bir son dakika golüyle farkı bire indirir ve averajı yeniden eşitler. Ama golü atan oyuncu formasını çıkardığı için sarı kart görür, VAR incelemesinde de Polonya’nın golü ofsayt gerekçesiyle iptal edilir ve bu şekilde bir anda elenirler.

Ama böyle olmadı. Diğer maçta golü bulan taraf uzatmanın son dakikasında Suudi Arabistan oldu ve Meksika 1978’den bu yana ilk kez Dünya Kupası’nda gruplardan çıkamadı. 

ARJANTİN’İN YARI FİNAL YOLU AÇIK

Arjantin için ise kâbus gibi başlayan turnuvada  her şey bir anda olabilecek en güzel hâle büründü. Dünya Kupası başlamadan çoğu insan diğer grubun ikincisi olarak Danimarka’nın gelmesini bekliyordu. Üstelik, Arjantin’in Suudi Arabistan karşısında aldığı yenilginin ardından en iyi ihtimâlle grup ikincisi olabileceği düşünülüyordu, bu da son 16’da Fransa ile eşleşeceği anlamına geliyordu. 

Fakat hem Arjantin kendi grubundan lider çıktı, hem diğer grubun en zayıf halkası görünen Avustralya ikinci oldu. Avustralya’yı elemesi hâlinde de çeyrek finalde Hollanda-ABD eşleşmesinin galibiyle eşleşecekleri düşünülürse, turnuvada yarı final yolu en açık takımın Arjantin olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ama elbette maçlar oynanmadan kazanılmıyor. Bekleyip göreceğiz.

Son olarak, keşke TRT de dün akşamki maçın bitmesinden sonra biraz bekleyebilseydi, böylece biz de Polonyalı futbolcuların saha içinde bir telefon ekranından Meksika maçını takip ettikleri ve sonrasında  sevinçten çılgına döndükleri anları görebilseydik. Ama ne yazık ki TRT için gelecek haftaki dizinin tanıtımı tüm bunlardan daha önemliydi.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.