YAZARLAR

Ölüler ülkesi yazıları... Başımın belası artı ürün

Arpa, buğday gibi temel besin kaynaklarından, elinizde ihtiyacınızdan fazlası olunca ne yapacaksınız? Bu kadar kıymetli bir artı ürün, elbette kısa sürede kendi pazarını yaratır. Tahıl yetişmeyen bölgelere tahıl götürüp, karşılığında; sizde olmayan meyve ve sebzeler, çeşitli yağlar ve hayvansal ürünler, ipler ve dokuma kumaşlar, kereste gibi nitelikli orman ürünleri, kıymetli taşlar ve değerli madenler alabilirsiniz.

Önceki yazımızda, şef makamı ile tanışmış, seramiği merkezi üretilen bir iş koluna dönüştürmüş, sulamalı tarımı icat etmiş ve kitleleri Mezopotamya’nın güneyine göç ettirmiştik. Hatta hızımızı alamayıp, ukalalıkta zirve yapmış, Kalkolitik (Bakırtaş) Çağ’ın ismini de Dönüşüm Çağı olarak değiştirivermiştik. Efendim, bu çağdaki belaları insanın başına açan ben değilim ki. Bir anlatıcı olarak işim -kimi zaman ağzımdan çıkanı kulağım duymasa da- olan biteni sizlere aktarmak. İnanmazsanız, buyurun göstereyim.

Sulamalı tarım yapmak için çok sayıda kişiye ihtiyacım var. Kimileri işi planlar, kimi toprağı ekip biçer, kimileri de nehirden tarlaya kanal kazar. Böylece, eskisine göre kat kat fazla buğdayım, arpam olur. Sistem, bolluğun devamlılığı için vazgeçilmezdir. Bolluk da kalabalık nüfus için vazgeçilmezdir. Tarım işçileri, hem yaptıkları işin öneminin hem de kendi değerlerinin farkında. Buyurun size örgütlü bir işçi sınıfı ve şefin yanına yavaş yavaş yükselen bir sınıf lideri.

Arpa, buğday gibi temel besin kaynaklarından, elinizde ihtiyacınızdan fazlası olunca ne yapacaksınız? Bu kadar kıymetli bir artı ürün, elbette kısa sürede kendi pazarını yaratır. Tahıl yetişmeyen bölgelere tahıl götürüp, karşılığında; sizde olmayan meyve ve sebzeler, çeşitli yağlar ve hayvansal ürünler, ipler ve dokuma kumaşlar, kereste gibi nitelikli orman ürünleri, kıymetli taşlar ve değerli madenler alabilirsiniz.

Emeğinizin ve kıymetli ürününüzün tam karşılığını almak istiyorsanız, sadece bu işle uğraşan, tecrübeli insanlara ihtiyacınız var. Size, komşu bölgelerde bulunan hammaddeleri, üretilen ürünleri, hatta konuşulan dilleri bilecek; farklı kültürlerin hassasiyetlerini, geleneklerini öğrenip, nabza göre şerbet verebilecek uzmanlar lazım. Mesela elma ile buğday aynı zamanda yetişmez. Elma yemek istiyorsanız, elinizdeki buğdayla, meyve yetiştiricilerindeki alet ve edevatı geçici olarak değiş tokuş yapabilecek, mevsimi geldiğinde de, aletleri geri verip elma almayı başarabilecek cin fikirli arkadaşlarınız olması lazım. Kısacası, hoş geldin tüccar sınıfı. Yerleşimdeki besin çeşitliliğinin, değerli hammadde, ürün ve alet bolluğunun mimarı olan tüccar sınıfı da kısa sürede örgütlenecek ve bu sınıfın bir temsilcisi de yavaş yavaş şefin yanına- aynı işçi sınıfının liderinde olduğu gibi - yükselecek.

Başlarda kendi artı ürünümü depoluyor, hem yıl boyunca yiyeceğim besini garanti altına alıyor hem de çalışan herkese günlük tahılını ve bundan üretilen çeşitli yiyecek ve içeceklerini ücret olarak ödeyebiliyordum. Ticaretle birlikte depoladığım ürün çeşidi arttı. Depolarım büyüdü, depolama yöntemleri ve aynı zamanda ücret olarak dağıttığım yiyecek, içecek ve benzeri şeyler de farklı hammadde ve ürüne göre çeşitlendi. Yağlar, kaplarda uzun süre saklanır; etler, kısa sürede bozulur. Bir mevsimde buğday, başka mevsimde mercimek, bir diğerinde hurma yığılır kapının önüne. Bir küp arpadan ne kadar bira üretilir? Denizin karşısından gelen mavi taşlar ve dağın ardından gelen sandal ağacı karşılığında ne kadar buğday vermem gerekir? İmdaat! Biri bana yardım etsin. Hoş geldiniz sevgili kayıt tutucular. Size başlarda yazman desem de, göreviniz herkesten farklı olduğu için isminizi kısa sürede değiştireceğim. Siz hem tüm varlığımızı saklayıp koruyor hem de hepimize hakkımız kadarını dağıtarak “kutlu” bir iş yapıyorsunuz. Bolluk ve bereket, hem günlük besinimiz hem de geleceğimiz sizin ellerinizde. Böylesine önemli görevler, basit insanlara ait olamaz. Sizler mutlaka bizden daha yüce varlıkların temsilcileri olmalısınız. Hoş geldin inanç dünyası ve hoş geldiniz ruhban sınıfı. Eh, hem dini hem de ekonomiyi yöneten insanlar da örgütlenecek ve temsilcileri hızla şefin yanına yükselecek tabii ki.

Bizde, artı ürün ve ticaret sayesinde, depolar dolusu kıymetli hammadde, ürün, besin ve alet edevat var. Bolluk içinde yaşayıp gidiyoruz. Ancak, etrafta bunların hiçbirisine sahip olmayan, hatta yerleşik hayata bile geçmemiş, göçebe nice grup var. Bazen depolara, bazen yoldaki ürünlere saldırıp, yağmalayıp duruyorlar. Elimizdekileri alamadıklarında, ekinleri ateşe veriyorlar. Bunlara dur demek lazım. Tarlaları, tüccarları ve depoları korumak için silahlı insanlar lazım. Hoş geldiniz asker sınıfı. Size duyulan ihtiyaç o kadar acil ki liderinizi hemen şefin yanına gönderiverin.

Of, ne zormuş mal mülk sahibi olanlar hakkında konuşmak. Ne demişler? Zenginin malı züğürdün çenesini yorar. Anlatacaklarımın yarısında yoruldum, nefesim kesildi. En iyisi ben biraz ara vereyim, siz de, başka ne olacak diye, gelecek haftaya kadar hayal gücünüzü zorlayın biraz.

Söylencemiz sürecek. VİYA BÖYLE!


Selim Martin Kimdir?

Selim Martin 1981 Uşak doğumlu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Arkeoloji üzerine yaptı. Aynı üniversitede Arkeoloji Bölümü'nde Öğretim Görevlisi olarak çalışmakta. Prehistorya, Bilişsel Arkeoloji, Mezopotamya Arkeolojisi, Tarihsel Coğrafya ve Mitoloji gibi temel Arkeoloji konularının yanında tekstil, mozaik, resim gibi sanat ve tasarım alanlarında da çeşitli dersler yürütmekte. Eğitim ve iş hayatı boyunca çeşitli bilimsel ve sanatsal projeler ile kültürel etkinlikler içerisinde yer aldı ve özellikle Batı Anadolu coğrafyasında eğitim ve kültürel amaçlı geziler düzenledi. Uzun yıllar, arkeolojik alanlarda ve çeşitli bilimsel çalışmalarda belgeleme amaçlı fotoğraf çekmekle beraber, sanatsal anlamda kişisel fotoğraf sergileri açtı ve çeşitli eserleri karma sergilerde de yer aldı. Arkeoloji ve Mitoloji alanlarında kitapları ve bilimsel yayınları olan ve çeşitli ulusal gazete ve dergilerde mitoloji konulu yazılar kaleme alan Selim Martin evli ve bir çocuğu var.