YAZARLAR

Nafaka dediğin nafakadan çok daha fazlası

Doğrudan doğruya kadınların ekonomik eşitliğe erişimi ile ilgili geçici ve minik bir destek anlamına gelen yoksulluk nafakasının şu ekonomik koşullarda sınırlandırılması, ekonomik krizin kadın yoksulluğunu gittikçe daha fazla derinleştirdiği ortamda kadın ve çocukların muhtaç bireylere dönüştürülmesi anlamına geliyor.

Müflis tüccarın dönüp eski defterleri karıştırması misali iktidar, her fırsatta yoksulluk nafakasını sınırlandırma çabasını yeniden gündeme taşıyor. Gerçi müflis tüccar benzetmesi konumuza tam olarak uymuyor ama iktidarın konumunu iyi anlatıyor. Belki daha önce de yazdığım bir benzetmeyle Abbas yolcu ve ‘gidersem yalnız gitmem’ halet-i ruhiyesiyle yoksul kadının nafakasını gasp ederek, geride bırakacağı enkazın üzerine tüy dikmek niyetinde demek daha uygun olur.

2016 BoşanMA Komisyonu raporuyla kayıt altına alınmış sosyal mühendislik projesinin önemli ayaklarından birisi yoksulluk nafakasının kaldırılması veya sınırlandırılması, kuşa çevrilmesi üzerineydi. Çünkü yoksulluk nafakası toplumda var olan cinsiyet eşitsizliğine karşı alınmış, kadın erkek eşitliğine doğru ilerlemeyi mümkün kılacak düzenlemelerden birisi. Kadın erkek eşitliğine inanmayan iktidar, toplumda var olan cinsiyet eşitliğine doğru akışı durdurmak ve tersine çevirmek için yoksulluk nafakası sayesinde kadınların yasada var olan boşanma hakkını kullanabilir olmasını önlemek gerektiğini düşüyor. Boşanmaya karşı oldukları için değil bu. Erkeklerin kolayca boşanmasını sağlamak için her türlü adımı atıyorlar.

Sorun kadınların boşanma hakkını kullanması. Kadınların ve erkeklerin boşanma hakkının, uygulamada kağıt üzerinde kalıyor olsa bile yasada eşit olarak düzenlenmesi. Tedbir nafakası ve yoksulluk nafakasıyla geliri olmayan kadınların bile boşanma hakkını kullanabilmesini mümkün kılan düzenlemeye bu nedenle eşitlik karşıtı görüşlerle itiraz ediliyor. Ve bu itirazlar Medeni Kanun'da değişiklik yapılmasını gerektiren o sosyal mühendislik projesinin aşama aşama gerçekleştirilmesi için elverişli bir araç olarak kullanıyor iktidar. Günümüzden yaklaşık bir ay önce başlayan bir furya vardı. Gazete Duvar mail kutuma, yoksulluk nafakasına ilişkin eski yazılarıma dair itirazlar, karşı çıkışlar, sözüm ona dini referanslarla benim dindarlığıma paha biçen mesajlar gelmeye başladı yeniden. Ve bir yerlerden düğmeye basıldığı, yakında karşımıza çıkacağı anlaşıldı. İktidarın bu taktiğini muhalefet partileri yıllardır anlamamış veya politik gerekçelerle anlamazdan gelmiş olsa bile her konu önce sosyal medya ve sair araçlarla toplumsal talepmiş gibi gündeme sokuluyor, biliyoruz.

Derken ilk olarak Mehmet Uçum 6’ıncı yargı paketini işaret eden paylaşımda bulundu. Takip eden günlerde güya Adalet Bakanlığı bürokratlarından gelen görüşler gazetelerde yer aldı. Bu ilk görüşler boşanmanın kolaylaştırılmasıyla, hızlandırılmasıyla ilişkiliydi. Ve pek çok insan saflıkla bunu olumlu bulan ifadeler kullandı o günlerde. Oysa o boşanmanın hızlandırılması meselesi kağıt üzerinde boşanma, mahkemesiz, boşanma yargı erkinin yetki alanı dışına çıkarılacağı için kolayca hakların gasp edilebileceği bir düzenlemeyi işaret ediyordu. Üstelik yine bir çarpıtmayla alternatif çatışma çözüm yöntemlerinin hukukun konusu haline gelişine sığınılarak göz boyanıyordu. Yeni, modern ve çatışmasız usuller kulağa ne hoş geliyor ama işin aslı öyle değil. Hızlıca boşanma eşitsiz cinsiyet rejiminde erkeklerin kolayca kadına sırtını dönmesini mümkün kılan o ‘boş ol’ diyerek evliliği bitirme usulü. Bilindiği üzere 19’uncu yüzyıl sonlarında Ahmet Cevdet Paşa tarafından aile hukukuna ilişkin hükümlerin toplanması bir toplumsal ihtiyaca tekabül ediyordu. Bu tek taraflı boşama usulü ile ortaya çıkan toplumsal sorunları gidermek için Mecelle uyarınca Osmanlı son dönemlerinden evlenmelerin ve boşanmaların kayıt altına alınması usulü geliştirildi. Yine kolayca ‘boş ol’ diyordu erkek ama bu kayıtlara geçiriliyor ve kadın bunu biliyor, ona bildiriliyordu. Şimdi bu alternatif hukuk çözümlerinden birisiymiş gibi yaldızlanarak sunulmaya çalışılan yeni girişim, Mecelle ile resmileştirilmiş yüz küsur yıllık usulün tekrar hayata geçirilmesinden başka bir şey olamaz. Yani Medeni Kanun ile getirilen o tek taraflı boşama usulüne karşı tarafların mahkeme huzurunda birbirinden boşanmasını gerekli gören hukuki düzen ortadan kaldırılmak isteniyor.

Son günlerde pek çok gazetede yer alan haberlerin yoksulluk nafakasıyla ilişkili olduğu malum. Ancak bu boşanmanın kolaylaşması, hızlanması ve sair isimlerle dile gelen ilk haberlerle bir diğer nafakanın sessiz sedasız ve oldubittiye getirilerek ortadan kaldırılacağı genellikle gözden kaçıyor. Tedbir nafakası bir anda buharlaşarak toksik erkeklik için zehrini topluma yayma kolaylığı sağlanacak böyle hızlı, kağıt üzerinde ve Mecelle vari boşanma ile. Tedbir, yoksulluk ve iştirak nafakası ataerkinin sağladığı ve erkeklerin sorumluluk almadan hayatına devam etme imtiyazını bir parça engelleyen ve bu nedenle cinsiyet eşitliğine doğru ilerlemeyi mümkün kılan önlemler. Toplumda cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve özellikle kadınların ekonomik eşitliğe doğru ilerleyebilmesi halinde kendiliğinden toplum gündeminden düşen bu nafaka türleri, şimdi ekonomik krizin ortasındayken kaldırılmak isteniyor.

Doğrudan doğruya kadınların ekonomik eşitliğe erişimi ile ilgili geçici ve minik bir destek anlamına gelen yoksulluk nafakasının şu ekonomik koşullarda sınırlandırılması, ekonomik krizin kadın yoksulluğunu gittikçe daha fazla derinleştirdiği ortamda kadın ve çocukların muhtaç bireylere dönüştürülmesi anlamına geliyor. Muhtaç ve bağımlı bireyler olsun isteniyor kadınlar ve tabi ki çocuklar. Muhtaç olsunlar ki boşanmaya kalkışmasınlar. İlla ki boşanmak istediklerinde ataerki cinayetleriyle cinskırıma uğratılan kadınlardan hayatta kalabilenler de devlete veya bir değer erkeğe bağımlı yaşamak zorunda bırakılsın. Yoksulluk nafakasının sınırlandırılması doğrudan doğruya kadınların ya devlete ya da bir erkek bireye zimmetlenmesi amacını taşıyor. Özellikle ekonomik kriz ortasında yapılması kadınlara ‘oturun oturduğunuz yerde’ mesajı veriyor. Kadınların eşit, özgür ve özerk hukuk öznesi bireyler olmayıp sosyal yardıma muhtaç veya bir erkeğin nikahında olmadan yaşayamayacağı bir düzen kurulmak istenmesi demektir, yoksulluk nafakasının sınırlandırılması ve tedbir nafakasının adı bile anılmadan yok edilmek istenmesi.

Bir de basına bir çift söz söylemek gerek. Yasada o nafaka türünün adı yoksulluk nafakasıdır. Adalet Bakanlığı bürokratları bile toksik erkeklik çarpıtmalarıyla isimlendiriyor olsa da basın mensupları ağızlarına başka bir tanım almadan, yazılarında tırnak içinde dahi olsa çarpıtma isme yer vermeden yoksulluk nafakası yazmaları gerektiğini bilmeliler. Çünkü aksi durumda iktidarın ekmeğine yağ sürüyor, erkeklik krizine hizmet ediyor durumuna düşüyorlar, istedikleri bu olmasa bile. Muhalefet de bu sorunu pekiştiriyor. Kılıçdaroğlu, kadınlara müjde(!?) verdiği mutfak videosunda kamu kaynaklarından nafakanın karşılanması usulünü getireceğini söylemişti. Ataerkinin sağladığı erkeklik imtiyazlarını pekiştirecek şekilde sorumluluk almayı hiç istemeyen erkeklerin sırtını sıvazlayıp buna da kadınlara müjde adını vermişti. Şimdi iktidar da aynısını öneriyor. İktidar ile muhalefet arasındaki fark nerede? Bir fark varsa eğer o fark kesinlikle kadın hakları alanında değil. Kadın eşitlik mücadelesi söz konusu olduğunda iktidar ve muhalefet birlikte eril restorasyona hizmet ediyor. Ataerkiye, kaybettiği alanı yeniden kazandırmakta yarışıyor iktidar ve muhalefet.

Ve herkes gözünü dikmiş geçmişte kadın hareketinin tepkisiyle geri çekilmiş olan bu düzenlemenin yeniden gündeme taşınması üzerine kadınlar ne yapacak diye bakıyor. Böyle bir düzenleme ile yaratılacak olan büyük toplumsal sorunları önleme yükümlülüğü sadece kadınların sorumluluğu imiş gibi bir algı var siyasette ve entelijansiyada. Eşitlik için kadınlar mücadele ediyor, edecek ve hakların gasp edenlere karşı direnecek amenna. Sorun olan eşitlik mücadelesinin sadece kadınlar yararına olduğunun zannedilmesi. Eşitlik tüm toplumda sosyal kalkınma ve insani gelişmişlik düzeyinin yükselmesi için gerekli ön koşul olarak herkesin sorumluluğu olarak kabul edilmeli. Bitirirken bir de siyasi öngörü eklemek isterim. İktidarın enkaza tüy diktiği bir düzenleme olarak tanımlamıştım, yoksulluk nafakasının gasp edilmesi için yenilenen girişimi. Peki, muhalefet buradan kendine nasıl olur da pay çıkarmaz. Tüm bu sorunlu politikalar bir sosyal mühendislik projesi ama diğer taraftan toplumu, siyaseti, ülkeyi geleceğin iktidarını yönetemez kılmak için döşenen mayınlar olduğunu muhalefet nasıl görmez? Neden toplumun hegemonik erkeklik yanlısı seçmenlerinin oyu ile iktidara gelip, yönetebileceği yanılgısına saplanır? Bu soruların siyasetin, iktidarı ve muhalefetiyle birlikte toksik erkeklikle zehirlenmiş olmasından başka bir cevabı var mı? Ülkenin geleceğine iktidar tarafından döşenen mayınların taşıyıcısı muhalefet… Ne ülke ama değil mi?


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.