YAZARLAR

Kendi OHAL'imi ilan ettim şekerim, kafam rahat...

Herkes kendi OHAL'ini ilan etsin, önerisiyle kendime geldim ve hanımın yüzüne bakıp “Şu andan itibaren OHAL ilan ediyorum,” deyiverdim. O da benim yüzüme baktı ve cevap verme gereği duymadan kahvaltısına devam etti!

Sabah...

Yorgun argın kahvaltı yaparken, göz ucuyla haberleri okumaya çalışıyordum. Ne iş yaptıkları henüz tam manasıyla anlaşılamayan, 2020'nin en gizemli topluluğu 'Bilim Kurulu' üyelerinden birinin, “Durum parlak değil, herkes kendi OHAL'ini ilan etsin,” dediğini okuyunca...

Tam bir aydınlanma anı oldu benim için. Aylardır salgından korunmaya yönelik tedbirlerle, neredeyse hiç ödün vermeden ve ciddiyeti bir an olsun elden bırakmadan yaşamaya çalışmakla birlikte; bir süredir evde ve sitemizde işlerin istediğim gibi gitmediği görüyor, bazı disiplinsiz tavırlardan rahatsızlık duyuyor, hanıma ve ufaklığa istemsizce sinirleniyor, ancak içimi kemirenin adını bir türlü koyamadığımdan ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum.

Herkes kendi OHAL'ini ilan etsin, önerisiyle kendime geldim ve hanımın yüzüne bakıp “Şu andan itibaren OHAL ilan ediyorum,” deyiverdim. O da benim yüzüme baktı ve cevap verme gereği duymadan kahvaltısına devam etti!

Son zamanlarda hep böyle yapıyor işte. En sinirlendiğim tavır. Sanki karşıdaki hiçbir şey söylememiş gibi o umursamaz bakış, o 'sen bilirsin' rahatlığı, o 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın'cılık... Ufaklık hiç ilgilenmedi zaten; masanın yanında durmuş, elinde kemirilmiş ekmek, pijaması düşmek üzere, mutfaktan getirdiği bir tencerenin içine cep telefonunu ve kitaplığın alt rafından çelip çıkardığı bir kitabı yerleştirmeye çalışıyor. Bir de kedi var. Ortada görünmüyordu o esnada, herhalde yine bir yerlere işiyordur, diye düşündüm. Dur bakalım sen dur! OHAL'de hepsini muma çeviririm bunların.

Hanıma bu kez daha kararlı bir ifadeyle, “Anlamadın galiba, şu andan itibaren OHAL ilan ettim” deyince, gülümseyerek “Yine rejime mi başlayacaksın, kaç kere başladın, olmuyor veremiyorsun işte, basenin geniş senin?” dedi iyi mi! Laf atıyor aklınca, görürsün sen rejimi. Sesimi biraz yükseltip “Hayır rejim mejim değil, şu andan itibaren ev ve çevresinin yönetimi bende, istediğiniz gibi hareket edemezsiniz, kendinize çekidüzen vereceksiniz,” dedim. Kararlılığımı görünce kahvaltıyı bıraktı tabii. Ne diyeceğini de bilmiyor, anlamaya çalışan gözlerle yüzüme bakıyor öyle. Ufaklık o sırada telefonu ve kitapları aynı anda tencereye sokamayacağını anlamış olmalı ki, her birini bir yere atıp mızıldanmaya başladı. Kedi hâlâ ortada yok, kesin yastığa...

“Ben bu düzensizliğe, boş vermişliğe, şu çocuğun haline tavrına dağınıklığına, kedinin her yere işemesine dayanamıyorum, çeki düzen vereceğim kardeşim, öyle canınızın istediği gibi davranamayacaksınız bundan böyle, bu evde kanun var nizam var, bıktım bu perişanlıktan artık...” Hanım durumun ciddiyetini iyiden iyiye anlamaya başlıyordu. “İstersen bugün çocukla tüm gün ben ilgilenirim, sen dizi filan seyret, bak herkes aynı diziden söz ediyor, senin de hakkın, ezik hissetme kendini,” nevi bir şeyler söyler gibi oldu. Hah işte gördün mü, hiç anlamamış asıl meseleyi, halkımız cahil ne yazık ki, eğitim seferberliği şart.

Kendisine, sorunlarımızın yapısal niteliklerini, OHAL'in benim sıkılmamla ilgisi olmadığını, bu evde ve hatta tüm sitede düzenin mutlak surette sağlanması gerektiğini, bunun için gerekli tedbirleri ivedilikle alacağımı, yeni ve evimize özgü bir sistem kuracağımı, bu şekilde hem eve hem ailemize âdeta kusursuz bir düzen getireceğimi, aksi halde salgınla mücadelede birlik ve beraberliğimizi korumanın mümkün olmayacağını, tedbirlerin her şeyden evvel ülkemizin ve evladımızın geleceği noktasında son derece gerekli olduğunu söylerken; gözlerinin büyüdüğünü, yaşadığı şaşkınlığı görebiliyordum artık.

“Anlamıyorum ne yapacağını, her zamanki soğuk şakalarından biri mi, yoksa ciddi misin?” diye sormaz mı! Soğuk şakaymış, ciddi miymişim... “Görürsün ne yapacağımı, artık ev içinde öyle istediğiniz gibi dolaşıp davranmak yasak, karar var, genelge var, hukuk var hukuk, canım istedi mutfağa, vazgeçtim salona, hop oradan pervasızca koridora, çok sıkıldım kumanda nerede, çocuğa çizgi film aç... onlar eski evde kaldı hanımefendi, artık yeni bir ev olacak, kanun nizam işleyecek burada,” dediğimde telaşlanmış gibi geldi sanki ama belli ki idare edip soğukkanlı kalmaya çalışıyordu. Hemen çalışma odasına gidip bir tomar beyaz A4 kâğıt ve kalınca yazan siyah bir kalem getirip yemek masasının üzerine koydum. Salondaki iri yarı tekli koltuğu da masanın yanına çekip makam koltuğu yaptım. Makam, koltuk önemlidir, saygı uyandırır.

“Yapılması gerekenleri kâğıtlara yazıp imzaladıktan sonra tebliğ edeceğim, siz de uyacaksınız, beni zor kullanmak mecburiyetinde bırakmayın sakın, kedi nerede bu arada, ona da bir çift sözüm var,” dedim. Baktım telefonunu aranıyor, Allah bilir kimi arayıp şikâyet edecek. Gözümden kaçmadı tabii, bu yeni sistemin en önemli avantajı sürati, tak tespit şak karar pat uygulama olacak. Hemen telefonunu elinden alıp acil bir karar metni yazdım. 1 No'lu Karar: “Ev ahalisine... Zırt pırt telefon etmek, arkadaşlarla dedikodu yapmak, fotoğraf çekmek, vatsap mesajı göndermek ve görüntülü aramalar kati surette yasaklanmıştır. Günün hangi saatlerinde kullanılabileceği tarafımca bilahare duyurulacaktır. Telefonlar evin belli ve görünür bir noktasında tutulacak, 'gelen aramalar' izinsiz yanıtlanmayacaktır. Uymayanlar hakkındaki idari ve cezai tedbirler hiçbir duraksamaya mahal vermeden alınacaktır. Caktır, cektır, cuktur.” Güzel bir karar oldu bu hakikaten, resmen moralim yerine geldi. Ne öyle kanun yok intizam yok, zırr telefon pırr telefon.

Hanımın ellerinin titrediğini ve sinirli sinirli gülümsediğini fark ettim. Ufaklık tencereden sıkılmış, elbiselerinin asılı olduğu gardırobu dağıtmak için odasına yönelmişti ki, pat kestim önünü. Öyle saf saf bakıyor yüzüme. Ben bilmez miyim o yüz ifadesini, sözüm ona yumuşatacak ve istediğini elde edecek. O eski evdeydi canım, o evde annenin senin ve kedinin vesayeti vardı, geçti o günler. Kucağıma aldığım gibi salona getirip benden izin almadan bir daha o odaya giremeyeceğini, anlaşılır ve müşfik bir dille anlatmaya çalıştım. Baktım, annesi gelip çocuğa sarıldı, kanepede beni seyrediyorlar. Ha şöyle, düzen gerek intizam gerek, OHAL bu. Geçtim oturdum koltuğuma, gerekli tedbirler üzerinde düşünmeye başladım. Kedi hâlâ görünmüyor ortalıkta ama arayacak fırsatım yok, tek başımayım. Yeni bir sistemi bir başına oturtmak hiç kolay iş değil takdir edersiniz ki. Bir an, acaba bu işe karşı binadaki yedi numarayla anlaşmadan başlamasa mıydım, diye geçirdim içimden. Kısa, tıknaz, biraz gergin biri, sitedeki her şeye karışıyor, yanlış park eden araç sürücüleriyle tartışıyor filan, geçen birinin sileceğini kaldırırken gördüm, onunla ittifak kurabilirim aslında. Dur bakalım, yolumuz uzun inşallah, düzen intizam gelecek kardeşim.

Yeni kararlar yazmaya başladım. Üçüncü karardayken, üst katta oturan 65 plas karı kocanın dışarı çıkmakta olduğunu görünce balkona koşup iki kolumu açarak “Durun” diye bağırdım. Bakıyorlar yüzüme. “Nereye gidiyorsunuz, hayırdır, salgın var duymadınız mı Ferit Bey, bu ne rahatlık?” Efendim saat 10.00'da dışarı çıkabiliyorlarmış da, bir saat yürüyüş yapıp geleceklermiş de... Bir de sakin sakin anlatmıyor mu! “Yok efendim, lütfen dönün evinize, ben biraz önce OHAL ilan edip yeni saat düzeni belirledim, birazdan yazılı kararı size kapıcıyla göndereceğim, kafanıza göre dışarı çıkmayın,” deyince, tırım tırım döndüler evlerine. Ferit Bey emekli subay, emir yazı genelge filan duyunca itiraz etmedi tabii. O sırada hanımın bağırıp çağıran sesi geliyor arkadan. Çıldırmışım, beni şikâyet edecekmiş, böyle OHAL olmazmış, yetkilerimi aşıyormuşum!

Ha hayt... Harika, işte istediğim kıvama geliyor bizimki. Yaptıklarımdan hoşlanmasa da OHAL'i kabullenmeye başladı bile. Ne de olsa hukukçu, ne yaşanırsa yaşansın hemen teknik açıdan tartışmaya başlar bu zümre. Ben yönettiğimin kumaşını biliyorum güzel kardeşim, kumaşını. Şikâyet edecekmiş beni, nereye edecekse...

E hoca durur mu, yapıştırmış cevabı: “Tamam haklısın, şikâyetleri yöneltebileceğiniz bir organ gerekli, hemen çözeceğim bu sorunu, tak eylem şak sonuç, merak etme.” Telefonları yanıma alıp kapıyı da üzerlerine kilitledikten sonra bizim küçük markete koştum. Sağolsun sahibi de çırağı da iyi, anlayışlı insanlar. “OHAL ilan ettim, bir konuda yardımınıza ihtiyacım var,” deyince, “İyi yapmışsın abi helal olsun,” diyerek yanıtladılar. “Yalnız, uygulamalar noktasında bazı sıkıntılar olabilir, şikâyet eden çıkar filan, ikinizi 'itirazları inceleme komisyonu' olarak atamak istiyorum, yanımda A4 getirdim, hemen halledeceğim.” Biraz şaşırdılar ama komisyon üyesi olmanın cazibesine de dayanamadılar. Hemen orada bir genelge yazıp kendilerine tebliğ ettim. “Benim hanım şikâyetçi mi oldu, dilekçesini kabul edin, biz size geri döneceğiz filan deyin, süre meselesini kafanıza takmayın, iki günde bir uzatırım, sonra kararınızı bana gönderin, canımı sıkacak bir karar da vermeyin sakın, kanun var nizam var, ona göre.” “Tamam abi de, yenge bizim kararı kabul etmezse ne yapacağız, başımız derde girmesin sonra,” diye sordu market sahibi. Adam haklı. “Sen dert etme, gün içinde iki özel güvenlikçi duruyor kapıda, beni severler, şimdi gidip onları temyiz organı atayacağım, kararını beğenmeyen oraya gidecek.” Gözleri parladı, “Vallahi helal olsun abi, her şeyi düşünmüşsün, o iş bizde, sıkıntı yok,” dedi. Yeni sistemde yavaşlığa yer yok kardeşim, hızlı olacağız, evcek ve sitecek çok vakit kaybettik bugüne dek, hayallerimiz var bizim hayallerimiz, kanun düzen intizam...

Siteye dönüp kapıdaki arkadaşlara da görevlendirme genelgelerini verdim. İlkin biraz yadırgadılar sanki ama baktılar ki kanun nizam için çabalıyorum, kabul ettiler. “Canın sağ olsun abi, elimizden geleni yaparız,” dedi yeni temyiz organı. Bu arada hanımın, kucağında ufaklıkla pencereden karşı komşuya bir şeyler anlatmaya çalıştığını fark edince tepem attı. İki arada bir derede eylem mi tertip ediyor acaba diye işkillendim, belli ki bazı tedbirleri sertleştirmeliyim. Eve girer girmez hemen bir 'perde genelgesi' yayınlayıp açılış kapanış saatlerini kesinleştirmeye karar verdim.

Akşam saatlerinde hanım, yayınladığım 'yemek saatleri genelgesi' gereğince perdesi kapalı mutfakta, ufaklık kendisi için belirlediğim alan içinde ve o saat itibariyle izin verilmiş oyuncaklarıyla oynuyordu. Yok artık öyle bütün ayakkabıları çıkarıp televizyonun önüne dizmek, gardırobu boşaltıp salona getirmek, canı ne zaman istese simit yemek... Kanun var nizam var, o da yerini bilecek. Ağaç yaşken eğilir. Yalnızca birkaç saat içinde dahi düzen geldi eve ve apartmana inanın. Fakat yarın bir gün halalar gelince bazı sorunlar yaşanacak zannedersem. Büyük halayı, diğerlerini kontrol etmesi ve sakıncalı davranışları bildirmesi için görevlendirmeyi düşünüyorum. Saat 22.00 sularında hanım geldi yanıma, gergince yüz ifadesiyle “Artık uyumaya gidiyoruz, sakıncası yoksa!” diye soruyor. İşte böyle, canım istedi uyuyorum, olmaz. Müşfik, insanını tanıyan ve ev içi demokrasiye önem veren biri olarak “Tabii, uyuyun artık,” diyerek yanıtlayınca tıpış tıpış gittiler. Ev için demokrasi olmasa o soruyu sorabilir mi, soramaz. Gidip uyuyabilir mi, uyuyamaz. Şu saat oldu kedi hâlâ yok, firar mı etti ne oldu bu hayvana! Böyle giderse, bir karar yazıp gıyabında ev kediliğinden ihraç etmek, kumu ve yaş mamasına el koymak zorunda kalacağım. Gitsin çimenleri kemirsin.

Gece...

Yorulmuş olsam da kendimi çok iyi hissediyorum bugün. Yatmadan bazı karar ve genelgeler hazırlamam, ufaklığın masal kitapları noktasında zorunlu düzenlemeler yapmam lazım. Bıkkınlık geldi şu Faresu ile Tavşancan'ın hikâyelerini okumaktan artık. Ayrıca bazı masallardaki isimler konusunda da reform yapmayı tasarlıyorum. Kitaplardaki çocuk isimlerinin, âdeta elit kesimin tatil yaptığı butik otel isimlerini çağrıştırmasını hazmedemiyorum, bu nedenle üzerlerini çizip geleneklerimize uygun adlar vereceğim. Reform her eve lazım. İnternet alışverişini sınırlamaya yönelik bir genelge şart. Unutmadan, şu ekşi mayalı ekmek yapımının süresiz ertelenmesine dair bir karar metni hazırlayayım. İçimde ekşi maya büyüyor artık, bu böyle gitmez.

Ne kadar çok iş var yapacak, inanın hiç kolay iş değil OHAL, ama gereklilik noktasında bir zorunluluk. Kanun var nizam var...

Rica notu:

Başka pek çok yerden daha güvenli olmalarına rağmen, tiyatroya gitmeye çekiniyor olabiliriz. Fakat ödeneksiz tiyatrolar çok zor durumda. Merkezi idareyi geçtim, yerel idareler de 'çöküşü' seyretmekle yetiniyor sanki. Lütfen gitmeyeceğimiz oyunlara da bilet alalım. Gitmeyeceğimiz oyunlara da bilet alalım!


Murat Sevinç Kimdir?

İstanbul'da doğdu. 1988'de Mülkiye'ye girdi. 1995 yılında aynı kurumda Siyaset Bilimi yüksek lisansına başladı ve 1995 Aralık ayında Anayasa Kürsüsü asistanı oldu. Anayasa hukuku ve tarihi konusunda makaleler ve bir iki kitap yayınladı. Radikal İki ve Diken'de çok sayıda yazı kaleme aldı. 7 Şubat 2017 gecesi yüzlerce meslektaşıyla birlikte OHAL KHK'si ile Anayasa ve hukukun bilinen ilkelerine aykırı bir biçimde kamu görevinden atıldı.