YAZARLAR

Kefenden, kederden bir kader!

Otoritenin, hiyerarşinin, sınıf ve statü buyruklarının ölüme ittikleri, bir de kendi sonlarının sorumlusu ilan ediliyor!

“Davada, tren kazasında 9 yaşındaki oğlu Oğuz Arda’yı kaybeden Mısra Öz, anne ve babasını kaybeden İsmail Kartal, çocuğunu kaybeden Hüseyin Şahin… davanın avukatları yargılanıyor.”

Bu cümleyi Duvar’dan, Serkan Alan’ın haberinden aldım.
Bir daha okuyalım mı, tane tane:

9 yaşındaki oğlunu kaybeden anne…
Anne ve babasını kaybeden evlat…
Çocuğunu kaybeden baba…
Yargılanıyor!

Neden? 8 Temmuz 2018. Saat 17.00.
Uzunköprü’den İstanbul’a hareket eden trenin 5 vagonu “raylardaki sorun” yüzünden Çorlu’da devrilmiş, 25 kişi can vermişti.
İsim isim analım mı?
Ersen Gül, Serhat Şahin, Melek Tuna, Ayşe Başaran, Ergün Kerpiç, Hakan Sel, Oğuz Arda Sel, Özge Nur Dikmen, Gülce Dikmen, Sena Köse, İrfan Kurt, Mavinur Tiflizden, Bahar Koçman, Yağmur Laçin, Özcan Cesur, Derya Kurtuluş, Beren Kurtuluş, Emel Duman, Bihter Bilgin, Ömer Alperen Can, Seyfi Ergül, Zübeyde Seven, Gani Kartal ve Rubize Kartal.

Peki neden anne, baba, evlat yargılanıyor?
Acıları yetmiyor mu? Kayıplarının sebebine dair dava çoktan bitti de sıra onlara mı geldi?

Öyle değil işte.
Evlatları, anne babaları, yakınları için adalet talep ederken, polis müdahalesinde mukavemet ettikleri için, sadece bağrı yanık bırakmıyor adalet ve devlet, bağrından tutup sanık da yapıyor.
Üstelik herhalde kendi evlatlarına, kendi ana babalarına bakıp bakıp vicdanları el vermeyen kimi polis memuru artık şikayetçi olmadığı halde.

Kendisi mağdurken sanık olanlardan ne çok davamız vardır.
Evladını kaybeden ana babalar…
Çocuklarının bir kemiğini arayıp da bir mezarı, bir duası, toprağına dökülecek bir maşrapa suyu olsun diye yıllarını geçirenler…
Emre uymasa cezalandırılacakken emre uydu diye de ceza alanlar…
Ölülerinin hakkını ararken sanık ilan edilen babalar…
Hakkını talep ederken dövülenler…


Tren 5 vagonunu devirip 25 can alıyor ama bu haksızlık katarı durmuyor.
Önüne katarak, altına atarak, dışarı savurarak; muhakemesiz bir mahkeme, haksız bir adalet, insansız bir muhasebeyle feryatların üstüne üstüne yürüyerek!

Bazen eski yazılardan alıntılar yapıyorum ama yazı eskise de vicdansızlıklar eskimiyor. Ölen öldüğüyle kalmıyor, ruhlar da huzur bulmuyor, geride bıraktıkları da.

Bilmem hatırlar mısınız bu insanları, bu vakaları… Yoksa yenisi olunca eskisi hepten hükümsüz mü kalıyor?

7 seneki önceki yazıyla, hepsini anarak, bir kez daha yanarak:

“İşçilerin katledildiği Ostim var, Davutpaşa var, Ceylanpınar’ın kamyon kasasından dereye dökülmüş minicik sütkızları da var.

Şimdi de Manisa’da bir kamyonet kasasında can vermiş 13’ü kadın, 15 tarım işçisini yetiştirdi düzenin ölüm çarkları.
Öyle ya, ölüler ölüleri kovalamalı; analar evlatların, evlatlar anaların yanına uzanmalı!
Sıvasız haneler her köşede acıya, ağıta ve unutuluşa boğulmalı!
Suçlu “Çarpan TIR’ın uykusuz şoförü!”
Belki odur, ama neden uykusuz; koskoca süt tankerini uykusuzluk pahasına sürme emrini kim verdi? Şirket bu sayede ne kazanıyor? Onun canını 15 canın üzerine sürerek kim ne kâr ve rant elde ediyor?

Bir yıldan daha az süre önce, Yalvaç’ta 24 kişilik araca 46 kişi tıkılıp 18 can vermiş kadın tarım işçilerini Manisa katliamıyla da andık işte!
Bir yılda canı alınmış 1500, 6 ayda işyerlerinde son nefesini vermiş 800 işçiyi de anarak!

Silvan’da 2011’de, bazı subayların ifadesine göre bile “Uykusuz, yorgun, hayal ve illüzyon gören biçimde, yolda bile uyuklayarak, itirazlara rağmen üst komutanın inadı ve ısrarıyla” PKK üzerine sürülüp 13’ü 'şehit olan' askerler suçlu bulundu!
 
Esenyurt’ta şıkıdım AVM şantiyesinin naylon çadırında alev alev katledilmiş 11 işçi de kendi ölümlerinden sorumlu sayıldı; sanki lüks otelde kalacakken oraya tıkışmışlar gibi.
Cumhurbaşkanı’nın çocukluk arkadaşının gökdelen inşaatı asansöründe yere çakılan 10 işçiden patron asla sorumlu sayılmadı; sorumluluk bir, iki alt kademeye ve tahliyeye uzandı.

Otoritenin, hiyerarşinin, sınıf ve statü buyruklarının ölüme ittikleri, bir de kendi sonlarının sorumlusu ilan ediliyor!

Öyle ya, Yalvaç’taki tarım işçilerinden biri Mevliye Ölmez’di; ama öldü.
Öyle ya, Manisa’daki tarım işçilerinden biri Zeynep Zengin’di; ama yoksulluğunun peşinde bu dünyada bir yer ararken can verdi!
Kefenden, kederden bir kaderdi onlara biçilen!”


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.