YAZARLAR

Evet, bu en iyi Hollanda değil, ama yine de Hollanda

Hollanda, tıpkı 2010 ve 2014’te olduğu gibi, kendi geleneksel oyunundan uzakta bir şekilde kazanıyor. Ama yine de maç içinde bir an geliyor, kısacık bir an ve öyle bir gol atıyorlar ki, 1974 Hollanda'sının ya da 1995 Ajax’ının ruhu şâd oluyor. Günün gerçekleri, geçmişin alışkanlıklarını bir yere kadar bastırabiliyor.

Bu tipik bir Hollanda oyunu muydu? Hayır, değildi. Tipik bir Louis van Gaal futbolu muydu? Hayır, o da değildi. Ama işte, sonuç olarak Hollanda çeyrek finalde. Büyük çoğunluk ABD’nin heyecan verici gençlerini daha şanslı görürken, Hollanda kazandı. Hem de çok zorlanmadan. Belki de turnuvadaki en iyi oyunlarını oynayarak. Ama kendilerine ait olmayan bir oyun…

Bu durum, Hollanda’nın hem en büyük çelişkisi hem de bu takımın alâmetifarikası gibi görünüyor. Estetik futbolla sonuç futbolu arasındaki o meşhur ve köklü gerilimin tarih boyunca karşı tarafındalarken, bu defa sonuç saflarındalar. Ve sanki böyle de olmaları gerekiyor.

Aslında Van Gaal’in Hollanda’nın başında olduğu ve yarı final oynadıkları 2014 Dünya Kupası’nda da öylelerdi. Bert van Marwijk yönetiminde final oynadıkları 2010’daysa daha da karanlık tarafa geçmişlerdi. Üstelik o iki takımın Robin van Persie, Arjen Robben ve Wesley Sneijder gibi büyük yıldızları da vardı. Diğer bütün oyuncular hücumda onları biraz daha özgürleştirebilmek için çalışıyordu.

Bu takımın ise yıldızları yok. O yüzden ne yapacaklarsa her şeyi birlikte yapmaları gerekiyor.

1995 AJAX’ININ RUHU BİR ANLIĞINA KATAR’A GELDİ

Dün ABD karşısında Hollanda, bu Dünya Kupası’nda ilk kez, Van Gaal’in millî takımdaki üçüncü dönemindeyse yalnızca ikinci kez, bir maçı topa hâkim olmadan bitirdi. Buna karşın turnuvanın şu ana dek gördüğü en takım işi golü atarak öne geçtiler. Bu da bir çelişki miydi? Belki. Ama çok güzeldi.

Van Gaal’in kariyerindeki en iyi takım olan 1995 Ajax’ı bir anlığına sahaya inmiş gibiydi. Tüm oyuncuların topa değdiği, kesintisiz yirmi pasın neticesinde, Memphis Depay’ın attığı bu gol, aynı zamanda Dünya Kupası’nda 1966’dan bu yana Hollanda’nın öncesinde en fazla pas yaparak attığı goldü.

İkinci ve üçüncü goller de çok güzeldi. Bir kanat-bekten diğer kanat-beke atılan paslar neticesinde gelen iki gol. Başka bir deyişle, boş kaleye atılan gollerden sonra Johan Cruyff’un en sevdiği gol türü.

Hollanda’nın yetiştirdiği en büyük golcü olan ve Hollanda televizyonu için maçı yorumlayan Marco van Basten de ilk yarı sonundaki değerlendirmesinde ilk iki golden çok memnundu, ama sadece bu kadar: “İki harika gol. Gerisi ağlanacak bir şey. Sıfır girişim. Bir futbol âşığı olarak kendime neye bakıyorum diye sordum.”

Cruyff biyografisi yazarı Auke Kok ise maçtan sonra katıldığı bir radyo programında Van Basten’e karşı çıktı. Dünya Kupası’na hazırlanmak için yalnızca bir haftası olan Van Gaal’in Arjantin, Brezilya, Fransa gibi daha iyi takımlara karşı ihtiyaç duyacağı antrenmanları yapabilmek için Dünya Kupası’ndaki ilk dört maçı kullandığını, Hollanda’nın futbolunun “sıkıcı” olarak nitelendirilmesine ve eleştirilmesine rağmen, Van Gaal’in ne yaptığını iyi bildiğini söyledi.

Açıkçası Kok haklı olabilir. Dün Hollanda fazlasıyla ne yaptığını biliyor gibi görünüyordu. Evet, bu pragmatik bir futboldu. Ve Hollanda’nın bile pragmatik olması, futbol için kötü olabilir, ama bu ayrı bir tartışma konusu. Van Gaal’in işi, bu turnuvada onlara kazandıracak formülü bulmak ve oyunculara vermek. Kurt teknik direktör şu ana kadar bunu başarmış görünüyor.

Dün üç golü de aynı şekilde buldular: Hollanda’nın hızlı kanat hücumlarında beşlenen ön hattın ABD’nin dörtlü savunmasına karşı kurduğu sayısal üstünlük neticesinde gelen üç gol. Bir golü üç defa atıyorsanız, hele ki bunu Dünya Kupası eleme turlarında yapıyorsanız, bu rakibinize açıkça bir taktiksel üstünlük kurduğunuz anlamına gelir ki, bu da övgüyü hak eden bir şeydir.

Barcelona’da bir türlü kendini kabul ettiremeyen ve gelişimi açıkça yarıda kalan Frenkie de Jong’un muhteşem bir turnuva geçirdiğini de söylemek gerek. Dün de harikaydı. Derin oyun kuruculuğu, dikine pasları, atakları hızlandırması ve top rakipteyken alanını çok iyi korumasıyla komple bir orta saha performansı sergiliyor.

ABD İÇİN HARİKA BİR DENEYİM OLDU

Dün neredeyse bütün hücum istatistiklerinde üstün görünen taraf ABD idi. Daha fazla şut (17’ye 11), daha fazla isabetli şut (8’e 6), daha fazla pas (564’e 412) ve daha fazla topa sahip olma (yüzde 58’e yüzde 42). Ancak Hollanda’nın acımasızlığından ya da kararlılığından yoksunlardı.

Birleşik Devletler, ev sahiplerinden biri olacakları 2026 Dünya Kupası öncesinde harika bir deneyim elde ettiler. Bu turnuvadaki en genç üç takımdan biriydiler ve bu genç takımın ihtiyacını duyduğu tam da böyle bir turnuvaydı. Ve belki de böyle bir yenilgiydi.

Harika bir grup aşaması geçiren Tyler Adams, Weston McKennie, Yunus Musah orta sahası, buna karşın enerjilerini daha ekonomik kullanmaları gerektiğini bu turnuvada öğrenmiş olacaklar. Sahip oldukları en büyük yetenek Gio Reyna umarız bu defa sakatlıktan yeni çıkmış olmayacak. Ve dört yıl, iyi bir santrfor bulmaları için yeterli bir süre olacak.

Onlardan şimdilik bu kadar. Şimdi bir klasik zamanı. Hollanda-Arjantin. Cruyff ve Kempes. Gullit ve Maradona. Bergkamp ve Batistuta. Turuncu ve mavi-beyaz. 1974’ten bu yana her nesilden insana büyük bir keyif veren bir rekabet. Şimdi, bir kez daha. Tadını çıkarmamız için bizi bekliyor.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda yine futbol üzerine çocuklara yönelik kurgusal biyografi kitapları kaleme alıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.