YAZARLAR

Eşşek Herif’ten geldik nerelere

Nereden bakılırsa bakılsın, Hasan Kaçan’ın mizahı çoktandır kaybettiği, daha doğrusu, mizahın onu çoktandır terk ettiği ortada.

Hasan Kaçan aylar aylar sonra, belki de yıllar sonra ilk kez ağız dolusu bir kahkaha atmış olmalı. 6 Şubat’ta terk ettiği sosyal medyaya 31 Mart’ı 1 Nisan’a bağlayan gece saatlerindeki hızlı ve sert dönüşü onun neşesini, keyfini, coşkusunu ortaya koyuyor.

6 Şubat’ta, depremle beraber kayıplara karışan Kaçan, Kılıçdaroğlu’nun bastığı seccadeye binerek gece yarısı sosyal medya üzerinden sahalara döndü. 

Rol aldığı “Ey Müslüman, ey vatandaş gel, imar barışına gel, bu fırsat kaçmaz, koş vatandaş, koş” cazgırlığını yaptığı reklam filmini mesele yapmanın gereği yok. Sonuçta kendisi profesyonel bir iş insanı. Teklif gelmiş, o da kabul etmiş. Bizzat kendisi yazıp yönetip oynamış da olabilir, kuvvetle muhtemeldir. Depremle beraber ne kadar ölümcül, yıkıcı, akıl dışı, trajik, kanlı bir kara mizah işi olduğu ortaya çıkan “imar barışı” uygulamasında Hasan Kaçan’ın rolü, kampanyanın; kamu spotunun yüzü olmaktan ibaret değil. Bizatihi “Hasan Bey Evladım” olarak vatandaşın sorularına yanıt veriyordu. “Kamu” işlerinin ne kadar ballı kaymaklı, sağlam bütçeli olduğu malum. Fırsat kapıya gelmiş, kaçmaz.

Bizzat dillendirdiği “çözüm yarışı imar barışı”nın da yıkım ve ölümleri katladığı depremin kendisinde yarattığı vicdani yıkım, travma dolayısıyla mı ortadan kaybolmuştur Hasan Kaçan, bilemeyiz.

11 şehirde yüz binlerce binanın yıkıldığı, resmi açıklamalara göre 50 bini aşkın insanın öldüğü, on binlercesinin yaralandığı, sakatlandığı, milyonlarca insanın -Müslümanın kış ortasında evsiz, barksız, aşsız ekmeksiz, aç açıkta kaldığı depremin ardından seferber olanlar arasında kendisi de yer almıştır herhalde, bir “görünmeyen” olarak. Depremde ölenlerin, sadece evlerini değil her şeylerini kaybeden depremzedelerin ekmeğini yedi ne de olsa!

O nedenle, depremden sonra kayıplara karışması, sessiz kalması anlaşılır bir durum. Ama dönüşü?

Seccadeye öyle hırsla, öyle coşkuyla atlayışı var ki, depremi bir tarafa bırakın, onun çok öncesinden; aylardır, belki de yıllardır kaybettiği neşeyi, keyfi yakalamış görünüyor. O kadar kendinden geçmiş ki, bir laf – söz ustası olarak ünlenmesine, ekmeğini o ustalıktan çıkarmasına karşın heyecandan, zevkten dili tutulmuş, kelimeleri tükenmiş, söyleyecek söz bulamıyor. Öyle olmasa başkalarının lafını, 70 yıldır rafta duran klişeleri alıp kendi düşüncesi, kendi sözüymüş gibi sahaya sürer mi?

SECCADE SİYASETİ

12 Eylül darbesinin memleketi silah zoruyla; dipçik ve süngüyle dilsizleştirildiği zamanlarda Cork’u ve Corkcayı yaratan Heten Keten, bir fotoğrafa bakıp, “Bu fotoğraf yıllar ve yıllar boyu bu aziz millete zulmeden, camilerini ahır yapan, ezanını yasaklayan, kutsallarının üstünde tepinen, inancının düşmanı olan zihniyetin günümüzdeki tezahürüdür” diyorsa, sermayesini tüketmiştir.

Kendi yaşantısından derleyip devşirdiği Eşşek Herif’le kendisine baktıran Hasan Kaçan yarım asra yaklaşan “mizahçı” kariyerinin ardından, seccade fotoğrafına bakıp şunu mu söyleyecek: “Velev ki 'bilmeden' basılmış olsun. Kendi milletinin kutsalını bilmemek daha da fenadır. Bilmek ve olağanüstü hassas olmak zorundasın. Başka inanç biçimlerine gösterdiğin hassasiyetin yüz katını göstermek zorundasın” diyorsa, hedef aldığı ve hedef gösterdiği kişiyi dinsiz-imansız, dine saygısız ilan ediyor demektir.

Alttan alta mezhep meselesine gidecek kadar ucuzlayıp küçülmüş müdür Hetenketenabi

Final dehşet: “Ey Müslüman... O, üstüne pabuçlarla basılan seccade sensin... Senin kutsalın, bütün değerlerin... Anan, baban, deden, ninen, eşin, evlatların... Senin geçmişin ve geleceğindir çamurlu pabuçlarla hoyratça çiğnenen. Düşman olsa bu hakareti yapmaz. Bu hakaret kabul edilemez.”

Kendine ait olmayan böylesi bayat mı bayat, üstelik de hayli sakat laflarla ajitasyon Heredot Cevdet’e can veren Hasan Kaçan’ın yapacağı iş midir?

Hüseyin Cahit Yalçın’ın 3 Aralık 1945’de Tanin’de aynı minvaldeki, “Kalkın Ey Ehli Vatan!” başlıklı yazısını bilmez olur mu Heredot Cevdet? O yazıdan sonra ehli vatan gençliğinin ne işler çevirdiğini; Tan Gazetesi’nin yok edildiğini, Zekeriya ve Sabiha Sertel’in memleketi terk ederek canını kurtardığını bir yerlerden duymuştur, en azından. 

Hasan Kaçan’ın “Ey Müslüman... O, üstüne pabuçlarla basılan seccade sensin” lafının ve devamının, 16 Şubat 1969’da Bugün’deki başyazısında “Kalkın ey ehli İslam, davranın!.” diye seslenen Mehmet Şevket Eygi’den ne farkı var? O yazının Türkiye tarihine “Kanlı Pazar” olarak geçen adam doğrama operasyonunu tetiklediğini hatırlamaya, hatırlatmaya gerek var mı?

AL SANA MİZAH

Nereden bakılırsa bakılsın, Hasan Kaçan’ın mizahı çoktandır kaybettiği, daha doğrusu, mizahın onu çoktandır terk ettiği ortada. Son mizah denemelerinden birini “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla yargılanan Metin Akpınar’la Müjdat Gezen’e karşı yapmıştı 2018’de. Seccade fotoğrafında olduğu gibi yine Twitter’den seslenmişti beş yıl önce de:

Halkın bir kesimini germe rolü verilmiş ‘sarı yelekli’ özentisi ‘buruşuk beyaz kıçlı’lar “biz mizah yaptıydık” diyor. Canım kusura bakmayın da kimseyi geremezsiniz. Olsa olsa Doktor Manukyan’a gidip kendinizi gerdirebilirsiniz. Al sana mizah!

Aklınca ihtiyarlığıyla alay ettiği “buruşuk beyaz kıçlı”insanları genelev işletmecisine (Doktor Manukyan’a) havale edip, kaba, cinsel küfrü “al sana mizah” diye dillendirmeye hangi ahlak, hangi kültür, hangi inanç izin verir ey Müslüman?

Gidip kendinizi… diyor açıkça!

Kaçan’ın kendilerini gerdirmek için Doktor Manukyan’a havale ettiği “buruşuk beyaz kıçlı”lar kim? Onun meslek büyükleri! Dertleri ne? Mizah yoluyla muhalefet. Kaçan ne yapıyor? Mizaha, muhalefete “halkın bir kesimini germe” operasyonu olarak bakıyor.

Eşşek Herif’le çıkılan yolda gelinen yer, trajik! Vahim. Sadece kendisi için değil…