YAZARLAR

CHP kamulaştırmayı yapamaz...

Özelleştirme tam anlamıyla eroin gibidir. Önce bir rahatlık, boşluk ve hoşluk hissi uyandırır. Hiçbir şeyin önemi yoktur. Her derdin içinden, bulut olup, süzülür geçilebilir. İşin kötüsü, durdurulamaz. Bir doz, hele iki doz almışsa ülke, bağımlı olur özelleştirme refahına.

Perşembe günkü yazıdan devam ediyorum. CHP, yapacağını söylediği kamulaştırmayı yapamaz ya da eğer bunu yaparsa, bu daha da kötü olur. Yani, mesela müteahhitler için muzaffer bir örnek, ‘Kütahya Zafer Havaalanı’ üzerinden konuşmak istersek, eğer bu havaalanı kamulaştırılırsa, hem daha önce kredi anlaşmasında sözü edilen borçları zaten ödemeye devam etmek zorundadır, hem de ister uçak insin ister inmesin, mesela rutubetten çürüyecek terminalin, kimse olmasa da dehşet büyüklükte salonların, ölüm sessizliğini bozan matkap sesleriyle tamiratının parası da bizden çıkacaktır.

Yani soyguncunun, soygun aparatının mecburi masraflarını da biz karşılıyor oluruz.

Terminali nem, bizi, bu gam öldürür.

Şimdi yukarıda ‘yatık’ yazdığımız yere geri dönelim. ‘Neden her durumda, borçları zaten ödemeye devam etmek zorundayız?’

Çok basit, bu düzen böyle. Eğer devrim yapmazsanız bunu ödemek zorundasınız. Bütün kredi anlaşmalarının sözleşmelerinde var bu zaten. Hatta ‘devrim olsa da ödenecek’ diye madde var. Ayrıca geçen yazıda da belirttiğim gibi, kredi anlaşması yapmış olan ve sadece bu koşullarla kredi veren banka ‘masum’ burada. Parayı kapan, zaten çoktan Üsküdar’ı geçmiş. Hadi sıkıysa bankaya ödemeyin bakayım…

Özelleştirme tam anlamıyla eroin gibidir. Önce bir rahatlık, boşluk ve hoşluk hissi uyandırır. Hiçbir şeyin önemi yoktur. Her derdin içinden, bulut olup, süzülür geçilebilir. İşin kötüsü, durdurulamaz. Bir doz, hele iki doz almışsa ülke, bağımlı olur özelleştirme refahına. Önce yavaş, sonra hızla, babadan ne kaldıysa satılmaya başlanır. Her doz eroin, pardon özelleştirme, daha fazla ihtiyaç duyurur. Onsuz olamaz artık ülke. Önce en kârlılardan başlanıp, en son evdeki halıya kadar düşer her şey.

Sonra artık geçmiş, yani birikmişler satılıp, bitince, gelecek satılmaya başlanır, borçlanılır. Burada garip olan şey, sadece eroin kullanan değil, satıcısının da bağımlı olmasıdır özelleştirmeye. Daha çok kazandıkça, daha çok satmak zorunda kaldığı para olduğu için, daha fazla gelecek, satın almaya başlar. Bu yüzden sırf, para girmesinin bahanesi olarak yatırımlar icat edilir. Saatte 10 arabanın geçeceği yere 8-10 şeritli otobanlar yapılır. Üç kıçı kırık özel araba vapurunun, rahat rahat karşıya araç taşıdığı yere Çanakkale köprüsü yapılır ya da annemin yelkeni olsa, uçsa da gelse niyetine havaalanları…

Yapsak yapsak, nereye yatırım yapsak müsteşar beye döner her şey. Para gelecektir ki eski borçlar, yeni borçlarla ödenecektir, para gelecektir ki içinden sıyırıp bir kısmı alınacak, hayra harcanacak ve yeni seçim kazanılacaktır filan ve tabii ki yollar, yolsuzluklara açılır her zaman…

-Şiir gibi oldu-

Dedim ya eroin gibidir özelleştirme ve size paradoksal gelecek ama bunu eroin kullandığım için değil, dünyanın birçok yerinde özelleştirmeyi yaşadığım için eroin nasıl bir şey onu biliyorum.  

-Ki eroinden daha kötüdür ve bizim Zeyno 50 yıl çalışacak olsa bile ödeyemeyecektir artık, babasından kalma özelleştirme borcunu…-

Bu eroin benzetmesinin, bu konuyla daha çok ilişkisi vardır. Çünkü hiçbir ülke, istese bile ‘pat’ diye bunu bırakamaz. İlk olarak insanları eroin bağımlılığından kurtarmak için bulunmuştur LSD!..

Bu yüzden; CHP 'ben bankalara olan borçlarımı ödemiyorum' diyecek, hadi canım sende...   

Ayrıca ‘devrim’ yapsanız da, ‘eski devletin taahhütlerini ben yerine getirmiyorum’ diyebilir misiniz, bu da başka meseledir. Bir başka yazıda, dehşetli neoliberal yıkımın doğurduğu, Chavez’in Bolivarcı devriminin, yakından tanık olduğum, günlük hayatta içinden çıkamadığı çelişkiler dünyasını anlatayım size. Hayat, teoriler kadar basit mi, tartışalım! 

Yani ülkeye damardan vurulmuş narko-finansın uyuşturucu etkisini hiç küçümsemeyin.

Eh, tabii ki ‘kamulaştırma’ iyi bir şeydir ama nelerin mutlaka kamulaştırılması ve nasıl yapılması gerektiği tamamen başka bir şeydir. Yoksa ne yazık ki meclis koridorlarında, hoş bir sedadan başka bir anlamı yoktur söylenenlerin.

-Bunu da haftaya konuşmak üzere-

Ve kendi tarifimi hatırlatarak bitireyim bu yazıyı; "Tabii ki ‘sosyal demokrasi’ iyi bir şeydir, size çarpan arabanın ambulans olması kadar iyi…"


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...