YAZARLAR

Bir tek maskeler düşmüyor

Bu yılın mart ayından bu yana iş bambaşka bir boyut kazandı. Salgınla birlikte futbol yöneticileri bu açığa bir nebze yama olabilmesi için sporcularından indirim istemiş, sözleşmesi gereği hak edilmiş ücretlerinde indirime gitmeyen futbolcular ise takım haini olarak fişlenmişti.

Roland Garros’ta tek kadınlar ana tablosunda favoriler düşüyor. Türkiye’nin ennnn büyükleri Avrupa’dan düşüyor. Seçilmiş belediye başkanları, milletvekilleri koltuklarından düşürülüyor. Vaka sayıları toplam tablodan düşüyor. Bir dolar, bir euro bir de Türk sporunun önündeki engeller olan yöneticiler düşmüyor. Euro ile dolara hiç girmiyorum, nasılsa kura falan hiç bakmıyoruz. Ama Türk futbolunun kaderine etki eden yöneticilere de mi bakmıyoruz! Bununla ilgili resmi bir beyanat olmadığına göre, açıktalar. Onlara bakabiliriz.

Malum Türk futbolu, bu oyun endüstriyelleştiğinden bu yana kan ağlıyor. En ama ennnn büyük kulüplerimiz memleket sathındaki başarılar için kulüp maliyelerini bakkal defterine çevirdiğinden bu yana, taraftar transfer, yönetimler de para para diye ağlıyor. Bu yılın mart ayından bu yana ise iş bambaşka bir boyut kazandı. Salgınla birlikte futbol yöneticileri bu açığa bir nebze yama olabilmesi için sporcularından indirim istemiş, sözleşmesi gereği hak edilmiş ücretlerinde indirime gitmeyen futbolcular ise takım haini olarak fişlenmişti.

Bu duruma dünyanın birçok tarafında futbolcular dayanamamış, başta Bayern ve Barcelonalı oyuncular olmak üzere oyuncular birer ikişer ücretlerinde indirme gideceklerini ifade etmişlerdi.

İNDİRİM, İNDİRİM, İNDİRİM

İşler Türkiye’de ise bu kadar kolay olmadı. Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi’nin ağzından durumu daha net ortaya koyabiliriz: “Yabancı futbolcularımızın yüzde 99'u indirim taleplerimizi kabul etmedi. Necip Uysal dışında hiçbir oyuncumuz, bizim istediğimiz indirimi ne yazık ki yapmadı.” Fenerbahçe Yönetimi’nin talep ettiği indirimin kabul edildiğine dair kaynak sıkıntısı fazla. Hürriyet’ten Ali Naci Küçük’ün 1 Haziran tarihli haberine göre ise Galatasaray’da tüm oyuncular ve teknik ekip yüzde 15’lik indirimi kabul etmişti.

Avrupa’da oyuncuların kişisel kararlarıyla bu indirimi kabul etmesini anlayabiliriz ama Türkiye’de anlamak zor. Neden mi? Çünkü Türkiye’de oyunculara sıra gelmeden yapılması gereken ilk hamle geçmiş yönetimlerden hesap sormakken, tabii ki en kolayı, yani futbolcuları gündemin merkezine oturtmak tercih ediliyor. Halbuki bu oyunculara bu bonservisleri verenler, bu maaşları ödemeyi kabul edenler, bu transferlerden kendilerine çıkar sağlayanlar gündeme hiç gelmiyor.

ASLINDA DOLMAYAN DOLU LİMİTLER

Daha sonra ne oluyor peki? “Transfer limitimiz doldu, oyuncu göndermeden transfer yapamayız” hayaleti dolaşıyor etrafta. Geçmiş yönetimlerin batırdığı ekonominin hesabını, sorumlularından soramayanlar, kamuoyu önünde başlıyor demagojiye. Bizim gibi sadece oyuna bakanlar ya da takımına tutkuyla bağlı olan kimileri de inanıyor bu açıklamalara. Tüm ihale oyunculara kalırken, bir bakıyorsunuz işler iki üç maçlığına iyi gitmiyor.

Ve olmayan transfer limitleri, kasada yer almayan paralar bir anda coşageliyor. Aslında hem limit varmış hem de para. Yoksa nereden çıkacak bu transferler değil mi? Bunca ağlamanın arasına, olmazın içine nasıl girecek yeni transferler? Yoksa nasıl açıklanacak günü kurtarma hamleleri?

Hatırlıyor musunuz Ahmet Nur Çebi ile Fikret Orman’ın arasının neden açıldığını? Ya da Aziz Yıldırım ile veliaht olarak açıkladığı Ali Koç arasına kara kedinin neden girdiği hafızalarınızda mı? Benim aklımda. İkisi de akçeli işlerdi. Halefler ile seleflerin arasına enkaz söylemleri girmişti.

PARALAR NEREDE?

Ama en dara düştüklerinde bile akıllarına gelmedi ‘paralar nerede’ demek. Önce futbolcuların indirimleri geldi gündeme, sonra yardım geceleri, fedalar, win win geceleri, bileklikler, daha neler neler. Ama hesap sorma günü bir türlü gelmedi. Bu ülkenin hafıza zafiyeti eldeki en büyük koz oldu. Verilen sözler de, yapılan enkaz edebiyatları da yetmedi sorunun asıl kaynağına inmeye.

Yazının başında demiştim ya düşmeyen üç şey var diye. Bir dolar, bir euro bir de Türk sporunun önündeki engel olan yöneticiler. Artık düşenler arasına maskeler de girse de hepimiz gerçek sıkıntıyı görsek, dibin dibini de görsek ve çözüm için konuşmaya başlasak. İyi olmaz mı?


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’