YAZARLAR

Anketler: Şarlatanlar ve bilim insanları

Kamuoyu araştırmaları gelecekten haber vermezler. Kamuoyu araştırmalarının yaptıkları şey, tutumları ölçmektir. Türkiye'deki kamuoyu araştırmalarıyla ilgili kimse hesap sormuyor. Birisi bir seçimde oranı tutturmuş göklere çıkartılıyor. Tutturmuş deniyor, kelime bu yani. Gelecekten haber tutturmak ne demek lotarya mı oynuyoruz. Aynı kişi bir sonraki seçimde 10 puan yanılıyor. Hayırdır sen ne yaptın diyen yok, hiç kimse hesap sormuyor.

Seçime bir gün kaldı ve Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Hocam Prof. Dr. Emre Toros’la sohbetimizin geri kalanını da sizlerle paylaşmak istiyorum. Seçimsel aksaklıkların oluşturduğu Oy ve Ötesi gibi sivil ve kurumsal yapıları konuştuğumuz sohbetimizin bu bölümünde de anketleri, kamuoyu yoklamalarını değerlendireceğiz. 

Hocam bu kamuoyu araştırmaları ile ilgili de fikrinizi almak istiyorum. Birçok kamuoyu şirketi çok sık aralıklarla kamuoyu araştırmaları yapıyorlar. Hem bunların sosyal bilimlerde araştırma yöntemleriyle olan bağı -bu araştırmalar ne kadar bilimsel- hem de bu tür araştırmaların seçmen üzerindeki etkileri ile ilgili sizin görüşlerinizi almak istiyorum.

Bu benim Türkiye'deki bir sosyal bilimci olarak çok üzüldüğüm bir konu. Yıllardan beri aynı zamanda saha araştırmaları yapan birisiyim. Bu işe anketörlükle başladım. Sonra firma sahibi oldum. Aradaki bütün aşamaları biliyorum ve bu sırada paralelinde giden bir akademik kariyerim de var. Dolayısıyla bir ayağım orada bir ayağım burada gibi düşünülebilir. Yıllardan beri, kamuoyu araştırmaları tasarlıyorum. Hem başından sonuna kadar pratiğini tasarlıyorum hem verisini inceliyorum falan. İki ayağı var bu konunun bir tanesi teknik ayağı. Teknikle alakalı sıkıntılar var. İkincisi, belki de bunun bunu da kapsayan daha büyük bir tahayyülden bahsediyorum. Bizim memlekette anketlere -anket lafı da yanlış, bu arada onu da parantez içerisinde söyleyelim- kamuoyu araştırmalarına, kamuoyu araştırmalarının aslında sahip olmadığı bir içerik atfediliyor. O da şu: gelecekten haber verme. Şimdi kamuoyu araştırmaları gelecekten haber vermezler. Bir kere bunu anlamamız gerekiyor. Bizim kamuoyu araştırmaları falcıların kullandığı küreler gibi değildir. Kamuoyu araştırmalarının yaptıkları şey, tutumları ölçmektir. Başarılı olduğu yer tutumları ölçmektir. Diyebilirsiniz ki "siz kendinizi hangi partiye yakın hissediyorsunuz? "Ben kendimi A partisine yakın hissediyorum" Bu bir tutumdur ama "Siz hangi parti oy vereceksiniz?" diye sorduğunuzda, yani davranışa geçtiğiniz anda bu araçların açıklama gücü birçok sebepten ciddi miktarda zedelenir. Şöyle düşünelim: Tutumu ölçmekteki gücü 10 ise davranışı ölçmekle ilgili gücü bu tip araçların bunun yarısı kadar, kabaca söyleyebiliriz. Neden? Çünkü tutumla davranış arasındaki bir tutarlılık beklentisi var. Halbuki böyle bir tutarlılık yok. Siz sigara içiyor olabilirsiniz. Canınız sigara içmek istiyor olabilir ama yanınızda kalp hastası birisi varsa sigara içmezsiniz çok basit bir bağlamdan bahsediyorum. Kendinizi A partisine yakın hissedersiniz ama oy veremeyebilirsiniz. Bu seçimde verirsiniz yerel seçimde vermezsiniz, referandumda verirsiniz, genel seçimde vermezsiniz... Bu kadar karmaşık bir dizgenin içerisinde kamuoyu araştırmalarına böyle bir gücü atfetmek çok büyük bir hata. Peki ne hikmeti var bu araştırmaların, bunlar niye dolanıyorlar böyle ortalarda? Çünkü çok sansasyoneller. Medya bunu çok satın alıyor ve satmaktan çok hoşlanıyor.

Üzüntümün ikinci ayağı da şu: Hani şu anda bizim erişimimizin olduğu saha çalışmalarını yapan kamuoyu şirketlerinin raporladığı sonuçlarla alakalı, genel altın standartları test edebileceğimiz bilgiye haiz değiliz. Bilimsel kriterlere göre zaten hiçbir erişimimizin olmadığı kamuoyu çalışmalarında bu çalışmanın nasıl yapıldığı bilgisi yoksa, bu standartlarla karşılaştırma yapamadığımızdan dolayı tamamı şaibeli tarafa geçiyor. Şaibelidir demiyorum, şaibeli tarafa geçiyordur. Kamuoyu araştırma firmaları diyor ki ben yaptım ama üç aşağı beş yukarı. İşte bunun eğitimini aldığımız için biz de bilebiliyoruz nereye üfürüp, nereye üfürmediklerini. Manipüle etmeler rahatlıkla görünebiliyor. Kamuoyu araştırmaları yapan şirketlerin bu bilgileri bizle paylaşmaları lazım. Mesela demeli ki örnekleri şöyle seçtim: bu örneklemle alakalı şöyle bir çalışma yürüttüm... Bir de şu var, parasını kim verdi? Emre Erdoğan hoca bunu her zaman söyler, parasını kim verdi? Bu çok önemli bir şey. Kamuoyu araştırma firmaları parasını verenin söylediğini çıkartıyor demek değil bu. Böyle bir şey söylemiyorum ama parasını kimin verdiğini söylemezseniz o zaman o şaibeli sepetteki yeriniz iyice sabitleşiyor. Söyleyin kardeşim, "Ben bunu CHP'den aldım." deyin. "Bu sonuç çıktı." deyin. Baksın bir insanlar ona göre değerlendirsinler. Sonra deyin ki "Örneklemi buydu, veri toplama yöntemi buydu, şu kadar sürdü" Zaten en büyük hatalar ortaya çıkıyor. Şimdi diyor ki mesela "Telefonla yaptım!". Kamuoyu araştırmaları telefonla yapılmaz diye bir kural yok. Ama kamuoyu araştırmalarını Türkiye'de seçim için kullandığımız zaman başka kuralları uygulamak zorundasınız. Araştırma sonuçlarını incelerken telefon numaralarının nasıl seçildiği de apayrı bir konu.

Çok daha basit bir şeyden bahsedeceğim bir kamuoyu araştırmasında özellikle örneklemden aldığınız sonucu nüfus genellemek istiyorsanız yapmanız gereken şey örneklemeyi rastlantısal seçmektir. Rastlantısal ile rastgele aynı şey değildir. Kamuoyu araştırmasını değerlendirmek için kullanabilecek en önemli araçlardan bir tanesi budur.  Twitter'da falan çarşaf çarşaf firmanın kıyafetini giyen anketçi fotoğrafını koyuyorlarmış utanmadan. Sokakta yapmış, bunu gösteriyorlar. Şaka gibi olacak iş değil. Kontrol ediyoruz tabii ki biz de bakıyoruz ediyoruz, işimiz icabı mecburuz. Güvenilir olanlar medyada görülmeyenler. Zaten siyasi partiler de medyada göstermedikleri üzerinden siyasa üretmeye daha meyilliler. Adalet ve Kalkınma Partisi 2012 yılına kadar bu işi düzenli yaptı ve çok müthiş de yaptılar. Yanlış hatırlamıyorsam önce dört ay sonra altı ayda bir düzenli kamuoyu araştırması yaptı bilimsel olarak ve bütün siyasalarını ona oturtarak yapmaya çalışıyorlar. Sonradan kaydılar gittiler tabii. Siyasi partiler güvendikleri bilim insanlarıyla çalışıp yaptırıyorlar. Şimdi burada tabii başka bir durum da var. Sıradan insan, sıradan vatandaş birisinin önünde profesör yazdığı zaman onun güvenilir olduğunu düşünüyor. Üniversitesinin uzmanı dediği zaman güvenilir olduğunu düşünüyor. Halbuki bu insanlar da ideolog olarak konuşuyorlar. Televizyona çıkmış önünde yazıyor "Profesör doktor bilmem ne", meclis sözcüsünden daha iyi konuşuyor.

Hocam; kamuoyu araştırmalarının seçime etkisini biraz daha açabilir miyiz?  

Kamuoyu araştırmalarının seçime etkisi konusunda literatür biraz karışık. Uluslararası literatürde de çok net bir şey söylenmiyor. İşte ankete güvenenlerle güvenmeyenler arasında bir farklılık vardır/yoktur gibisinden bir şey bulmak çok problemli. Orada net bir şey söylemek mümkün değil ama bir lokomotif efekti var. Birisi yaptığı için diğeri de yapıyor.  Şöyle şeyler de duyuyoruz, firma sahibi telefon açıyormuş hadi şuradan bir anket de size yapalım diyormuş. Kabul etmediğinizde, ertesi gün bir tane anket yayınlıyorlarmış. Bir tür şantaj malzemesi yapan da var. Bu seviyede şu an Türkiye'deki kamuoyu araştırmalarıyla ilgili kimse hesap sormuyor. Birisi bir seçimde oranı tutturmuş göklere çıkartılıyor. Tutturmuş deniyor, kelime bu yani. Gelecekten haber tutturmak ne demek ya lotarya mı oynuyoruz. Aynı kişi bir sonraki seçimde 10 puan yanılıyor. Hayırdır sen ne yaptın diyen yok, hiç kimse hesap sormuyor. Tabii bizim medya araçlarımız, bu kurumlar, gerçekten çok çok çok kirliler, suçlular yani. Bir sürü gerçekten bu işin uzmanı insan var. Hele İstanbul'da öyle parlak akademisyenler var ki, akademik yaşları da genç. Dünyanın dört bir tarafında müthiş saygın üniversitelerde eğitimlerini tamamlamış yöntem akıyor, bilgi uçuyorlar falan. Yani sen bunları çıkartmıyorsun anlattırmıyorsun kamuoyu ile bunların bilgisini paylaşmıyorsun. Ama iki tane beş tane şaklaban döne döne aynı lafları aynı sakinlikle anlatmaya devam ediyor.

Burada bir düzlem farkı yok mu hocam? Yani burada iyilerin tevazu gösterip ortalıkta görünmemesi, kötülerin ortalığa doluşması gibi değil. İyileri işini yapıyor. Sizin de dediğiniz gibi partiler belki deli paralar vererek -AKP’nin 2012 yılına kadar yaptırdığı gibi- gerçek tahlillerini yaptırıp ceplerine koyup paralarını alıyorlar. Birtakım adamlar da “Ben bunu yapıyorum” diye ortada her gün birtakım raporlar açıklıyor. 

Onlar da düzgün iş yaptığını düşünüyorlar. Yani ben şöyle düşünüyorum. Hocam yani memlekette hiçbir kurum düşündüğümüz kadar ciddi değil. Hacettepe Üniversitesi'nden alın örneğin. Senato'ya girmişsinizdir Hocam.

Hocam Allah'a şükür değil Senato'ya girmek, Bölüm Başkan Yardımcılığı bile yapmadım, ne mutlu bana ki.

Hacettepe Üniversitesi, Türkiye'deki en iyi beş üniversiteden bir tanesi. Dünyadaki sıralaması falan da kötü değil. Ama mesela kurumlara girince bir görüyorsunuz ki ciddiyet hiç de düşündüğünüz gibi değil. Yani partiler de öyle. Onlar da öyle. Bu kadar ciddi değiller.

Adalet ve Kalkınma Partisi 2012’ye kadar bir istisna, çok atipik bir örnektir. Velhasıl partiler de ciddi değiller. Partiler de bu tuzağın içerisinde. Bunu tekrar üreten ajanlar.

Konumuza dönersek, gerçekten bu anketlerle alakalı yani bilinmesi gereken şey bunun bu işin bilimsel olması için bazı kurallar var. O kurallar da zaten 4-5 tane. Biz araba alırken bile bin tane teste bakıyoruz.  O testi geçmiş mi, ne kadar yakıyor, ne kadar hız yapıyor? Bunlara bakmadan almıyoruz.  Ama iş anket oldu mu sürekli “AKP yüzde 5 kaybetmiş, CHP yüzde 3 geçmiş” bilmem ne yapmış.  Bu anketlerde kimin işine ne geliyorsa onu anlıyor. Partizan okuma diye bir şey var. Anketler de bu partizan okumaya sokulabilir Mete Hocam. Partizan medya okuryazarlığı diye bir şey var. İnsanlar bu bilişsel çatışmadan kendilerini ari tutmak için kendi tahayyül dünyalarına, anlam evrenlerine uygun malzemeyi tüketmeye meyilliler.

Bu meyilden dolayı da anketler çok satıyor. Yani ben A bloğunun partizanıyım A bloğu ile alakalı anket bir şey söylüyorsa hemen sarılıyorum ona, arkasına bakmıyorum. Hatta araştırmalar şunu da söylüyor, yeni proje için güvenle alakalı baktığımızda şunu görebiliyoruz, yanlış olduğunu bile bile sadece kaynağına güvendiği için haberi tüketmeye meyilli insanlar. Yani anketler bunun içerisinde çok oturan şeyler neden satıyor bunlar, o yüzden çok satıyor. Yani bu okumaya çok yatkın. Hele ki Türkiye demin de söylediğim gibi partizanlık üzerinden kurulduğu için partizan okuma mevzusu da bilişsel çelişkimiz tuttuğumuz parti üzerinden şekillenmeye başlıyor. Normalde bakıyorsun dünya da başka şeyler üzerinden şekilleniyor, cinsel kimliği üzerinden şekilleniyor, ideolojik konumu üzerinden, ekonomik tercihi üzerinden gibi.

***

Emre Hoca ile uzun ama çok verimli bir sohbet ettik. Seçimlere artık saatler kala ve anketlerin yayınlanması yasakken anketler üzerine konuşmak da güzel bir deneyim oldu.

Hep söylenir ya “En büyük kamuoyu araştırması seçimin kendisidir” diye. İşte bu en büyük kamuoyu araştırmasına saatler kala, sonuç ne olursa olsun üç şiiri aklımızda tutacağız

“Umudu kesme[yeceğiz] yurdu[muzdan]”.

“Daha gün o gün değil,” derleyip dürmeyeceğiz bayrakları ve

“Güzel günler göreceğiz çocuklar, motorları maviliklere süreceğiz.”


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.