YAZARLAR

Muhayyel Türkiye burada medfundur

Kürtlerin artık söyleyecek sözü kalmadı. Kürtleri az-biraz tanıyanlar bilir ki, Hatun Tuğluk’u defnedildiği topraktan çıkarıp Dersim toprağına götürmeleri, sırtı pışpışlanmış bir avuç ağzı salyalıya boyun eğdiklerinden değil, bunca vahşete seyirci kalanlara da devlete de keskin bir mesaj vermek istemelerindendi.

Yarın, 19 Eylül 1930 tarihli Milliyet gazetesinin Ağrı İsyanı’nın bastırılması üzerine yayınladığı, dağ resmi üzerine “Muhayyel Kürdistan burada medfundur” yazısının olduğu meşhur karikatürün 87'nci yıldönümü. Ve 87 yıl sonra artık, “beraber yaşayabiliriz” diyenlerin muhayyel Türkiyesi, Ankara-İncek’teki mezarlıkta medfundur.

Kürtlerin artık söyleyecek sözü kalmadı. Kürtleri az-biraz tanıyanlar bilir ki, Hatun Tuğluk’u defnedildiği topraktan çıkarıp Dersim toprağına götürmeleri, sırtı pışpışlanmış bir avuç ağzı salyalıya boyun eğdiklerinden değil, bunca vahşete seyirci kalanlara da devlete de keskin bir mesaj vermek istemelerindendi.

Bu, barbarlık organizatörlerinin hiç beklemediği bir tokat olduğu kadar, Kürtlerin son sözüydü; annelerini Ankara’daki mezarlıktan çıkarırken o mezarlığa son sözlerini de gömüp gittiler.

Şimdi beraber yaşamak isteyenler varsa, gidip o sözü oradan çıkarmalı ve yüksek sesle haykırmalı. Kürtleri ikna edecek bir söz söylemenin mükellefiyetiyle ne haykıracaklarsa haykırsınlar, haykırmalılar.

Bunu da Kürtler için değil, kendileri için yapmak zorundalar. Çünkü Türk sorunuyla baş etmesi gerekenler Kürtler değil.

BİR SÜRÜ AZGIN ADAM VE SESSİZ ÇOĞUNLUK

Tıpkı Sartre’ın Cezayir için Fransızlara yönelik keskin eleştirisinde dediği gibi:

“Bu ne laf bolluğu: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, sevgi, şeref, vatan, daha bir sürü şey… Bütün bunlar o ırkçı nutukları çekmemize engel değildi. Biz rüzgârların tohumlarını ektik, o fırtınanın ta kendisini. Karşımızdaki yeni ve özgür insanlar… Kimsenin kimseye bir şeyler bağışlamaya kuvveti ve üstünlüğü yok. Herkes bütün haklara sahiptir… Korku ve öfke çırılçıplak ortalıkta cirit atıyor… Bir sürü azgın adam var. Bir de ötekiler var: Çoğunluk; azgınlar kadar suçlu -Eylül katliamından sonra kim sokağa çıkıp da yeter diye bağırdı? Ama azgınlardan daha beteri hür düşünceliler, yumuşak solun sert adamları. Onlar da ateşli ve kinli… Kızgınlıklarını bir sürü efsaneyle gizliyorlar. Başlangıçta hiçbir şey bilmiyordunuz, inanırım; sonra şüphelendiniz. Şimdi her şeyi biliyorsunuz. Ama hâlâ susuyorsunuz… Diyalektiğin son demi; hunharca sürüp giden savaşı lanetliyorsunuz, ama dayanışmayı açıkça savunamıyorsunuz… Fransa eskiden bir ülkenin adıydı. Dikkat etmezsek, 1961’de bir ruh hastalığının adı olacak. İyileşebilir miyiz? Evet.”

Sartre’ın dediği gibi bir sürü azgın adam var. Ama bir de ötekiler: Çoğunluk. Söz sırası ve yükümlülüğü artık “çoğunlukta.” En çok da beraber yaşamak istediğini söylen, Türklük adına yapılan bu tür saldırganlıktan utanç duyanlarda.

Sözü onlar almalı, almak zorunda. Ama Sartre’ın tepki gösterdiği türden bir “laf bolluğuyla” değil, hamasetle, yalanla, dini referanslarla, töreyle değil, bunca vahşetin Türklük adına yapıldığı bilinci, utancı ve öfkesiyle bir söz söylemeli.

Böyle bir söz gür bir biçimde ortaya konmadıkça, Kürtlerin son sözü de, muhayyel Türkiye de Ankara-İncek’teki boş mezarda, -neyse ki hâlâ üstü örtülmemiş bir biçimde ama medfun kalacak. O son sözün bile üstünü toprakla örtmeye çalışanlara kim direnirse, bu suça ortak olmaktan kurtulacak. Aksi halde Türkiye 2017’de bir ruh hastalığının adı olacak.

Peki iyileşebilir miyiz? Hâlâ evet, evet hâlâ!


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.