YAZARLAR

'Dünya gördü, bizi boğazladılar'

Ahmed Arif’in büstünü yıkan zihniyet, Gülmen’i Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nın önünden alıp karakola tıktığında bu hafızayı yok edebileceğini zannediyorsa, on yıllardır toprağa kökünü salmış kelâma baksınlar.

Hafızalar saldırı altında. 90 yıllık devlet ezberini tekrarlıyor: Yıkmakla kalmıyor, kalıntıları da süpürüyor. Sabık başbakan Davutoğlu, “Toledo yapacağız” demişti, Diyarbakır’ın kaidesi olan Sur’u. Nasıl bir Toledo hayal ettiğini Diyarbakır gördü, biz gördük, Türkiye gördü, dünya gördü.

“Dünya gördü” demişken, Ahmed Arif’in “Onur da ağlar” şiirini hatırlamamak elde değil:

“Aklımdan geçenleri / Okuyorsun su gibi / Dünya gördü / Bizi boğazladılar...”

Ahmet Arif demişken: “Kimliği belirsiz” veya “kimliksiz” birileri harap haldeki “Toledo”nun yanıbaşına 2002 yılında dikilmiş olan  Ahmed Arif büstünü yıkıp kaidesini zedelemiş.

Tıpkı Tahir Elçi’nin son savunuculuğunu yaptığı Dört Ayaklı Minare’ye yaptıkları gibi. Cizre’de Orhan Doğan büstü de aynı şekilde, yerinden sökülüp “temizlenmişti.” Tıpkı Diyarbakır’daki Roboski Anıtı’nı “temizledikleri” gibi.

2015’in ortalarından itibaren başlayan bölgedeki “temizlik” harekâtı, tüm kiri ve pasıyla şimdilerde hafızaya karşı yapılıyor. Kürtlerin hafızasını “temizlemek” için zelil bir ezber tekrarlanıyor.

Onca asimilasyon politikası, onca inkâr, onca zulüm, onca gözdağı, onca küçük düşürmelere rağmen kendi dilini bırakmayan bir halkın, bir büst kalkınca Ahmed Arif’in dizelerini, bir heykel kalkınca Roboski’nin öfkesini, bir mermer kaide kalkınca Orhan Doğan’ın dirayetini unutacağını mı zannediyor “kimliksiz” saldırganlar?

Bilen bilir; tarihleri boyunca geçmişleri ve gelecekleri sürekli istilaya uğramış olan Kürtler, hafızalarını “deng”e (ses) nakşedip anlatıcılar (Dengbêj) aracılığıyla aktarırlar. Kürtlerin elinden her şeyi alabilirsiniz ama sözlü kültüre kaydedilmiş ve ele geçirilmesi imkânsız hafızalarını asla. Çünkü onların hafızası ne Surlardadır, ne onun dibindeki Ahmed Arif büstünde, ne bir heykeldedir ne de bir başka kalıtta. Kürtlerin hafızası sestedir, dengbêjlerin dilindedir, kelâmdadır. Kelâm demişken, Nâzım Hikmet’i anmamak olmaz:

“Boşlukta çürür kelâm / topraktan gelmemişse / toprağa dalmamışsa / kökünü salmamışsa…”

Arif’in büstünü söken “kimliği belirsiz” saldırganlar, o büstün altındaki toprağa salmış kelâmla karşı karşıya kalır. Nâzım demişken Gezi isyanında tekrar dillere düşen dizelerini de tekrar hatırlamalı:

“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda / Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında”

KHK ile ihraç edilmelerini Kasım 2016’dan itibaren Ankara’da, Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde oturma eylemi yaparak protesto eden, “işimi geri istiyorum” diyen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 11 Mart’tan beri açlık grevinde ve bugün itibariyle (19 Mart) yine gözaltında.

Gülmen ve Özakça’nın direnişine dahil olan isimlerden biri de Veli Saçılık. Hani şu, devletin yıllarca özür dilese bile kapatamayacağı yarayı bedeninde taşıyan eski mahpus. 5 Temmuz 2000'de Burdur Cezaevi'ndeki “Hayata Dönüş Operasyonu”nda “yasal” dozerin kepçe darbesiyle kolu koparılmıştı. Kaza değildi elbette. Saçılık sağ kolunu sol eliyle taşımış, Isparta’ya hastaneye kadar götürmüş, orada dikilmemiş ve neticede sokak köpeklerinin ağzında bulunmuştu o kol! Bu devlet bir kere size kin beslemeyegörsün; hükümetler değişse de size muamelesi değişmez. Nitekim 17 yıl sonra, oğluna destek veren anne Saçılık da oğlu gibi Ankara sokaklarında yerlerde sürüklendi.

Elbette haklılığının farkında olanın direngenliğiyle kolay kolay başedilemez. Yalnızlık da onlar için yıldırıcı olmaz. Fakat bu yalnızlık müstahak mı? Aylardır direnen, sayısız defa gözaltına alınan, 11 Mart’tan beridir açlık grevinde ve şu an gözaltında olan Gülmen ve arkadaşı Semih Özakça ve direniş arkadaşları Saçılık için tek tek bireylerin “yapabileceği” bir şey yok diyelim. Peki KESK’in, DİSK’in, binlerce üyesi olan “demokratik kitle örgütlerininin” mutlak sessizliği nasıl izah edilir?

Aylardır direngenliğinden milim ödün vermeyen Nuriye Gülmen, bu devrin hafızalara kazınacak anıtlarından biri. Ne KESK-DİSK bunun farkında ne de polis farkında!

Ahmed Arif’in büstünü yıkan zihniyet, Gülmen’i Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı’nın önünden alıp karakola tıktığında bu hafızayı yok edebileceğini zannediyorsa, on yıllardır toprağa kökünü salmış kelâma baksınlar. O kelâm da Yüksel Caddesi’ni çok sevdiğini bildiğimiz Ahmed Arif’ten gelsin:

“Aklımdan geçenleri / Okuyorsun su gibi / Dünya gördü / Bizi boğazladılar...”


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.