YAZARLAR

YRP teklifi: Yasa değişikliği değil kadın varlığına saldırı

Tüm kadınlar için eşit ve güvenli yaşam umuduna kapı aralayan yoksulluk nafakası meselesi, seçilmiş kadınlar için varoluşsal açmaz anlamına geliyor. Seçim minibüsünde kadın vekil adayının fotoğrafını karartan Yeniden Refah, bu teklifle tüm kadınların sosyal haklarını karartacak gasp eylemi gerçekleştirmiş oldu.

Bazen aynı şeyleri söyler, konuşurken buluyorum kendimi. Sanırım pek çoğumuz yaşıyoruzdur bu duyguyu. Çünkü temcit pilavı gibi ısıtılıp gündemde dolaşıma sokulan konular pek çok. Nafaka bunların başında geliyor. Başlığa bakarak “yine mi nafaka” diyeceklerin sayısı az olmayacak ve tahmin ederim ki okunmadan geçilip gidecektir bu bıkkınlık haliyle. Yine de başlığa almayı tercih ettim çünkü çok önemli bir gelişme var. Yeniden Refah Partisi, yıllardır nafaka karşıtlarını, kadın düşmanlarını destekleyerek yürüttüğü anti-nafaka lobisini artık TBMM’ye taşıdı. Kadın erkek eşitliğinin sağlanmasından ölesiye korkan ‘nafile biraderlik sözleşmesi’ bağlıları YRP’de yuvalanmış haldeler. Seçim sürecinde verdikleri ‘kadınların ve çocukların nafakasını kesme’ vaadini yerine getirmek için vakit kaybetmeden harekete geçtiler. Nafile biraderlik sözleşmesi doğrultusunda iktidar ittifakından da destek buluyorlar. Kadın aleyhtarı şer ortaklığı, dünyaya ve ülkemize egemen olma yolunda ilerliyor. Cinsiyet eşitliğine karşı çıkmak insanlıktan çıkmak demektir ve yazık ki insanlıktan çıkmanın alıcısı pek çok.

Yıllardır bu köşedeki nafaka konulu yazıları bir araya getirsem herhalde bir kitap hacmine ulaşır. Cinsiyet eşitliğinin sağlanması ile kadınların nafaka hakkı arasındaki doğrudan ilişki, defalarca yazıldı, konuşuldu. Kadın erek eşitliğinin, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve her kesim için eşit yurttaşlık ilkesinin savunucuları olan feministler ve kadın örgütleri, konuyu her açıdan ele aldı, anlattı. Ancak gerek siyasi parti gerekse medya yöneticileri anlamaktan, bu gidişin yönünü görmekten pek az istisna ile uzak kaldı maalesef. Fakat anlayanlar, bilenler ve bu bilinçle hareket edenler var. 2016 Boşanma Komisyonu’ndan bu yana kadın kazanımlarını gasp etmek üzere yürütülen siyasi faaliyetlerin tümü bu bilinçle gerçekleştiriliyor. Nafaka karşıtı lobi, cinsiyet eşitliği-nafaka ilişkisinin farkında. Tıpkı kadına yönelik ataerkil şiddetle mücadeleye ket vurmak için İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı şiddet yasasını karalama kampanyası gibi…

Cinsiyet eşitliğinin sağlanması yönündeki ilerlemeleri durdurup tersine çevirmek için erkek egemenliğini tahkim politikası oluşturanların hedefi kadınların nafakasını kesmek ve eril şiddetle mücadeleyi önlemek. Ataerkiller için stratejik öneme sahip bu iki konuda, şiddetle mücadeleyi zayıflatmak ve nafaka hakkını kısıtlanmak üzerine sistematik çarpıtmalarla adım atıldı yıllardır. Yasa maddelerini, mevzuat hükümlerini eksik ve yanlış ifade etmenin, resmi metinleri ters yüz ederek anlatmanın bin bir yolunu denemekten, yalan yanlış bilgiler sunmaktan hiç çekinmediler. Amaca giden yolda her şey mubah anlayışı, eşitlik karşıtlarının temel ilkesi oldu desek yeridir.

Şimdi Yeniden Refah Partisi, Cumhur İttifakı çatısı altında girdiği Meclis'te verdiği ilk yasa teklifinin konusunu kadınların nafaka hakkının kısıtlanması hedefine ayırdı. Cinsiyet eşitliğine karşı çıkmak insanlıktan çıkmaktır diyorum ya insanlıktan çıktıklarını ispat için vakit kaybetmeden teklif getirdiler. Yoksulluk nafakasına manipülatif isimle süresiz nafaka dedikleri gibi teklif gerekçesinde bile manipülasyondan kaçınmamışlar. Huylu, huyundan vazgeçmez. Hem niye vazgeçsinler ki, çarpıtmalarla taraftar topladıkları gibi aynı çarpıtmalarla yüklü yasa teklifi ile Meclis'te de taraftar bulacaklarını düşünüyorlardır. Gerçek işlerini zorlaştırır. Gerçek ötesi çağda yarattıkları algı işlerini görür umudu, açıkça anlaşılıyor teklifte. Yoksulluk nafakası boşanma nedeniyle yoksulluğa düşen tarafa bağlanır, gerçeğini dile getirseler yoksulun nafakasına el uzattıkları anlaşılacağı için işlerine gelmez. Ama süresiz nafaka dediklerinde bu söyleme yine eşitlik karşıtı oldukları için bakanları bile ortak ettiler. Şimdi parlamentoyu ikna çabasına girdiler bu yasa teklifi ile. Öyle bir teklif ki nafaka karşıtı sosyal medya kampanyalarındaki sözlerle yazılmış. Parlamentonun güçlü olduğu zamanlarda “sigara kağıdına karalanmış” hafifsemesiyle karşılanan kimi teklifleri andırıyor.

Yasa teklifinin tümüne göz atmak isteyenler bağlantıyı kullanabilir. Gerçeğin sadece bir kısmı söylenip, yasa maddesindeki ifadenin tümüne yer verilmeyerek hakikat tanınmaz hale getirilmiş yine. Özellikle teklifin genel gerekçesinde yer almış bu tür çarpıtmalar. “Kanun maddesinde geçen süresiz ibaresinin fazlaca mağduriyet yarattığı ortadadır.” Bu ezber ve yanıltıcı cümle hiçbir gerçek veriye dayanmaz. “Süresiz olarak bağlanır” ibaresinin mağduriyet yarattığına dair hiçbir bilgi, doküman veri yok elde. Çünkü karalama kampanyaları sürecince bakanlıktan defalarca veri istendi kadın örgütleri tarafından. 2017 tarihli iki bakanlığın ortak çalışmasında Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’den istemiştik ve “eskiler zor ama UYAP sistemine geçildikten sonrasına ait veriler beş dakikada çıkacağı” sözünü vermişti. Yıllardır o beş dakika geçmedi hiçbir veri açıklanmadı. Yoksulluk nafakasının süresiz olarak bağlanmasından dolayı mağduriyet yaşayan kaç erkek olduğu bilinmiyor.

Ortada bir toplumsal sorun yok. Üstelik mağduriyet yaşayan tekil örnekler varsa onlar için de yoksulluk nafakasını düzenleyen Medeni Kanun m.175 ile belirtilmiş süresiz olarak bağlanmış yoksulluk nafakasının hangi hallerde belli süreler sonrası kesilebileceği ya da arttırılıp eksiltilebileceği de hükme bağlanmıştır. Yani mevcut yasal düzenleme, her dosyanın kendi özgünlüğü içinde ele alınması gerektiği görüşüyle yapılmış ve yoksulluğun ne zaman ortadan kalkabileceği konusunda peşinen bir süre önermek yerine takip eden maddede, yoksulluğun ortadan kalkacağı halleri ve nafakanın kesilmesi yönündeki hukuki adımları belirlemiştir. Fakat YRP teklif gerekçesinde m.176’ının içerdiği ve iyi kurgulanmış ihtimalleri değersizleştirmek yoluna gitmiş. Nafaka alacaklısının yasada nafakanın sonlandırılması gerekçelerinden birisi olarak yer alan “haysiyetsiz yaşam veya evlilik dışı birliktelik” halini ispat yükümlülüğü nafaka ödeyen tarafa aittir. Hukuk ilkesi olarak “müddei, iddiasını ispat ile yükümlü” tutulduğu için itiraz edilerek teklifte bu ispatın “gayri mümkün” olduğu yazılmış. Nafaka ödemek istemeyen erkek nafaka alacaklısı kadına kolayca kara çalmak yoluna gidemesin düşüncesiyle yer almış bu temel hukuk ilkesini, gerçekleştirilmesi asla mümkün olamayacak afaki bir beklenti olarak gösteriyor. Ki bu ifadeyle gerçekte istenen şeyin erkekleri her türlü hukuki veya sosyal sorumluluktan azade kılmak olduğu açıktır. Medeni Kanun m. 175’te bir değişiklik ve 176’da bir değişiklikle birlikte bir fıkra eklenmesi teklif edilmiş. Teklifin gerekçesinde baştan sona nafaka türünün adı yazılmak yerine hep süresiz nafaka şeklindeki çarpıtma isim kullanılmış halde. Madde 175 için “süresiz olarak” ibaresinin kaldırılması isteniyor. 

YRP’nin "Türk Medeni Kanunu'nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi" maddeleri ise şöyle:

MADDE 1- 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 175 inci maddesinde yer alan "süresiz olarak" ibaresi madde metninden çıkarılıyor. Değişiklik teklifinin 2’nci maddesiyle de m.176’nın “üçüncü fıkrasına "kendiliğinden" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve her hâlükârda altmış aydan sonra" ibaresi” eklenmesi öngörülmüş. Bunu özellikle aynen metinden alarak açık yazdım çünkü bahsettikleri o kendiliğinden ibaresinden önceki hükümler, kara kampanyanın çarpıtma ismiyle süresiz dedikleri nafakanın süresiz olmadığını gösteren kaldırılma durumlarını hükme bağlıyor. Ekledikleri “ve her halükarda” ifadesiyle, nafile biraderine mesaj atar gibi iyi düşünülmeden karalanmış bir yasa maddesi önermiş oluyorlar. 60 ay yani 5 yıl sınırı getirdikleri yoksulluk nafakasının her halükarda ifadesiyle 5 yıldan önce sonlanmasını önlediklerinin de farkında değiller her halde. Daha önemlisi maddenin kendiliğinden ibaresinden önce sayılmış hükümlerini, hükümsüz kılan bir ifade ekleyivermişler. Yani kadın evlense de, miras alsa da çalışmaya başlasa da hatta ölse bile 5 yıldan önce bitmeyecek bir yoksulluk nafakası borcu kesmişler, koruduklarını zannettikleri biraderlerine.

Ve M. 176’ya eklenen fıkra şöyle: "Nafakanın kesilmesi sonunda, alacaklı tarafın mağduriyetinin devamı halinde, mağduriyet Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca oluşturulacak fondan karşılanır." Evlilik birliği hakkında yasanın öngördüğü “eşlerin dayanışma yükümlülüğü” hükmünün uzantısı olan yoksulluk nafakası kamu kaynaklarına havale ediliyor. Sanırsınız ki boşanma ile yoksulluğa düşen kadın boşandığı koca ile değil devlet ile evliydi. Devlet o evlilik sürerken gelip evdeki temizlik, bakım, yemek vd. yapmak gibi sorumlulukları paylaşmadığı için boşanma sonrası bu sorumluluğunu maddi değere dönüştürerek ödemek zorunda bırakılan taraf olacak. Kadınlar özel hayatlarını düzenledikleri için rahatlıkla çalışıp para kazanan erkekler, kazançlarındaki bu bakım emeğinin katkısı hesap edilerek yükümlü tutulur. Eşlerin dayanışma yükümlülüğünü devlete havale etmesi, kamu kaynaklarından kadına pay ayrılmasını istemesi YRP’nin nafaka yükümlüsü erkeklere haksız kazanç vaat etmesi anlamına geliyor. Kadın emeğinden yararlanarak arttırdıkları gelirin uygun oranda kadına aktarılmasını önlemek için yaptıkları bu teklif haksız, hukuksuz olmanın yanı sıra tam da bu nedenle kadın erkek eşitliğine aykırıdır. Eşitlik karşıtı oldukları için evlilik birliği içindeki dayanışma yükümünden kaynaklanan kadın emeğine mukabil evlilik bittikten sonra o görünmez emeğin görünürlüğünün sağlanıp hakkının iade edilmesini mümkün kılan bir düzenlemedir yoksulluk nafakası. Ve her bir boşanma dosyasına özgü nedenler ve koşullar doğrultusunda ezbere bir bitiş süresi tasarlanması hak ihlalidir.

Bunca abes ve yasaya aykırı yasal değişiklik teklifine emek verenlere de sosyal medyada isimleri sayılarak teşekkür edilmiş. Şu ekonomik kriz ve tüm toplumu yoksullaştıran enflasyon ortamında yoksul kadının üç kuruş nafakasına el uzatanların kimler olduğunu bilmek isteyenler için bizde sayalım isimleri. BİA Platformu'nun sosyal medya hesabından teşekkür edilen isimlerin başında Mücahit Birinci geliyor. Kendileri yukarıda söz ettiğim iki bakanlığın yıllar önceki nafaka çalıştayında iddiasını ispattan kaçınmakla kalmış aklımda. Kendilerinin daha önce bakanlıkla görüştüklerini ve yazılı rapor sunduklarını söyleyerek her kesimden kadın örgütü temsilcilerinin bulunduğu toplantıda konuşmayı ret ederek ayrılmıştı. İsimlerden birisi Emekli Astsubay olarak görülen Süleyman Üstündağ. Diğer iki isim, Selçuk Geyveli ve Mehmet Fatih Uğurlu ise YRP Genel Başkan Yardımcıları. Ve tabii bir de Boşanmış İnsanlar ve Aile (BİA) Platformu Başkanı Birsel İlknur’a teşekkür edilmiş. Birsel Hanım da söz ettiğim çalıştayda yer almış, veri istediğimiz bakanı kurtarmak için olsa gerek “tüm veriler bizde, söz sıram geldiğinde açıklarım” demiş ancak sözlerinde hiç veri yer almamıştı.

Ülkemizde hayatın olağan olmayan akışı boşanma ile yoksulluğa düşen tarafın çoğunlukla kadın oluşu. Ekonomik eşitsizliğin kaçınılmaz sonucu olarak boşanma sonrası yoksullaşan kadınların nafakasını kesme gayretkeşliği de içinde bulunduğumuz adaletsizliğin göstergelerinden birisi olarak meclis kayıtlarına geçmiş bulunuyor. Nafaka mağduru erkeler adıyla görünür olan cinsiyet eşitliğine karşı çıkanların, yoksulluk nafakasını kullandıkları ve gerçekte kendi çocuklarının nafakasını da ödemedikleri bilinen gerçeklerden. Nitekim kara kampanyanın ilgili hesaplarında nafaka gibi velayet iddiası da geçer. Nafaka hapsi de etiketlerde kullanılarak 6284’e itiraz vurgulanır. Kadının velayet hakkına itiraz ederek çocukların erkekte kalmasını savunurlar. Çocukların nafakasını velayet sahibi anneye ödemeleri gerektiği için kadına nafaka veriyormuş gibi gösterirler. Oysa boşanma aşamasında velayet hakkı isteyen erkeklerin oranı ancak %15 civarında. Avukatların inceleme ve gözlemlerinde bu yüzde on beşin bir kısmı da bir iki ay sonra ‘sen annesin benden daha iyi bakarsın’ diyerek çocuğu kadına getirip bırakıyor. Böylece iştirak nafakasından da kurtulacağını hesap ederek tuzaklı boşanmalar az değil. ‘Nafaka isteme bu evi ya da arabayı vd. sana bırakayım’ diyenlerin bir yıl sonra o malları satılmış gösterdiği vakalar tahmin edebileceğinizden çok daha fazla. O bir yıl ise kritik zaman aşımı süresi olduğu için kadınların artık yoksulluk nafakası talep edemeyeceği süreye kadar oyalandığı tuzaklar pek çok.

Yoksul kadınlar için eşit yurttaşlık hakkıyla evlilik birliği içinde ve boşanma halinde haklarına sahip çıkabilmesini sağlayan yoksulluk nafakasının varlığı, şiddetten veya mutsuz evlilikten kurtulmak için hayati önem taşıyor. Kadınların bu hakkının gasp edilmesi için yıllardır sürdürülen sistematik karalama kampanyası Medeni Kanun ile kazanılmış olan boşanma hakkının kadınlar tarafından kullanılmasını önlemek amacı taşıyor. Erkek boşanmak istiyorsa tek imza ile hatta Diyanet’e kalırsa kısa mesaj (SMS) ile “boş ol” demesi yetsin isteniyor. Ancak kadınlar boşanmak istediğinde ise cehennem azabı yaşatılsın isteniyor. Çünkü cinsiyet eşitliğine doğru ilerlemeyi sağlayan en önemli mekanizmalardan birisi yoksulluk nafakası. Ve komisyonlarda görüşülürken Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Aile Hukukunu sil baştan yazma” hevesini gerçekleştirmek için iktidar kanadının önergeler sunması ve sayısal üstünlüğü ile geçirmeye çalışması ihtimali çok yüksek.

Yıllardır yoksulluk nafakası karşıtlığı, Medeni Yasa değişikliği için bir manivela olarak kullanılıyordu. Şimdi bu fırsat ele geçti. İktidar, değişiklik teklifini vermeden çok kısa süre önce Erdoğan ile yüz yüze görüştüğü bilinen ilk imzacı Fatih Erbakan tarafından sunulmuş bu nafaka metnini, istediği aile hukukunu yeniden yazma fırsatı veren bir manivela olarak kullanacaktır. Savaş, tezkere, ekonomik kriz ortamı gibi kadın karşıtların en çok sevdiği, taleplerini gözlerden kaçırarak rahatça uyguladıkları puslu havalardayız üstelik. Sosyal mühendislik adımları için elverişli ortamı kaçırmak istemeyeceklerdir. Bu nedenle iktidar mensubu kadınlara büyük sorumluluk düşüyor. Seçim vaadi olarak ekonomik şiddetle, nafakasını kesmekle tehdit edilmiş kadınların oylarıyla seçildiklerini hatırlamaları gerekir. Karar mekanizmasına yükselebilen çok az sayıdaki kadınlar arasında yer almaları seçilmiş her kadını, bu kritik yoksulluk nafakası görüşmeleri ve oylamasında varoluşsal tercihe zorlama özelliğine sahip. Tüm kadınlar için eşit ve güvenli yaşam umuduna kapı aralayan yoksulluk nafakası meselesi seçilmiş kadınlar için varoluşsal açmaz anlamına geliyor. Seçim minibüsünde kadın vekil adayının fotoğrafını karartan Yeniden Refah bu teklifle tüm kadınların sosyal haklarını karartacak gasp eylemi gerçekleştirmiş oldu.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.