YAZARLAR

Yeni bir Taksim hayali

İnsanın yaşadığı kentte alınacak kararlar için oy kullanması güzel bir şey. Ama daha önemlisi bu oylamaların kentteki gündelik hayatı tartışmaya imkan vermesi. Taksim Meydanı için yapılan oylamayı hangi proje kazanırsa kazansın, hayalimiz burasının tekrar eski neşesini kazanması, canlı bir kamusal alana dönüşmesi.

Kentteki gelişmeleri halk oyuna sunmanın demokratik bir yanı var. Sonuçta ne yapılacağına kent sakinleri karar vermiş olmuyor tabii ki, ama ne yapılacağını açıkça tartışma imkanı oluyor. Gündelik hayatımızın görünen yüzü, mesela otobüslerin vapurların rengi biçimi, meydan düzenlemeleri, binaların renkleri gibi konularda halk oyuna başvuruyor yerel yönetimler. Daha çetrefilli, çıkar çatışmalarının yaşandığı meseleler ise ‘seçilmiş’ yönetici ve temsilcilerin kendi aralarında aldıkları kararlarla uygulanıyor. Bizler sonuçları kimseye zarar vermeyecek, büyük kavgalar çıkartmayacak konularda oy kullanıyor, en azından bir konuda doğrudan fikrimiz sorulduğu için memnuniyet duyuyoruz. Aslında oyladığımız seçenekler de kenti yönetenlerin sipariş edip uygun bulduğu projeler. Dolayısıyla oylamanın kendisi kadar, hatta daha çok projelerin ortaya konup tartışmaya açılması, konuyla ilgilenenlerin kentin tasarımı, gündelik yaşamı ve geleceği üstüne söz almaları önemli. Yaşadığımız kentle ilgili görüş geliştirmek, eleştiride bulunmak demokratik bir kent yaşamının çok az tadına varabildiğimiz bir gerekliliği.

Şu sıralar büyükşehir belediyesi ‘İstanbul Senin, Karar Senin’ sloganıyla üç meydan için hazırlanan üçer projeyi oya sunuyor: Taksim, Bakırköy ve Salacak. Taksim için yarışma açılmıştı, buraya gelen projeler içinden finale kalanlar da halk oyuna sunuluyor. Tabii ki bu projeleri en çok orada yaşayanlar, kentin o parçasını kullananlar merak ediyor, vakti varsa inceliyor ve aklına gönlüne göre oyunu kullanıyor.

Ben mesela, Bakırköy’ü hiç bilmediğim, Salacak’tan en son ne zaman geçtiğimi hatırlamadığım için sadece Taksim projesini inceledim. Tabii Taksim, diğer ikisinden farklı olarak kentin ve hatta Türkiye’nin tüm vatandaşları için anlamlı bir yer.

Taksim Meydanı’nın hafızası, Cumhuriyet Türkiyesi’nin hafızasıdır. Cumhuriyet Anıtı, Gezi Parkı, bir opera salonu olarak inşaatına başlanan AKM ile modern, Batılı bir kentin ihtiyaçlarına, yaşam biçimine ve ideolojisine dönük bir kent düzenlemesiydi Taksim. Hakikaten o modern kentin kalbi de orası oldu. Parti mitingleri, ne yazık ki çoğu kavgalı, acılı, kanlı 1 Mayıs kutlamaları, konserleri ağırladı, kültür sanat ve eğlenceye açılan kapı oldu. Kitlelerin buluştuğu bu meydanda her tür siyasi iktidar kendi izini bırakmak istedi; bıraktı da: Bazen bir süngü anıtı, bazen modern bir heykel, bazen de koskocaman bir cami…

Bir süre önce meydan kazıldı. Trafik yerin altına alındı, üstünde kocaman beton bir boşluk, altında karanlık bir durak oluştu. Uzunca bir zamandır Taksim Meydanı’nın tadı yok. Kentin eski sakinlerinin adımlarını hızlandırarak geçtiği, hatta sırf içinden geçmemek için yolunu uzattığı Taksim Meydanı turistlerin ve göçmenlerin kaldırım kenarlarına oturup vakit geçirdikleri, seyyar satıcıların müşteri beklediği, bir kısmı geçici barakalardan bir pazar yerine dönüştürülmüş bir garip yer halinde… Şimdi sosyal demokrat belediye burayı tekrar canlandırmak, güzel bir meydana dönüştürmek üzere harekete geçti.

Bize sunulan projeleri inceledim. Eğer mimarlık projelerine alışık gözlere sahip değilseniz tüm o canlandırmalara ve açıklamalara rağmen ne yapılacağını tam olarak anlamanız kolay değil. İlk bakışta önerilen üç proje de birbirine benziyor gibi. Sanki tek fark, yeşilliği değişik yerlere koymuş olmaları. İkinci bakışta, 15 numaranın bize uzun bir köprü ve seyir terası, 19 numaralı projenin bir obruk ve yeraltında yeni mekanlar, 16 numaranın ise trafiği tekrar yer üstüne almak gibi önemli önerilerde bulunduğunu görebiliyoruz.

Güzel bir meydan nasıl olmalı? İstanbul’da yaşayan birisi olarak kentin kalbinin nasıl olmasını isterim? Kendime bu soruları sordum. Anladım ki evet, biraz görkemli olmasını isterim. Çevresinde güzel binaların, üstünde güzel heykellerin ve anıtsal eserlerin olduğu, kalabalıkların toplanıp miting yapabilecekleri, konser dinleyip eğlenebilecekleri bir yer olmasını önemserim. Ama hepsinden çok gün içinde insanların üstünde vakit geçirdiği, bizleri bir araya getiren, hayatımızda yeri olacak bir kamusal alan olmasını isterim ve bunu talep ederim.

Aslında projelerin üçü de bu saydığım şeyleri dikkate almış. Belli ki Ekrem İmamoğlu’nun yönettiği belediye, Taksim Meydanı’nı kıyı kentlerin neşeli kamusal alanlarından birine dönüştürmeyi hedefliyor. Seçilen projelerden ikisi yeni simgeler ekliyor meydana. 15 numaranın önerdiği uzun köprü ve 19 numaranın obruğu kalıcı birer yeni yapı. Ben yine de 16 numarayı daha çok sevdim. Birincisi o karanlık ve sefil durağı ortadan kaldırdığı, trafiği tekrar yer üstüne aldığı için. Sonra o yer altındaki yolu bir müzeye, hem de Taksim’in zengin politik geçmişine uygun bir ‘Bellek Müzesi’ne dönüştürmeyi önerdiği için. Tarlabaşı’na doğru uzanan ağaçlı yol fikri de hoş... Ama en önemlisi ise tüm projeler içinde kamusal alan fikrini en çok önemseyen, eğlence, yiyip içme, parkta ve meydanda vakit geçirmeye en çok vurgu yapan proje 16 numara. Dolayısıyla oyumu ondan yana kullandım.

Önerilen projelerden hangisi oylamayı kazanırsa kazansın, umuyoruz ki Taksim’i yeniden güzel ve çekici bir merkeze dönüştürsün. Ama tabii uygulanıp uygulanamayacağı ayrı bir muamma. Ak Parti’nin engellemelerinden sıyrılıp böyle bir projeyi gerçekleştirebilecek mi İmamoğlu yönetimi? Bu da ayrı bir mesele…

Oy vermek için: https://istanbulsenin.org/

Başkaları ne diyor? İki güzel yazı:

http://www.sanatatak.com/view/taksim-yarismasi-asil-mesele-elestirinin-bir-nimet-oldugunu-anlamak