YAZARLAR

On yılını unutturacak ilaç hayal eden kadın

Kız çocuklarını kendisi gibi erken evlenmek zorunda bırakacak türden istismarcı affı yasası çıkarmayı düşünebilenlerin kendi hayatından ders çıkarmasını isteyen kadınları dinleyin. Türküler, gelin ağlatmaları, kına gecesi ritüelleri hep kız çocuklarının çığlıklarıyla dolu, anlamak isteyene.

Gerçek sorunları çözmek yerine sanal sorunlar yaratma yolunu seçen iktidarın şimdiki gündemi yine çocuk istismarcılarına af getirme teşebbüsü olacak gibi görünüyor. Bayram sonrası için istismarcılara müjde(!) vermişlerdi malum. Şimdi seçim yasası, siyasi partiler yasası gibi yasama gündemleri konuşulmaya başlanınca durum değişir mi bilinmez. Fakat yıllardır gündemde tutulan bu konu için bir politika değişikliğini işaret eden kulis bilgileri ürkütücü ve üzerinde çokça durulmasını gerektiriyor. Geçmişte tüm siyasi partilerle uzlaşı aranan istismarcı affı için AKP yetkililerinin artık uzlaşı aramaktan vazgeçileceği yönündeki açıklamalarından söz ediyorum. Cumhur İttifakı oy sayısının yasal düzenleme için yeterli olacağına güvenen iktidar, şu ana kadar gerçekleştirdiği pek çok haksız icraatı, çocuk istismarına getireceği af yani cezasızlık ile taçlandırmayı göze almış gibi söylenenlere bakılırsa. İktidar istismarcıları affederse seçmen istismarcı affeden siyasetçiyi affetmez, hiç şüphem yok. Ancak iktidarın böylesi bir icraat nedeniyle ileride siyaseten cezalandırılacağına dair kişisel kanaatimle oturup beklemek de söz konusu olamaz çünkü çocukların hayatı söz konusu.

Çocukların hayatını karartacak bir karar çıkarsa çok uzun yıllar bu haksızlığın bedelini ödeyecek kız çocuklarına bu itirazı borçluyuz. O nedenle böylesi bir teklifin meclis gündemine gelmesini önlemek şart. Meclis gündemine gelmesini önlerken artık ülke gündeminden istismar affı utancını düşürmek de gerekli. Çünkü bu konu gündemi işgal ettiği sürece kız çocukları istismar karşısında savunmasız bırakılmış oluyor. Çocukların usulsüz şekilde evlendirilerek cinsel suç karşısında yalnızlaştırılmasıyla, çocuk annelik sorunu da yıldan yıla artıyor, af beklentisiyle. Af söylentisi her zaman suçun cezasız kalacağı kanaati yaratarak suçluyu teşvik eder, buna şüphe yok. Ve konu çocuğun cinsel istismarı olduğunda her bir suçun bir çocuğun kararan hayatı, psiko-sosyal gelişimi, sağlığı ve geleceği olduğunu unutmayalım. Suçlu teşvik edilirken, aileler tecavüz sonrası kızlarını evlendirmeye yönlendirilirken genellik gözardı edilen bir diğer gerçek de çocuk anneliğin yükü ve çocuklar için anneyle birlikte büyümenin getirdiği sorunlar. Bir kız çocuğuna yönelik cinsel istismar, en az iki neslin sağlıklı gelişimini zedeleyen çoklu istismar demek.

Çocukların psikososyal gelişiminin yanı sıra cinsel sağlığını ve üreme sağlığını da olumsuz etkileyen istismara af getirme konusunda Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na çok görev düşüyor. Ancak bakanlığın Youtube yayınlarına gösterdiği hassasiyeti, partisinin yasa yapma söylentilerine karşı gösterdiğini söylemek mümkün değil. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında “Çocuk İstismarı Youtube’de” başlıklı içeriklere erişim engeli istemi ve savcılığa suç duyurusunda bulunulması yönünde hızla harekete geçmiş bakanlık. Rahatsız edici yanı olan içeriklerdi bunlar ve itirazım yok. Ancak yıllardır siyasetin değişmez gündemi olan çocuk istismarına af taleplerinin yarattığı tehlikeyi görmesi, topluma açıklaması, hükümeti caydırması gerektiğini hatırlatmak isterim. İktidar konuyu gündemde tuttukça bu ülkenin bütün dindarları, çocuğun cinsel saldırı başta olmak üzere her alanda istismarı demek olan erken evlilikleri onaylıyormuş gibi bir imaj yaratılıyor. Dine atfedilerek gerekçelendiriliyor bu suç ve cezasızlık talepleri marjinal gruplara ait olduğu halde bütün Müslümanların üzerine yapışıyor.

Basit gözlemle marjinal kabul ettiğim bu erken evlilik lobisinin gerçekten de marjinal olduğunu ortaya koyan bir araştırma yapıldı. Havle Kadın Derneğine ait araştırmanın bulgularını kısadalga.net yayınında paylaştı, Rümeysa Çamdereli’nin aktarımına göre araştırma bulguları Türkiye dindarları arasında Hz. Aişe’nin evlilik yaşı mitinin tümüyle yıkıldığını ortaya çıkarmış. Araştırmaya katılan dindarların sadece binde yedisi, kız çocuklarının on beş yaş altında evlendirilebileceğini düşünüyor. Yüzde 0.7 oranı gerçekten marjinal bir gruptan söz edildiğini gösterir. Aynı zamanda bu araştırmanın bulduğu sonucu desteleyen bir siyasi söylemi de ispat niyetine hatırlayalım. Özlem Zengin tarafından bir televizyon programında 264 ve 300 kişiden söz edildiğini yazmıştım daha önce. Erken evlilik adını kullanmayı seçtikleri çocuğun cinsel istismarı suçu nedeniyle hapiste olan 264 kişinin resmi nikahlı olduğunu söylemişti. Ve henüz kız çocuğunun yaşı nikaha müsait olmayanlarla birlikte bu sayının 300’e ulaştığını da açıklamıştı. Bence siyasetin elindeki “affedilecek istismarcılar listesi” oluşturan bu listeye ait sayılar Havle’nin binde yedilik bulgusunu doğrular nitelikte. Ancak istisnai durumlar için yasal düzenlemeye giderek af çıkarma teşebbüsünün sadece birkaç yüz kişiyi affetmekten ibaret olamayacağı da açık. Marjinal grupların iddialarıyla siyasetin şekillenmesi çok garip ama şüphe yaratan bu garabetin altında toplum mühendisliği politikası olabileceği düşünülürse, taşlar yerine oturuyor.

Bir defalık af bile cezasızlık getireceği için suçu teşviktir ama bir de kalıcı boyutu var böylesi bir düzenlemenin. İstismarcılara evlilik şartıyla af getirildiği takdirde ilerleyen yıllarda bu afların tekrarlanacağını biliyoruz. Yeni yasal düzenleme yapılmasa bile Anayasa Mahkemesi'nin yıllar içinde vereceği bir ya da birden çok kararla, bundan sonraki tüm çocuk istismarı suçlularını kapsar hale gelmesi mümkün. Aynı zamanda çocuk veya yetiştin tüm cinsel saldırılar sonucunda tecavüz failiyle evlendirilmek suretiyle suçun aklanması yolunu açma riski taşır bu düzenleme.

Ataerkil kafalı erkeklerin on iki on üç yaşında evlenen kadınların sağlıklı ve mutlu olduğu yönündeki saçma iddiaları yerine kadınların sesine kulak verilmeli. Kendi adına gelecek hayali ‘yaşadığı on yılı unutturacak bir ilaç’ beklentisi olan tecavüz ve erken evlilik mağduru kadının sesine kulak verin lütfen. Kız çocuklarını kendisi gibi erken evlenmek zorunda bırakacak türden istismarcı affı yasası çıkarmayı düşünebilenlerin kendi hayatından ders çıkarmasını isteyen kadınları dinleyin. Türküler, gelin ağlatmaları, kına gecesi ritüelleri hep kız çocuklarının çığlıklarıyla dolu, anlamak isteyene. Daha iyisi günümüzde kız çocuklarına ne büyük eziyetler yaşatıldığını genç bir kadının sesinden, yukarıda linkini verdiğim podcast yayınını dileyerek duyabilirsiniz.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.