YAZARLAR

Sekiz Pantsir, bir Erdoğan ve gölgelerin gücü

Rus başkanlık sarayı, Rus resmi kanalı aracılığıyla, ekranın kenarına yerleştirdiği küçük bir sayaçla, hepimizi beklemeye aldı. Siyah beyaz televizyon günlerinde naklen yayınlanan, aya uzay mekiği gönderme seremonisi gibi, hep beraber, saniyeleri saydık ve ilk defa, elektrik ve su sayacı dışında, -fatura etkisi de olmadan- başka bir sayaç, evimize kadar girdi.

Bazen size de, -oldukça uzun zamandır- görüntünün gücü, sahiden olanın boyutunu çok çok aşıyor gibi gelmiyor mu?

-Hayali küçük Ali’nin ruhu şad olsun-

Sanki gerçek, maddi olan bile, bu hayali olana uyuyor. Hatta bir süre sonra, görüntünün müritleri, sadece inanmakla kalmıyor, gerçeği de, gerçekten büküyor gibi değil mi?

İşte geçen hafta da böyle bir ‘görsel şenlik’ izledik hep beraber, siyasal arenada. Rus başkanlık sarayı, Rus resmi kanalı aracılığıyla, ekranın kenarına yerleştirdiği küçük bir sayaçla, hepimizi beklemeye aldı. Siyah beyaz televizyon günlerinde naklen yayınlanan, aya uzay mekiği gönderme seremonisi gibi, hep beraber, saniyeleri saydık ve ilk defa, elektrik ve su sayacı dışında, -fatura etkisi de olmadan- başka bir sayaç, evimize kadar girdi.

Herkes bunun kasti olup olmadığını tartışmaya başladı ama herkes aslında saraylarda, hiçbir şeyin tesadüfi olmadığını biliyordu. Tabii ki simgeseldi ve zaten devlet dediğiniz şey simgesel bir şeydi. Yani üniformalar, rütbeler ve kürsülerden başka nedir ki devlet? Zaten yakın tarihimizde bile ilk değildi bu. ‘One minute’ ile Davos’ta, daha doğrusu televizyonda gerçekleşen şey mesela, hemen herkesin aklına geldi. -Hatta ana muhalefet partisinin bile- Bunun dışında İsrail’in, Mavi Marmara olayından sonra Türkiye büyükelçisine, daha alçak bir sandalye vermesini de kolayca hatırlayabilirsiniz. Devlet aklı devredeydi tam olarak. Çünkü devlet hiyerarşik işleyen, efendili-köleli, beyefendili, makamlara ve raflara yerleştirilmiş memurlar ve Tom Amca kulübelerinden yapılmış bir şeydi zaten. Bu yüzden kendi içinde tutarlıydı tabii ki.

Fakat bu sadece Erdoğan dönemine de has değildi. Biraz daha geriye gidersek Bülent Ecevit ile Billy Clinton görüşmesinde de yine servis edilen fotoğraflarda da vardı benzeri bir durum. Ne ilk ne de sondu bu yani. Böylece ‘Rus sarayı sayacı’ da bir başka temaşa olarak, simgesel tarihte yerini almış oldu, o kadar.

Hatta bir fırsat da kaçırıldı bence. Orada hazır bulunan sağcı iktidarın delegeleri, eğer Ömer Seyfettin’in ‘Pembe İncili Kaftan’ öyküsünü hemen hatırlayıp, kenarda üstüne çökülebilir bir bank yerine, -muhtemel marka- ceketlerini yere serip, -tozlanmaz da aslında yeri de silip duruyorlar saraylarda- oturmalarını sağlamaları gerekiyordu. Fakat ülkem sağının, kısıtlı okuma kitaplarından biri olsa bile, hiçbiri, ‘zeki ve çevik’ bir hareketle, en azından o sayaç saniyeleri arasında bu topa giremeyince, önümüze kadar gelen bu tarihi fırsat değerlendirilemedi.

-Bütün ülkem sağcıları adına ‘Tıh tıh, yazık oldu, bu kaçmazdı’ diyorum buna-

Ve gölgelerin gücü adına…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...