YAZARLAR

Vaadi kabahatinden büyük olanlar

İstanbul belediye başkanı adayları Ekrem İmamoğlu ve Binali Yıldırım'ın kadınlara yönelik vaatleri arasındaki fark hemen göze çarpıyor. Biri ev kadınlarına yapılacak “yardım”dan bahsediyor. Öteki kadına yönelik şiddete ve çocuk istismarına, sığınma evlerine, acil destek ortamlarına yoğunlaşmış durumda. Yani biri kadını olabildiğince evde tutmaya ve yardım mantığı ile bağımlı kılmaya, diğeri ise kadının kendine özgüvenini geri getirmeye “hayatın içine katmaya” çalışıyor. İlki kadınların yüz yıllardır mücadele ettiği bir mantık, diğeri ise varmaya çalıştığımız yer.

Ekrem İmamoğlu-Binali Yıldırım ortak yayını nihayet oldu bitti, geçti gitti. Nihayet diyorum; çünkü adaylardan çok biz gerildik. Bir de İsmail Küçükkaya. “Kendisini nasıl beğendiğimizi” burada açıklamayacağım; ama Binali Yıldırım’ı nasıl beğenmediğimizi açıklamakta bir beis görmüyorum. Binali Bey’den aklımda kalan iki şey var: “Yalan” ve “Onu ben bilemem”. Tüm siyasi söylemini bu derece soyut iki kavram üzerine kuran bir kişinin koca İstanbul’u yönetmeye aday olması sanırım yalnızca bana değil, ülkenin önemli bir çoğunluğuna tuhaf geliyor. Yine aynı kişiler sebebiyle koskoca İstanbul seçiminin iptal edildiğini düşününce ise delirecek gibi oluyor insan. Ne büyük utanç…

Yayın beklenen heyecanı veremedi insanlara. Bana sorarsanız adaylara ne artısı ne de eksisi oldu. Fakat Ekrem Bey’in daha makul ve samimi olduğu bir gerçek. Açıkçası Sayın İmamoğlu’nun heyecanını en çok seyirciye geçirdiği kısmın kadın ve çocuklara ilişkin vaatlerini sıraladığı kısım olduğunu düşünüyorum. Aslında başından beri bu kısma çok önem verdiği ortada. Nitekim çok ufak bir anım olmuştu kendisiyle bu konuda. Ekrem Bey yola çıkarken, kadın haklarına ilişkin fikirlerimi beyan ettikten sonra naçizane “Siz yapanlardan olun” deyivermiştim. Hararetle başını sallayarak onaylamış ve notlar almıştı. Sürecin tamamı boyunca, bu konuya verdiği önemi ve dünkü program dahil halka yansıttığı heyecanı düşününce onun yapanlardan olacağına inandığımı söyleyebilirim. Ki bu bizim gibi enerjisinin önemli bir kısmını kadın haklarına adayanlar için pek kolay değildir.

İzninizle tarafların programdaki vaatleri üzerinden kısa bir karşılaştırma yapmak isterim:

Binali Bey şunları söyledi: “Kadının iş hayatına katılması, kadının toplumda daha etkin yer alması zaten son 16 yıla bakarsanız ciddi bir artış var. Yüzde 21’di, şu anda yüzde 34’e çıktı. Siyasette de artış var; ama istediğimiz düzeyde değil. Ama bir memnuniyet verici şey var; üniversitedeki kız öğrencilerin sayısı erkeklerden fazla. Ve kadın öğretmenlerin sayısı erkek öğretmenlerden fazla. Hakimlerin sayısı erkek hakimlerle hemen hemen aynı, hatta biraz daha fazla. Şimdi buradan şuraya gelmek istiyorum, asıl bizim yoğunlaşmamız gereken kısım ev kadınlarıdır. Ev kadınlarımızın iki türlü sorumluluğu var. Hem çocuklara bakıyorlar, ev işlerine bakıyorlar; ama onların da sosyalleşmeye dışarıya çıkmaya ihtiyacı var. Onların el emeği göz nuru üretimlerini biz belediye olarak alıp değerlendireceğiz ve her aileye 1.000 liraya kadar ev işi yapan bir katkı sağlayacağız, aylık. İki; İstanbul’un 960 mahallesi var, onun 300’ünde kreş yok. Bu 300 mahallede 955 tane kreş yapacağız. Yani, ev kadınları, çocuklarını rahat bir şekilde, gözü arkada kalmadan bırakacak, dışarı çıkacak, tekrar gelip oradan alacaklar.”

Ekrem Bey ise şunları söyledi: “Öncelikle vaat bize yakışır. Siz 25 yıldır yönetimdesiniz zaten. Siz bir şey yapmamışsanız, kadınla ilgili eylemleriniz yeterli değilse ve bugün bunları vaat haline getirmişseniz sevindirici. Benim burada söylediğim birçok vaadin tarihleri var. Sayın Yıldırım’ın 15-20 gün sonra bunları açıklıyor olması, bizim vaatlerimize eşlik ediyor olması mutluluk verici. Biz insana, kadına, çocuğa, bu şehrin gençlerine oturttuk zemini, bu çok değerli bir şey. Biz hızlıca 150 kreş açacağız. En fazla çocuk sayısı olan ve kreş olmayan 150 mahallede hızlıca kreş açacağız. Bakın, sadece kreş meselesi değil bu, kadınların söz hakkının olması meselesi. Dolayısıyla, mesela kadın istihdamı, kadın emek ofisleri, bu ofisler üzerinden satın alma garantisiyle, kadınların çalışabilmesine fırsat tanımak, kadınların hayat içerisinde olmasını sağlamak. Annelere 0-4 yaş arası bebekleriyle beraber İstanbul’u ücretsiz dolaşmalarını sağlayacağız. Yine, 0-4 yaş arası çocuğu olan annelerin çocuklarıyla beraber tüm sosyal tesislerimizden yüzde 40 indirim almalarını sağlayacağız. Kadın sağlığı tarama merkezleri, ayrıca hızlıca 7-24 hizmet veren 2 adet istasyon sığınma evi açacağız. Kadın sığınma evi ve şiddet kriz merkezi açacağız. 2015 TÜİK verilerine göre İstanbul güvenlikte 73. sırada ve her 10 kadından 4’ü şiddet görüyor. Çocuğuyla beraber kadını, özellikle ihmal ve istismar hususları üzerinden destekleyeceğiz, bu anlamda özel ekiplerimiz olacak. 961 mahalledeki kuracağımız mahalle evlerimizde –ki bu aynı zamanda mahalle meclisi kavramını içeriyor- 2 sosyolog istihdamı sağlayacağız. Niye biliyor musunuz? Özellikle çocuk istismarı ve kadına şiddetle ilgilensin diye. Bütün bu söylediğim şeyler aslında kadının ve çocuğun özellikle bugünün ev kadınlarına, evinden oturan ama hayata erişmek isteyen kadınlara olağanüstü bir hizmet ortamı yaratmış olacak.”

Ekrem Bey, Binali Bey’inkinin aşağı yukarı iki katı kadar vaatte bulunmuş gördüğünüz üzere. Ki bu gerçekte var olanın yalnızca bir kısmı.

Baktığınızda iki adayın kadınlara yönelik vaatleri arasındaki fark hemen göze çarpıyor. Biri ev kadınlarına yapılacak “yardım”dan bahsediyor. Öteki kadına yönelik şiddete ve çocuk istismarına, sığınma evlerine, acil destek ortamlarına yoğunlaşmış durumda. Yani biri kadını olabildiğince evde tutmaya ve yardım mantığı ile bağımlı kılmaya, diğeri ise kadının kendine özgüvenini geri getirmeye “hayatın içine katmaya” çalışıyor. İlki kadınların yüz yıllardır mücadele ettiği bir mantık, diğeri ise varmaya çalıştığımız yer.

Binali Bey ve partisi bir süredir kadın istihdamı arttı deyip duruyor. Biz de diyoruz ki; kadın istihdamı artmadı; yoksulluk arttı (kadınlar en ağır işlerde, gece geç saatlere kadar, asgari ücretin de altında rakamlara çalışmaya başladı) ve siz rakamlarla oynamaya başladınız. Hani diyor ya kadın istihdamı yüzde 34’e çıktı diye. Binali Bey’in kendi tabiriyle “yalan”. Kadın istihdamı yıllardır yüzde 29’larda sürünüyor. Bu ülkede 11 milyon ev işçisi kadın, istihdam değerlendirmelerine alınmıyor. Yani yokmuş gibi kabul edilerek 11 milyonun dışındaki kısım üzerinden istatistikler çıkarılıyor. Bu sebeple yüzde 34 diyorlar. Peki 11 milyon kadını nasıl oluyor da yok sayıyorsunuz? Hem onları yok sayıp hem de onlardan oy mu istiyorsunuz? Sahi oy hakkımız için de büyük mücadele vermiştik öyle değil mi?

Sonra devam ediyor Binali Bey; evlerinde üretecekler biz onlarda para karşılığı üretimlerini alacağız. Çok teşekkürler. Peki bizi niçin ev dışında istihdam etmeyi denemiyorsunuz? Yahut en kötü ihtimalle niçin evde ürettiklerimiz üzerinden, kooperatif gibi, kadınların daha kurumsal bir ağ yaratmasına vesile olmuyorsunuz? Yıllardır bunu niçin yapmıyorsunuz?

Oysa, Ekrem Bey “emek ofisleri”nden bahsetti. İşte tam olarak kooperatife tekabül eden bir tanım bu. Yani, kadını gerçekten iş yaşamına katan bir mekanizma. Kimse kusura bakmasın; ev kadını sizin her ay vereceğinin kısıtlı yardıma muhtaç bırakılacak bir varlık değildir. Kadınları kalkındırmak ve hayatın içine katmak, onlara aynı zamanda “kendini geliştirme imkanlarını” tanımayı da içerir. Çocuk kandırmıyorsunuz.

Bu ülkenin ve elbette İstanbul’un en büyük eksiği “sığınma evleri”. Binali Bey’e soruyoruz: Niçin şiddet yokmuş gibi davranıyorsunuz? Ekrem bey istatistikleri açıkladı; İstanbul’un bilhassa kadınlar ve çocuklar bakımından güvenlik sorunundan bahsetti, siz neden gerçeğe aykırı şekilde artan istihdamdan vs. bahsediyorsunuz? Her şey güllük gülistanlıkmış gibi konuştuğunuzda insanların size daha çok oy vereceğini mi sanıyorsunuz?

“Kadınların da dışarı çıkmaya sosyalleşmeye hakkı var”

Cümleye bakınca insan delirecek gibi oluyor. “Kadınlar da insan” der gibi… Bu yüzden kreş yapıyorlar. Kadınların da çalışmaya hakkı var, demeyi niçin tercih etmiyorsunuz mesela? Kreşleri bunun için açsanız, mesela?

“Yardım” ilk etapta kulağa hoş görünebilir fakat bir insana uzun vadede yapılabilecek bir kötülük de olabilir. Son 3 yazımda da farklı şekillerde belirtip durdum; bir insana yardım, o kişiye balık vermekle değil, balık tutma imkanı vermekle olur. Siz o insana denizin yolunu gösterir, eline bir olta verir, nasıl tutulacağını da birazcık gösterirseniz, o insanın karnı her halükarda doyar. Üstelik başarma duygusunu da yaşar, özgüveni gelir.

Belki de tam olarak bunları yaşamasın diye yapmıyorsunuzdur, kimbilir.

Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, kadına ve çocuğa yönelik her türlü şiddet gün be gün artarken, kadınlar kazanılmış haklarını gün be gün kaybederken, kadının elinden nafakası dahi alınmaya çalışılırken, yarım gün çalışma vaadi gibi tuzaklı yasalarla kadınlar daha çok çocuk doğurmaya ve eve kapatılmaya çalışılırken, erken yaşta evlilikleri teşvik eden müftülük yasası gibi yasalar bir gece yarısı Meclis’ten geçirilirken, kadınları şiddetten ve ölümden koruyan 6284 Sayılı Koruma Kanunu’na her gün saldırılırken ve saldırganlara hiçbir şey yapılmaz bilakis ödüllendirilirken, yargıya güven git gide azalırken, kadın katilleri türlü indirimlerden faydalandırılırken hatta sokağa salınırken fakat aynı indirimlerden kadınlar faydalandırılmazken,

Ve tüm bunlar Ak Parti iktidarında vuku bulurken,

Bence Binali Bey’in kadınlara yönelik vaatleri hiç de samimi değil.

Zaten olması gereken gibi de değil.

Ekrem Bey’in dediği gibi; belki de vaat ‘artık’ başkalarına yakışıyordur.

Bir de tüm bunların ötesinde, dileriz ki bir gün kadınlara ilişkin vaatleri bir kadının verdiği günleri de görürüz…

Her şeyin çok güzel olduğu yeni bir yazıda buluşmak üzere.


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.