YAZARLAR

Az para çok lav

Kosta Rika burası. Yanımdaki Don Jose, ev sahibi. Günde bir dolar ödüyorduk ona. Küçük tahta bir evin, yukarıdaki daha da küçük odasıydı kaldığımız yer, çok ucuzdu ama çok yoksulduk zaten biz. Böyle bir yerde yoksul olmanın bir sakıncası yoktu. Gece lav seyredebiliyordun mesela.

Her tarafımızda yanardağlar vardı. Gece patladıkları belli oluyordu. Şöyle yıldız kayar gibi, ateşler akıyordu yukarılarda bir yerde. Biraz sonra sesi geliyordu, iyice dinleyince ama yoksa karanlıkta yolunu kaybediyordu galiba, o geceyi yerken kenarından, biraz kıtırdır belki gece, sanırım öyledir, kırılıyor gibi ilerliyordu çünkü lav ateşi, parça parça duraklayarak akıyor, belki Pompei’de hızla gelip yakalamıştır, mutlaka öyledir, taşlaşmış insanları görmüştüm orada, ama bu öyle değildi.

Masum bir lav canım, gece kenarı yutucusu sadece.

Kosta Rika burası. Yanımdaki Don Jose, ev sahibi. Günde bir dolar ödüyorduk ona. Küçük tahta bir evin, yukarıdaki daha da küçük odasıydı kaldığımız yer, çok ucuzdu ama çok yoksulduk zaten biz. Böyle bir yerde yoksul olmanın bir sakıncası yoktu. Gece lav seyredebiliyordun mesela. Elektrik zaten yoktu. İyi bir şeydi bu. İnsanlar karanlıkta daha iyi muhabbet ediyor bence. Birbirinin yüzünü görmediğinden olmalı ya da az gördüğünden, her şey daha az sahte olabiliyor. Yani yüz ve kelimeler çelişmiyor. Ne yalan söylüyorsan onu duyuyorsun. Instagram’ın tersi işte. Kelimeler efendi…

-Konuşmaya ilişkin Zerzan’cıyım ben. O, “insanlar konuşmadan önce binlerce yıl birlikte avlandılar, yaşadılar” diyordu ve “birbirleriyle anlaşmadan bunu yapamazlardı.” Yani birbirlerinin düşüncelerini okuduklarını iddia ediyordu. Bizim bugün ‘telepati’ dediğimiz şey gibi işte. Sonra ne zamanki toprakların etrafına çitler çekmeye başladılar, düşüncelerine de çitler çektiler ki toprakları çalacakları anlaşılmasın. Bu sefer anlaşmak için konuşmak zorundaydılar yani yalan söylemek için başladı konuşma.-

-‘Kapıdan girer girmez ben senden hoşlandım denir ya bazen iki sevişme arası, öncesi, sonrası ve belki sevgili olduktan yedi yıl sonra, işte bu binlerce yıl önceki yeteneğimizden kalmış bir şey diyorum ben de ya da yalan söylüyordur bunu söyleyen ama demiştim ya zaten yalan söylemek içindir konuşmak.’-

Çok zayıfım fotoğrafta. Dedim ya oldukça parasızdık. Bunun da olumlu yanları var. Soyulma tehliken yok, ne yesem ki bugün diye düşünmüyorsun ve kilo aldım derdi yok. Say say bitmez az paranın yararları ama kentte olmayacaksan. Kent zenginlerin yeri. Bir sürü iktidarı üst üste ve bitişik yan yana koyuyorlar, kent oluyor. Çocuklar için değil kent. Yaşlılar için değil. Kadınlar için hiç değil.

Harika bir şelale vardı yakında, girişi paralı, oldukça pahalı, galiba, ne biliyim belki bize her şey pahalı geliyordu ama Don Jose başka bir giriş yerini göstermişti. Oradan girip yüzüyorduk. Dönerken avokado topluyorduk. Henüz mafyanın eline düşmemişti. Ortadan ikiye kesip, uyarına gelirse limon sıkıp, lav seyrediyorduk.

Kosta Rika’da küçük tahta bir evin üstündeki küçük bir odasında lavlar geceyi yiyordu ve biz az yiyip, fazla konuşmadan yaşıyorduk işte.

Ve çok yalan söylememize gerek yoktu zaten…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...