YAZARLAR

Büşra Sanay: Ensesti dinlerken mutlu çocukluğumdan utandım

"Kardeşini Doğurmak" kitabının yazarı, CNN Türk spikeri Büşra Sanay’a göre Türkiye’de ensest belli bir bölgeyle, sınıfsal konumla, eğitim durumuyla, kültürel yapıyla sınırlandırılamaz. İstanbul’dan Ege’ye, Karadeniz’den Güneydoğu’ya, “insanın olduğu her yerde” ensest olduğunu söyleyen Sanay uyarıyor: “Babasıdır, annesidir, ağabeyidir, dayısıdır yapmaz demeyin!”

“Sıcak yuvanın” perdesini aralayıp “mahrem alana” bakınca; sehpaları, kitaplıkları, çalışma masalarını süsleyen pek çok ‘mutlu aile” fotoğrafının aslında hakikatin örtüsü olabileceği kuşkusuna kapılmak…

Geçtiğimiz yıl yayınlanan ve herkesin birbirinin kulağına fısıldayarak bahsettiği ama belli ki çok etki yaratan Kardeşini Doğurmak isimli kitabına başladığından, ensest mağdurlarıyla derinlemesine mülakatlar yaptığından beri etrafa bu kuşkuyla bakan isimlerden biri Büşra Sanay. Lafı uzatmayalım ve büyük bir cesaretle, hakiki bir özveriyle ailenin karanlık yüzüne ışık tutmaya çalışan Sanay’a kulak kesilelim.

Türkiye’de ensest üzerine bilinen en kapsamlı tek çalışmanın yürütücülerinden Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Alanur Çavlin, yaptığımız söyleşide ensest üzerine çok az çalışılmasının sebeplerinden biri olarak şunu sunmuştu: “Ensest öyle bir konu ki, buna çalıştığınızda üzerinize yapışmasından korkarsınız. O yüzden araştırmacılar genelde ‘böyle konulara bulaşmama’, daha ‘makbul’ konuları çalışma eğiliminde oluyor.” Sizi bu konu üzerine çalışıp araştırma yapmaya iten ne oldu?

Medyada çoğunlukla kadınlara veya çocuklara aile dışından yapılan cinsel saldırıların haberlerini görürüz. Ama aile içindeki cinsel istismara, enseste, tecavüze dair neredeyse hiçbir haberle karşılaşmayız. Pek çok olayı da artık sosyal medya olduğu için bilebiliyoruz. Görüştüğüm polis veya hukukçu arkadaşlar aile içinde yaşanan bu türden şiddet olaylarına ilişkin konuşurlar ama dediğim gibi nedense bunları haberlerde, ajanslarda pek görmeyiz. Türkiye’de aile içi cinsel istismarı yazmak, haberleştirmek pek tercih edilmez. Bu eskiden de böyleydi, şimdi de böyle.

Büşra Sanay (Fotoğraflar: Dilara Özçelik)

Peki sizi bu “tercihe” iten ne oldu?

2015 yılında, CNN Türk’teki programıma Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı (TKDF) Canan Güllü konuk olmuştu. O sırada bana istismara uğrayan bir çocuğu anlattı. Bir çocuğun, babası tarafından hamile bırakıldığını, doğumun da gerçekleştiğini söylemişti Canan Güllü. Daha sonra “bu konu hakkında bir ara konuşalım” demişti. O dönem kadın cinayetlerini çok konuşuyorduk ama ensest yine tartışmaların dışındaydı. Neticede neredeyse yirmi yıldır ensest sorunu üzerine çalışan Canan hanımla bu konuyu konuştum. Ensestin ne olduğunu, yaygınlığını, eğitim seviyesiyle ilgili olup olmadığını, bu suça ilişkin ceza oranlarını, doğuda mı batıda mı daha yaygın olduğunu sordum. Zira onların bir “Ensest Atlası” çalışması olduğunu da biliyordum. Canan hanımla yaptığım o röportaj CNN Türk’ün web sitesinde 2015 yılının en çok okunan 11. haberi oldu. Halihazırda bu şiddeti yaşayanlar, neler yapabileceklerini öğrenmek için çeşitli yollar araştırıyor olabilir. Keza çocuk istismarcıları da o röportajı, bir fantezi bulabilir miyim diye düşünüp okumuş olabilir. “Böyle şeyler de mi varmış yaa” deyip o röportajı tıklayanlar da vardır. Ama neticede bu bir yaraydı ve o röportaja duyulan ilgi de bunun boyutlarının göstergelerinden biriydi bence.

Canan Güllü’ye sorduğunuz sorulardan birini biz de size soralım. Ensestin coğrafi, ekonomik, kültürel vs, etmenlere bağlı olarak daha yaygın olduğu bir bölge var mı mesela?

Ensest, insanın bulunduğu her yerde yaşanabilir. Bunun eğitim oranıyla, sınıfsal konumla, bölgeyle bir ilgisi yok. Dağ başında, üç haneli mezrada söz konusu olmayabilir ama batıya gelirsin, eğitim düzeyi yüksek, sınıfsal olarak üstlerde bir hanede ensest yaşanıyor olabilir. Bu mesele lokasyonla da değil, başka bir şeyle alakalı.

BU BİR HASTALIK DEĞİL

Neyle mesela?

Bende bunun yanıtı yok. Kardeşini Doğurmak kitabında uzmanlara, psikologlara, sosyologlara, hekimlere bunu sordum. Kimine göre kır-kent ayrımından söz edilebilir. Çünkü kenar mahallelerde veya ücra bölgelerde ensestin daha rahat gizlenebileceği düşünülüyor. Fakat sırf duyduklarımız, bildiklerimiz bile meselenin belli bir bölgeye, sınıfsal konuma, ekonomik, sosyal, kültürel yapıya indirgenemeyeceğini gösteriyor. Kızını istismar eden medya patronu, oyuncu, öğretmen, hacı-hoca… Her kesimde olabiliyor. Medya patronunun parası ve eğitimi mi yoktu? Vardı. Peki niye böyle bir şey yaptı? Parası olmayan kendi çocuğunu mu istismar eder, hayır! Dolayısıyla dediğim gibi, bu olayın kökeni başka…

Psikolojik olarak mı?

Bu bir hastalık değil. Ayrıca buna hastalık dediğiniz anda, meşrulaştırır ve suçluların hapse girmesinin önünü tıkarsınız.

ÇOCUĞUN DOĞURDUĞU BEBEK, BABASINDANDI

Yargının ensest saldırıya ilişkin ciddi yaptırımları, caydırıcı cezalandırmaları var mı?

Bir vak’ada bebek yüzde 99.9 çocuğun babasındandı. Yani çocuk babasından hamile kalıp doğurmuş. Fakat bu çocuk babasının tecavüzü esnasında bağırmadığı için adam ceza almadı! Kız yaklaşık yirmi kişinin tecavüzüne uğramıştı ama bebek babasındandı.

Bu tür olaylar yargıya nasıl taşınıyor?

Çocuklar genelde korktukları veya nereye gideceklerini bilmedikleri için susuyorlar. Fakat mesela çocuğun karnı ağrıyor, annesi hastaneye götürüyor. Doktor muayene edince veya ultrason çekince, çocuğun karnında bebek olduğunu öğreniyor. Bu tür olaylar genelde karın ağrısı şikâyetiyle hastaneye gidince ortaya çıkıyor yani. Fakat çocuğunun istismar edildiğini gören ama sessiz kalan anneler de var. “Babandır, idare et, başka kadına giderse yuvamız dağılır” diyen anneler mesela. “Ağabeyindir, gençtir, ihtiyaçları var, idare et” diyen anneler… Bilip susan anneler var.

Kardeşini Doğurmak yayınlandıktan sonra ensest mağdurlarından size mesajlar geldi mi?

Kitap çıkalı tam bir yıl oldu. Bir yıldır hemen her gün, ortalama on mesaj alıyorum! Hâlâ! Yardım etmeye çalıştıklarım oldu. Avukat, psikolog arkadaşlarıma, TKDF’ye yönlendirdiklerim oluyor. Ben ensest üzerine çalıştım ama bu meselenin uzmanı değilim. Ben ancak onları gidebilecekleri doğru yerler konusunda yönlendirebilirim. Pek bir şey yapamasam da irtibata geçiyorum, dinliyorum. Ama çok acı; her yerde var ensest! “Eğer baba yapmışsa, o muhakkak üvey babadır” deniyor. Yok öyle bir şey! Sayısız adli tıp raporu var.

'BABAM ÖLÜNCE KURTULDUM'

Size daha ziyade eskiden istismara maruz kalanlar mı yazıyor yoksa halihazırda bu saldırıyı yaşayanlar mı?

Seninle buluşmadan hemen önce bir mesaj geldi mesela. “Üç yaşımdan beri bunu yaşıyordum ve babam öldüğünde 21 yaşındaydım. O zaman kurtuldum. Tecavüzün uğramadığım şekli kalmamıştı abla” diye yazmış. Her gün böyle mesajlar alıyorum ben. Bu insanlar nasıl kurtulacak? Kurtulduktan sonra nasıl iyileşecek? Çok zor ve çok var.

Kitabı hazırlarken ensest mağdurlarına nasıl ulaştınız?

Bu çok zordu. Bu çalışmayı yaptığımı bilenler, ensest mağduru tanıdıklarına ulaştırdılar beni. Kitaba koyup da, bana konuşan kişinin isteği üzerine çıkarmak zorunda olduğum röportajlar da oldu. Görüştüklerimin hiçbirinin isimlerini yazmadım. Hatta isim-soyisimlerinin baş harflerini bile değiştirdim. Bir tek memleketlerini değiştirmedim.

Neden?

Çünkü insanların, ensestin nerelerde olduğunu bilmesini istiyorum.

İŞİNİ KAYBETMEKTEN KORKTUĞU İÇİN ENSESTİ ANLATMAKTAN KORKAN DOKTORLAR OLDU

Neden?

Bu çalışmayı yaptığım sırada sürekli “Doğu’da bu olaylardan çok var, oraya git çalış” gibi mesajlar alıyordum. Niye Doğu’da çok olsun! Neden Batı’da olmaz? Batı’da insan yaşamıyor mu? Doğu’dakiler eğitim olanaklarından daha az faydalanıyor diye ensestin orada daha yaygın olduğu mu düşünülüyor? Yoksa fakir olduklarından dolayı mı böyle düşünülüyor? Böyle bir şey yok! Türkiye’nin her yerinde ensest var. Karadeniz’e gittim, doğusu-batısı, yıkılıyor! Ege hakeza! İstanbul’da ensest almış başına gidiyor. Güneydoğu hakeza! Her yerde var bu. Neden sadece bir bölgenin üzerine yıkılmaya çalışılıyor? “Bize haftada en az üç ensest vak’ası geliyor” diyen sosyal hizmet uzmanları var. Avukatlar, barolar, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar, kadın doğumcular neler neler biliyor! Bana röportaj vermekten çok korkan doktorlar oldu. Çünkü devlet memuruydular ve ensesti anlattıkları için işlerinden olabileceklerini düşündüler. Karadeniz’deki bir kadın doğumcu öyle bir vak’a anlatmıştı ki! “İsminizi, çalıştığınız hastaneyi yazmayacağım. Ne olur şu ses kayıt cihazını açmama izin verin, çünkü siz hekimsiniz ve başımıza bir şey geldiğinde ilk güvendiğimiz sizlersiniz” demiştim. Maalesef kabul etmedi.

Yani kamu görevlisi, aile içinde işlenen bir suçu anlattığı için görevinden atılma korkusu mu yaşıyor?

Ben de bunu sordum. Vak’alar gelince zaten ilgili birimlere bildirdiklerini söylüyorlardı. Oysa ben zaten bu vak’alar onların bildirdikleri birimlere gitmeden engellenebilsin diye çalışıyordum. Bana anlatabilirlerdi. Aile içindeki bu şiddeti kimse konuşmuyor. Sır olarak gömülüyor bu. Bu şiddeti ortaya çıkaran çocuklar ya çok güçlü veya annelerinden dolayı şanslı oluyorlar. Ya da hamile kalıp karın ağrısı şikâyetiyle hastaneye gittiklerinde anlaşılıyor. İzmir-Menderes’te olduğu gibi kimi çocuklar da bu suçu kendi elleriyle cezalandırmaya çalışıyorlar.

Ne olmuştu İzmir-Menderes’te?

Mustang filmine de konu olan dosya. Üç çocuğunu istismar ediyor bir baba. Kız, kendisine yaklaşan babasına “tamam, birazdan geleceğim” diyor. Babasının kendisine yaklaşacağını bildiği için bir yere kesici alet saklıyor. Adam ölmüyor ama… Çocuklarına balonla tecavüz eden adamlar var.

Her gün benzer onlarca mesaj almak, bunca korkunç hikâyeyi öğrenmek büyük bir güç gerektiriyor. Siz bununla nasıl baş edebiliyorsunuz?

Hayata karşı hevesim kaçmış gibi. Gülerken gülmenin anlamsız, hayata dair plan yapmanın gereksiz olduğunu hissediyorum. Çünkü ortada çözülmesi gereken çok büyük bir sorun var. O sorun orada yaşanmaya devam ederken, “kitabımı yazdım, konu benim için bitti” diyemem, diyemiyorum.

ENSESTİ YAZMAK İÇİN YAŞAMIŞ OLMAK DEĞİL, VİCDANLI OLMAK GEREKİYOR

Kitabı yazma sürecinde neler yaşadınız?

Ben de kâbuslar gördüm; geceler boyunca beni de adamlar kovaladı, kan-ter içinde uyandım. Bu süreçte gördüğüm en korkunç kâbuslardan biri de, beni kovalayan kişilerden birinin babam olmasıydı. Bunun kâbusuyla bile baş etmek güçken, gerçek hayatta babasından bu şiddeti gören çocuklar var.

Çocukken böyle bir şey yaşadınız mı?

Bu soruyu çok sordular. Ama ben yaşamadım. Ensesti yazmak için yaşamış olmak gerekmiyor. Bu meseleye çalışmak için insan olmak, vicdan sahibi olmak yeterli. Akademisyen değilim, dolayısıyla bu kitap akademik bir çalışma değil. Terimler yok. O yüzden bu kitabın adı Kardeşini Doğurmak. Çünkü ben, herkes gibi anlatmaya çalıştım.

SİYASETÇİLER NEDEN ENSESTİ KONUŞMAZ?

Aileniz böyle bir çalışma yapmanızı nasıl karşıladı?

Annem ilk başta tedirgin oldu, ortaya çıkacak pislikten dolayı başıma bir şey gelmesinden korktu. Fakat sonraki süreçte en büyük destekçilerimden biri de o oldu. Babam zaten destekliyordu.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, kitabınız yayınlandıktan sonra sizinle irtibata geçti mi?

Kitabı tüm bakanlara, Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na, tüm muhalefet partilerinin liderlerine yolladım. Kimse özel olarak beni aramadı. Kimse aramasa bile en azından Aile Bakanlığı’ndan aranmayı beklerdim. Olayın uzmanı değilim ama “sen biraz gözlem yapmışsın, biz de bu konuda şu çalışmayı yapıyoruz, bize söyleyeceğin bir şey var mı, belki bu çocukları kurtarırız” demelerini dilerdim. Siyaset cephesinde enseste ilişkin bir çalışma varsa bile, perde arkasından yürüyordur ve biz bilmiyoruz. Bizim bildiğimiz siyasi çalışmalar, genelde kadın cinayetleriyle ilgili. Siyasetçilerin neden ensesti konuşmadıklarını bilmiyorum ama bu konunun siyaset üstü bir sorun olduğunu herkesin bildiğini biliyorum.

'AT ŞU KİTABI ÇÖPE' DİYENLER OLMUŞ

İrfan Aktan ve Büşra Sanay

Bazı kitapçıların, kitabınızı ön kapağını gizleyerek, ters çevirerek raflara koyduğu doğru mu?

Bazı insanlar da kitabın kapağını ciltletip kitabevinden o şekilde çıkıyor. Çok sayıda insandan, “kitabınızı okurken kapağı gören otobüs, metrobüs, tren vs, yolcusundan şöyle tepkiler gördüm” diye mesajlar aldım. “Bunlar yalan, at şu kitabı çöpe” diyenler olmuş. Fakat kitap 15'inci baskıya gidiyor. Yine bu kitaptan etkilenerek ensest üzerine tez yazmaya giriştiğini söyleyen çok sayıda hukuk, psikoloji, sosyoloji, sosyal hizmet bölümü öğrencisi var. Bazı üniversitelerde hocalar, sınavlarında bu kitaptan soru soruyorlar artık. Bunlar büyük şeyler. Kaç gece bilgisayarı kapatıp “kimse bu vahşeti okumayacak, bilmeyecek” diyerek ağladığımı hatırlıyorum. Oysa hiç öyle olmadı. Sanki herkes böylesi bir çalışmayı bekliyormuş gibi oldu.

Görüştüğünüz mağdurlar içinde sizi en çok etkileyen hangisiydi?

Hepsi aynı ağırlıkta aslında. Mağdurlarla göz göze gelmekten, onlara “bunu nasıl yaşadın” diye sormaktan utanıyordum. Ensesti dinlerken mutlu geçen çocukluğumdan utandım.

Türkiye’de, çeşitli şekillerde mağdur edilen insanların bir araya gelerek oluşturduğu sayısız yapı, örgüt, dernek, inisiyatif, vs, var. Ensest mağdurlarının bir araya gelmeye çalıştığı veya bir araya getirilmeye çalışıldığı bir yapı var mı?

Böyle bir oluşum olsaydı herhalde bir şekilde haberlerini alırdık. Ensest mağdurları genelde yaşadıklarından dolayı utanıyor. Bazısı suçu kendinde bulmaya bile yönelebiliyor. Ensest zaten çok ortaya çıkmıyor. Ama ortaya çıktığında da mağdur ya polise veya avukata gidiyor ve başlarından geçeni onlara anlatmanın ötesine geçemiyorlar. Çünkü artık devreye doktorlar, avukatlar, polis, mahkemeler vs, giriyor ve mağdurlar arkada kalıyor. Bazı insanlar yaşları ilerledikçe, yakınlarındaki bir arkadaşına anlatabiliyor sadece. Ama ensest mağdurlarının bir araya gelmeye çalıştığı bir oluşum yok maalesef.

ENSESTİN ORTAYA ÇIKMASI İÇİN İLLA ÇOCUKLARIN HAMİLE KALMASI MI GEREKİYOR?

Palu ailesi tutuklanmadan önce, TV programı devam ederken yayına bağlanan çok sayıda insan, ailenin kayıp kız çocuğunu “acınacak halde” gördüklerine dair tanıklıklarını aktarıyordu. Çocuğa yemek veren de, üzülen de olmuş. Ama polis dâhil kimse cinsel saldırıya da maruz kaldığı söylenen bu çocuğu ailenin elinden kurtarmaya yönelmemiş…

Gözlemlediğim kadarıyla ensest vak’alarında olay olup bittikten sonra harekete geçiliyor. Fakat bizatihi ensestin önüne geçilmesi için yapılan bir çalışma yok. Müfredata bu konu detaylı bir şekilde konulabilir. Trafikte karşıdan karşıya geçmeyi üç sayfada anlatıyorsan, tek sayfaya indirebilir, diğer iki sayfayı da buna ayırabilirsiniz. Karşıdan karşıya geçerken ölmemek için dikkat etmek gerektiğini öğretiyorsan, bedenini korumayı da öğretmelisin. Çünkü ensest de bir çocuk için ölüm demek. Ruhunun öldürülmesi demek. Bir vak’ada çocuk annesine “babamı seviyor musun” diye sorunca anne “evet” diyor ama çocuğuna bunu niye sorduğunu sormuyor. Oysa bu bir şifre soruymuş. Meğer o çocuk babasının tecavüzüne uğruyormuş ve annesi üzülmesin diye sesini çıkarmıyormuş. Anne, öğretmen çok hayati önemde. Müfredata koymasanız bile, ayda, hatta dönemde bir saat bile anlatsanız, belki sınıftaki ensest mağduru çocuk gelip size hemen anlatmaz. Ama bir süre sonra öğretmenin kapısını çalacaktır. Bir öğretmen, öğrencilerinden birinin derslerde çok iyi olduğunu ama zamanla hep gerilere gittiğini, kendisinden kaçmaya başladığını anlatıyor. Öğretmen bunu fark ediyor ve çocuğun güvenini kazanıyor. Bunun üzerine de çocuk başından geçenleri anlatmaya başlıyor… Ensest yaşandıktan sonra da mücadele çok önemli ama o noktaya gelmeden, süreklileşmeden de yapılabilecek çok şey var. Ensestin ortaya çıkması için çocukların illa babalarından, ağabeylerinden, amcalarından vs, hamile kalmaları mı gerekiyor!

Erkek çocuklarına yönelik istismarın gizlenmesi bu açıdan daha kolay…

Tabii, ayrıca erkek çocuklar da maruz kaldıkları istismarı anlatmaya çok yönelmiyorlar. Sosyal baskının, mahalle baskısının da bunda etkisi var…

Bu söyleşiyi okuyan bir ensest mağduru ne yapabilir?

Öncelikle istismara uğrayan kişi, bu yaşadıklarından dolayı utanmamalı. Çünkü utanılacak şey yapan o değil, istismarcısı. Eğer bu söyleşiyi okuyanlar arasında istismar mağduru varsa, avukata veya polise gitmekten çekinmemeli. Çocuk İzlem Merkezi’ne gidebilirler. Oraya avukat, psikolog geliyor. Adli Tıpçı var. Tek bir çatı altında ifadesi alınabiliyor, bakımı yapılabiliyor vs.

Peki ya çocuk “polise söylersem onlar da babamı vs, arar ve beni ona teslim eder” diye korkuyorsa?

Zaten bu korku yüzünden kimse gitmiyor polise. Fakat dava süresince çocuklar sığınma evlerinde tutuluyor. Elbette ailesine teslim edilen de olabiliyor. Türkiye’de minibüslerin üzerinde bile “kadın sığınmaevine gider” diye yazılıyorsa, insanların korkması boşuna değil. Pekâlâ ensest mağdurlarının nerelere, nasıl başvurabileceğine dair kamu spotları yapılabilir. Televizyonlar, radyolar bunu yayınlayabilir, billboardlar yapılabilir. İsterseniz, mağdurlara her şekilde ulaşırsınız.

Niye yapılmıyor bunlar?

Emin olun bu sorunun muhatabını bulsam ben de soracağım. Ben bugüne kadar bana ulaşan herkese yanıt vermeye, çare üretmeye çalıştım. Ama bundan sonraki kitap çalışmam ensestle ilgili olmayacak. Çünkü başka insanların da bu konuda çalışması gerekiyor. Öğrenciler tez, akademisyenler bilimsel makale yazsın ve bunlar raflarda kalmasın.

Bu süreçte herhangi bir psikolojik destek aldınız mı?

Hayır, kendimi Burgazada’ya kapattım. Boğuluyorsun çünkü. Biliyorum saçma ama gülen insanları görünce bile “ne gereği var” diyordum. Kâbuslar, istifralar, karanlıkta oturmalar, kimseyle yan yana gelmek istememeler, otobüse binince, bir istismarcının eli değmiştir diye demirden tutmak istemeyişim, onlardan biri oturmuştur diye koltuğa oturmayışım… Beni çok değiştirdi bu süreç, zorladı ama hiçbir şey bilmemekten daha iyidir bu.

‘TONTON’ DEDELERİN BİLE NELER YAPTIĞINI ÖĞRENİNCE…

Bütün bu sürecin sonunda Türkiye’deki aile yapısına dair ulaştığınız sonuç ne?

Çok karmaşık. Hiçbir fotoğraf gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Çok ‘tonton’ dedelerin bile neler yaptığını öğrenince maskenin varlığını daha iyi anlıyorsun. Elbette evladına sahip çıkan da, ona sadece para verip başından savan ve yaşadıklarını dinlemeyen de var… Finlandiya’da ensest mağdurları “bu benim suçum değil” diyerek ekrana çıkıp başından geçenleri anlatabiliyor. Amerika’da, İnternet henüz çok gelişmemişken, bakkallar, benzinlikler şöyle ilanlar asıyormuş: “Şu sokakta, şu numarada, çocuğa yönelik cinsel istismardan hapis yatan bir adam yaşıyor.” Bizde bunu yapsanız adamı linç ederler ama başkaca caydırıcı tedbirler geliştirilebilir.

Kendi çocuğunu, torununu, yeğenini istismar eden kişiler, aynı saldırganlığı aile dışındaki çocuklara karşı da gösteriyor mu? Gözlemleriniz bununla ilgili neler anlatıyor?

Hatırlarsanız bir çocuk arkadaşının evinde, arkadaşının dedesi tarafından istismar ediliyor. Bunu ailesine anlatıyor. Olay yargıya taşındı ve o çocuk mahkeme sırasında, kendisini taciz eden adamla karşılaştığı için kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Bu adamın aynı şeyi torununa yapmadığını nereden bilebiliriz? İstismarcılar, çocukların anneleriyle ilişkisini de çok iyi gözlemliyor. Eğer anneyle ilişkisi iyiyse çocuğun, ona anlatabilir. Öte yandan anneler de güçsüz. Boşansa, çocuğunu alıp götürse, nasıl bakacak? Bu ülkede kadınların ekonomik anlamda güçlendirilmesi o yüzden de gerekiyor… Neticede ensest için “babasıdır, anasıdır, ağabeyidir yapmaz” demeyin. Şüphe edin!

Yargılanıp hapse giren istismarcılar, dışarı çıktıklarında çocuklar açısından tekrar tehdit kaynağı olmasın diye tedbir alınıyor mu?

Genelde istismarcı hapse girdiğinde, eğer babaysa, anne çocuklarını alıp memleket değiştiriyor ve izini kaybettirmeye çalışıyor. Yani devlet mekanizmasının işleyip işlemeyeceğine bakmaksızın insanlar tedbir almaya çalışıyor. Sonuçta devlet koruması altındaki kadınların bile öldürüldüğü bir ülkeden söz ediyoruz.


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.