YAZARLAR

Bağdat’ta şeytanla dans

Irak’ın en büyük dini mercii Ayetullah Sistani göstericileri destekleyip yasama, yürütme ve yargı erkini halkın taleplerine cevap vermeye çağırmıştı. Partiler üstü yaklaşımıyla müstesna bir yerde duran Sistani, bu çağrıyla müstakbel hükümetin niteliğine dair bir talebi de seslendiriyor. Kuşatılmış Irak siyaseti buna yanıt verebilecek mi, bilmiyoruz. Sorunlar çok acil ve kritik. Yanıt bulunmazsa Irak bir sonraki seçimi dahi göremeyebilir.

Irak’ta hükümet kurmak ya da iktidar olmak!

Bunun nasıl olabildiğine dair çizilecek bir portre, aynı zamanda dış müdahalelerin ülkeleri nasıl yönetilemez hale soktuğunun resmidir.

Bölgede çarpıcı örnek olarak mezhep-din tabanlı sistemle kafeslenmiş bir Lübnan vardı. Dış müdahaleye bağımlı ve dehşet dengesi üzerinde duran bir sistem: Bir tarafta mali yardımlarla müdahale kanalları açan ABD, diğer tarafta eski sömürgeci olarak eli uzun olan Fransa, öte tarafta başta Batıcı Sünniler olmak üzere finanse ettiği siyasal bloklarla kendi rengini katan Suudi Arabistan ve doğal müttefik sayılan bu üç blokun birlikte cephe aldığı Hizbullah üzerinden İran.

‘Yönetilemezler’ liginde Lübnan’a 2003’ten beri Irak da eşlik ediyor. Irak siyasetinin iki gölge oyuncusu ABD ve İran. Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar da ikincil aktörler olarak Irak siyasetini etkileme kapasitesine sahip.

***

Irak, 2003’teki Amerikan müdahalesiyle bütün kurumlarıyla çökertilmesinden bu yana bir daha hakkıyla devlet olamadı. Her seçim döneminde siyaset kördüğüm. 12 Mayıs’taki seçimlerle oluşan tablo da aynı.

Şii lider Mukteda Sadr’a bağlı Sadr Hareketi’nin Irak Komünist Partisi, milliyetçi, liberal ve reformcu kesimlerle kurduğu Sairun Koalisyonu 54, IŞİD’e karşı kurulan Haşd el Şaabi’nin komutanlarından Hadi el Amiri’nin Fetih Koalisyonu 48, Başbakan Haydar el İbadi’nin koalisyonu Nasr 42, eski Başbakan Nuri el Maliki’nin Kanun Devleti 25, eski Başbakan İyad Allavi’nin listesi Vataniye 21, Ammar el Hekim’in ittifakı Hikmet 19 koltuk kazanmıştı. Yedi Kürt partisi toplam 60, farklı Sünni listeler 35 civarında vekil çıkarmıştı. Yeniden sayım işlemlerinin tamamlanıp 19 Ağustos’ta sonuçların yüksek mahkemece onaylanmasının ardından hükümeti kurmak için 90 günlük yasal süre başladı. Pazarlık arenası ise ilk sonuçlardan beri arı kovanı gibi.

***

Olası senaryo artık “Şiiler ile Sünniler anlaşırsa” diye başlamıyor. Ne Şiiler ne de Sünniler bir bütün. Asıl güç kavgası mezhepler arasında değil mezhepler içinde. En basitinden mezhep-etnik esaslı güç dağılımı sayesinde meclis koltuğunu alacak olan Sünni gruplar kimin aday olacağı konusunda anlaşamıyor. Bu bölünmüşlük sıra cumhurbaşkanlığına geldiğinde Kürtler için de geçerli. Kürtler bağımsızlık referandumunu izleyen hazin gelişmelerden sonra Bağdat’ta da masaya tek listeyle oturamıyor. Artık denklemdeki Kürtler 2+1 değil 7 parça. Kürt partilerin Bağdat’taki gruplara mesafeleri de farklı. En az rezervle karşılanan grup Sadr. Kürtlerin en çok uzak durduğu grup ise Kanun Devleti. Kürt partiler genel olarak tartışmalı bölgelerin statüsüyle ilgili 140’ıncı maddenin tatbiki, Kerkük Valiliği'nin Kürtlerde kalması, Peşmerge’nin Kerkük’e dönmesi ve petrol sahalarının işletilmesi konusunda gerçek ortaklık şartı arıyor.

***

Olası koalisyona öncülük edecek Şii gruplar arasında iki eksen öne çıkıyor: Bir tarafta İbadi, Hekim ve Sadr yer alıyor, diğer tarafta Maliki ve Amiri. Safları ayrıştırmak çok kolay olmasa da ikincisi daha çok ‘İran ekseni’ olarak anılıyor.

Geçmişte herkesi içine alan koalisyonlar tercih edildi. Bu kez bazı gruplar muhalefette kalabilir.

Hükümeti kurma görevini üstlenmesi beklenen Sairun’un mesafeli olduğu gruplar Fetih ve Kanun Devleti idi. Ne hikmetse ilk ittifak haziranda Sairun ile Fetih arasında gerçekleşti. Bu ittifaka diğer Şii blokların da girdiği söylendi. Sonra ibre değişti. Uzun metrajlı görüşmelerden sonra 19 Ağustos’ta Bağdat’ta Babylon Otel'de buluşan Sairun, Hikmet, Nasr ve Vataniye temsilcileri “Koalisyona hazırız. Diğer partilere de açığız” dedi. Rakip tarafta Kanun Devleti ile Fetih de bazı Kürt ve Sünni gruplarla koalisyon kurabileceğini kaydetti.

3 Eylül’de yeni meclis toplandığında son kartlar çekilmiş olacak ve kim nerede duruyor biraz daha netleşecek.

***

Koalisyona kimlerin katılacağı kadar başbakan olarak kimin öne sürüleceği de önemli. İç ve dış dengeler hâlâ İbadi’den yana. Yanı sıra Ulusal Güvenlik Danışmanı Falih Feyyad, İbadi’nin partisi Davet’ten Tarık Necm, Hadi el Amiri ve Irak İslam Yüksek Konseyi’nden Adil Abdulmehdi’nin de adı geçiyor.

Sadr’ın müstakbel başbakan ve bakan adayları için öne sürdüğü 40 şart vardı. Buna göre başbakanın çifte vatandaş olmaması; partilerden bağımsız, vatansever, ulusal çapta kabul görmüş olması; ulusal egemenliği çiğneyen dış baskılara boyun eğmemesi; parti, mezhep ve etnik esaslara göre çalışmaması; birden fazla dil bilmesi ve gelecek seçimlere aday olmayacağını kabul etmesi gerekiyor. İngiliz pasaportu taşıyan İbadi ilk maddede eleniyor. Sürgün geçmişi olan yeni siyasi profilde çifte vatandaşlık yaygın. İngiliz vatandaşı Dışişleri Bakanı İbrahim el Caferi ve Katar vatandaşı Meclis Başkanı Salim el Cuburi gibi çok isim var.

Kendisi için koltuk aramayan Sadr’ın şartlarında ne kadar sabit kalacağı meçhul. Halihazırda İbadi’nin grubuna el verdiği için Sairun içinde kaşlar çatılmış durumda. 329 koltuklu mecliste 165 oyu bulma zorunluluğu herhangi bir bloka ‘Hayır’ deme şansı bırakmıyor.

***

Gölge oyununa gelirsek; “Ne İran ne ABD” çıkışıyla seçmeni arkasına almış olan Sairun, Tahran ve Washington’ın tercihi değil.

ABD, seçimi üçüncü sırada tamamlayan İbadi’yi yeniden koltukta görmek istiyor. Suudilerin tercihi de ABD’den farksız. İkisinin de hedefi İran nüfuzunu kesecek ve Trump yönetiminin yaptırım stratejisine ayak uyduracak bir koalisyonun bulunması.

İran’ı mutlu edecek seçenek ise Fetih ve Hukuk Devleti’nin baskın çıkacağı bir formül olurdu. İranlılar herhangi bir kişi ya da parti için bastırmadıklarını, istikrarı sağlayacak geniş katılımlı bir koalisyondan yana olduklarını söylüyor. ABD de İran da Kürtleri kendi koalisyon seçeneğine itiyor.

İran’ın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile ABD’nin IŞİD’le mücadele koordinatörü Brett McGurk aynı zamanda Irak’ta perde arkasında çalışıyor.

Nasıl bir çeşninin ortaya çıkacağı üç merkezden gelen sinyallere bağlı: Bağdat, Necef ve Erbil. McGurk Erbil-Bağdat hattında dolaşırken Kasım Süleymani bu iki kente ilaveten Şii liderlerin nihai kararlarını tayin eden Necef havzasına da nüfuz edebiliyor.

Irak’ı yönetmeye talip olanlar sadece mezhebi yakınlık değil ekonomik ilişkiler yüzünden İran’a gözardı edemiyor. Aynı şekilde ABD’yi karşılarına alacak güçte de değiller. İçerde güvenlik kurumlarının yeniden organizasyonu ve IŞİD’le mücadele dahil birçok konuda Amerikalılara bel bağlamış durumdalar. Uluslararası alandaki en önemli dayanakları da ABD.

Beri tarafta ABD, Irak’ta bir hükümet kurabilmek için İran’ın etki gücüne şapka çıkarmak zorunda.

Irak’ı kendi iç güvenliğinin uzantısı olarak gören İran da ABD’yi gözardı edemiyor. Ayrıca İran, Amerikan-Suud eksenini bertaraf etme adına daha fazla nüfuz kullandığında Şii-Sünni fark etmeksizin Iraklılardaki Pers alerjisini tetiklediğini görüyor. Yani her iki dış güç için de nüfuz kullanmanın bir sınırı var. 2005’ten bu yana Bağdat’ta iktidar iki gücün zımnî mutabakatı sayesinde oluştu. Trump, İran’ın Ortadoğu’daki kollarını kesmeyi birincil öncelik haline getirdiğinden bu kez Bağdat’taki köşe kapmacanın sonucunu kestirmek kolay değil. Bir kere İran’a karşı yaptırımlar pazarlıkları peşinen rehin aldı. İbadi yaptırımlara uyacağını ilan edince rakiplerinin ötesinde olası ortağı Hikmet, hatta kendi partisi Davet’ten kırmızı kart gördü. Belki çıkmaz sokağı görünceye dek taraflar ellerindeki kartların gücünü test edecek. Bakalım iki çekim gücü arasında bocalayan sarkaç nerede sabitlenecek.

***

Irak’ın en büyük dini mercii Ayetullah Sistani göstericileri destekleyip yasama, yürütme ve yargı erkini halkın taleplerine cevap vermeye çağırmıştı. Partiler üstü yaklaşımıyla müstesna bir yerde duran Sistani, bu çağrıyla müstakbel hükümetin niteliğine dair bir talebi de seslendiriyor. Kuşatılmış Irak siyaseti buna yanıt verebilecek mi, bilmiyoruz.

Sorunlar çok acil ve kritik. Yanıt bulunmazsa Irak bir sonraki seçimi dahi göremeyebilir. Kurulacak hükümetin en azından üç konuda taleplere karşılık verecek yapıda olması gerekiyor.

Birincisi saha hakimiyeti bitirilse de hücrelerini muhafaza eden IŞİD’in Sünni kesimlerde yeniden dirilmesini önleyecek kuşatıcı ve ulusal bir yaklaşım.

İkincisi Basralıları sokağa döken ama bütün Irak’ın hissiyatını yansıtan ekonomi ve yönetimdeki rezaletlere son verecek irade. Bu çerçevede bakanlıkların hırsızlık ve rant kapısı olmaktan çıkarılması, yok olan altyapıya yatırım yapılması, enerji ve su sorununa el atılması gerekiyor.

Üçüncüsü Kerkük dahil Kürtlerle zamana bırakılmış sorunların ivedilikle çözülmesi.

Maalesef 15 yıllık ömrü olan yeni statüko büyük bir hayalkırıklığı; yolsuz ve hırsız. Üstelik beceriksiz ve vasıfsız. Partiler parti olamadığı gibi kurumsal olarak devlet de bir türlü devlet olamadı.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.