YAZARLAR

Bir futbol ülkesi olarak Türkiye (!)

"Balkan Şampiyonası da nedir ki, bu kadar dertlenecek" diyenleriniz olacaktır. O zaman Linz maçı nedir diye sormazlar mı? Biri ne olursa olsun bir final, diğeri ise ön ön ön eleme maçı. Bu maçta Beşiktaş’ın ne kadar zorlandığının da konumuzla zerrece ilgisi yok. Bu ülke insanları çoktandır kendilerini başarıyla tasvir ediyor. Ama bu başarının da iki istisnası var. Futbol ve siyaset. Her ikisi de başarısız ama her ikisine de destek sonsuz.

Bundan yıllar yıllar önce dün, yani 25 Ağustos günü, Türkiye futbolu en önemli övünç kaynaklarından birine erişmişti. Tarih yaprakları 2000’i gösteriyordu. Yer Monako, stat ise 2. Louis’di. Futbol sahasının bir yarısında İspanyol devi Real Madrid diğer yarısında ise Galatasaray yer alıyordu. Neyse efendim konuyu çok uzatmayayım ama Günter Benkö son düdüğü çaldığında skor tabelasında 2-1’lik sonuç yazılı dururken kupa da kaptan Bülent Korkmaz ve Suat Kaya’nın ellerinde yükseliyordu.

Zaten o yükseliş de son oldu. Daha doğrusu dolar yükseldi, futbolcu ücretleri yükseldi, bonservis bedelleri yükseldi, muhtemeldir ki taraftar sayısı da yükseldi ama Türkiye takımlarının kaptanlarının herhangi birinin ellerinde başka bir uluslararası kupa yükselmedi. Buna karşın yükselen bir şey daha oldu. Futbola bitmek bilmeyen bir destek. Halbuki anlamamız gereken konu şu: Türkiye bir futbol ülkesi değil. Türkiye belki bir hentbol ülkesi, belki bir güreş ya da halter ülkesi, kesinlikle bir voleybol ülkesi ama bir futbol ülkesi değil. Lakin ikna olmuyoruz.

SOSYAL MEDYA İNFİALİ

Gelin şimdi iki örnekle memleketin durumundan bahsedelim. İlki tabii ki futboldan. Genel kanı üzerine bahsedilen ülkenin dört büyüğünden biri Beşiktaş. Geçen seneyi istediği şekilde bitiremeyen siyah-beyazlılar malumunuzdur sezonu erken açtı. Avrupa Ligi ön ön ön elemleri oynamak üzere ülke ülke dolaşıyorlar. Bu ülkelerden biri de Avusturya’ydı. Beşiktaş’ın LASK Linz takımı ile deplasmanda oynayacağı maç için günler hatta saatler geçiyor ama maçın yayınlanacağı herhangi bir kanal bulunamıyordu. Sosyal medyada infial (!) oldu. Efendim Beşiktaş’ın bu önemli maçı nasıl olurmuş da yayınlanmazmış diye. Beşiktaş’ın büyük taş altında ezilineceğinden tutun da Beşiktaş’ı hor görmeye kimsenin gücünün yetmeyeceğine kadar vardı iş. Zaten bu baskı (!) da öyle büyüdü ki, mücadelenin başlamasına iki saat kala, TRT bir anda maçın yayın haklarını satın aldığını açıkladı. Beşiktaş, resmi internet hesabından devlet kanalına bir teşekkür yazısı yazdı. Siyah beyazlılar bu Türkiye futbol tarihine önemli başarılardan birini yazdıran maçı 2-1 kaybetti ama Avrupa Ligi’nde yoluna deplasmanda atlan gol avantajıyla devam etti. Türkiye sporu çok önemli bir zafere (!) daha imza atmış oldu.

FİNAL DAHA DEĞERSİZ

Diğer tarafta ise voleybol var. Hani sınırlı sponsorluk ve sınırlı maddi güce rağmen, ülkeye getirdiği kupalarla Türkiye spor tarihinin en başarılı spor branşı olduğunu çoktan ispatlamış olan voleybol. Başta da dedim ya Türkiye kesinlikle bir voleybol ülkesidir. Keşke bunu kabul etsek de yarın sabah başka bir Türkiye’ye uyansak. Neyse parantezi çok uzatmayayım. Türkiye voleybolunun genç yıldızları da ablaları ve ağabeyleri gibi önemli başarılara imza atıyorlar.

Kızlarda ne seviyede olduğumuz konuyla çok alakalı olmayanların bile malumudur. Ama erkeklerde de hep başarısız addediliriz. Lakin oradaki gelişmeyi de yakında hepimiz fark edeceğiz. Bu fark edilişin sinyallerini de genç oyuncularımız Balkan Şampiyonası’nda vermişti. Sırbistan’ın yani bir voleybol ülkesinin topraklarında Türkiye, U-18 Balkan şampiyonluğuna finalde ev sahibini yenerek namağlup olarak ulaşmıştı. Bu başarı Ağustos’un başında geldi. Ama tabii ki hiçbir televizyon kanalının ilgisini çekmedi. Sosyal medyada da infial olmayınca maç yayınsız kalsa da bizim çocuklar kupasız kalmamıştı.

AMAN KİMSE GÖRMESİN

Erkeklerden sonra kızlar da yine Balkan Şampiyonası’nda finale çıktı. Bu yazı yazıldığı sırada henüz maç başlamamış olsa da zaten konumuzla bunun bir alakası yok. Merak edenler için rakip yine Sırbistan. Yine merak eden olursa diye yazmış olayım maçın yayınlandığı bir kanal yoktu.

"Balkan Şampiyonası da nedir ki, bu kadar dertlenecek" diyenleriniz olacaktır. O zaman Linz maçı nedir diye sormazlar mı? Biri ne olursa olsun bir final, diğeri ise ön ön ön eleme maçı. Bu maçta Beşiktaş’ın ne kadar zorlandığının da konumuzla zerrece ilgisi yok. Bu ülke insanları çoktandır kendilerini başarıyla tasvir ediyor. Ama bu başarının da iki istisnası var. Futbol ve siyaset. Her ikisi de başarısız ama her ikisine de destek sonsuz. Halbuki bu ülkenin desteklenmeye değer onlarca sporcusu ve spor branşı var. Onlara hâlâ destek olabiliriz. Ama önce kabul etmemiz lazım. Bu ülke bir futbol ülkesi değil. Bunu kabul edersek, başka bir spor için bir masanın etrafında konuşmaya başlayabiliriz. Yoksa bir masanın etrafında hakem konuşanları izlemeye devam edeceğiz.


Onur Salman Kimdir?

Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’