YAZARLAR

AKP'nin vizyonu: Kararname yasadan üstün, aile kadından değerli

AKP’nin hayalleri, toplumsal gerçekle örtüşmediği için habire Anayasa, yasa, yönetmelik, genelge hazırlayarak bunları sosyal mühendislik araçları olarak kullanıyor. Bekleyip görelim il mi yaman bey mi yaman?

Yeni normalimiz Resmi Gazete’den doğru sağanak yağışlı. Yeni normalimiz derken yumuşama-normalleşme göndermesi yapmıyorum. Demokratik ilkelerle sınırları belirlenmiş diyalog haline itirazım yok. 2023 genel seçimlerinden alınan yetkiyle 2024 yerel seçimlerini de atlattıktan sonra iktidarın izlemeyi önceden belirlediği yol haritasını yeni normalimiz olarak görüyorum. Hani şu “boynumuzun borcu” dedikleri, hatta vaktiyle “90 yıllık film arası” dedikleri ama başaramayıp 100. yıldan sonraya, günümüze kalan planlar…

Anayasa imkansız, yasa biraz zaman alıyor ama istenen değişiklikler Cumhurbaşkanı kararı olarak bir gecede yazılıp yayınlanma kolaylığıyla çıkıveren yönetmelik ve genelgelerle, kamu kurumlarının birbirleriyle ve GONGO’larla yaptığı protokoller sayesinde kaybedilen zamanı -giderayak- hızla telafi etme çabasında iktidar. Ülkenin sadece maddi ve mali kaynaklarını sömürmek yetmez gibi görünüyor olmalı ki kurumları, kuralları, usulleri, esasları ne kadar çok tahrip edebilirse o kadar kazançlı görüyor olmalı kendisini. Öyle görünüyor ki siyasal, toplumsal, hukuksal sistemi ne denli felç ederse o denli boyun borcunu ödemiş hissedecek. Bu yapılanların başka bir izahı varsa bilenler, bilmeyenlere ve bana da bir zahmet açıklasın.

Son günlerde önemli yasa tekliflerinden birisi dış politika ile ilgiliydi. Dışişleri Komisyonu'nda yani konunun uzmanlarının bulunduğu yerde görüşülmedi. Akçeli işlerin yürüdüğü Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülüp, oradaki diplomat ve hukukçuların itirazları ve önerileri hiç dikkate alınmadan kabul edilip TBMM Genel Kuruluna sevk edildi. İşleri işin ehline bırakmak yerine dış politika üretimini ve yönetimini ulusal ve küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda gerçekleştirecek bir vakıf kurmaya giriştiler. Gelecek Partisi milletvekili Serap Yazıcı Özbudun vakıf kurma girişimini “Devlet içinde ikinci bir devlet mi kuruluyor?” başlıklı yazısında değerlendirdi. Ki anılan yasa teklifi komisyonda görüşülürken, bağlantısını verdiğim değerlendirmenin çok daha fazlası ifade edilmiş.

Bir de yeni Seferberlik Yönetmeliği konusu var ki sanırım Putin Rusya’sından aparma “etki ajanlığı” meselesiyle bir arada değerlendirilmeye muhtaç. Resmi Gazete’nin duyurduğu 21 Mayıs tarihli Cumhurbaşkanı kararıyla nur topu gibi yeni seferberlik yönetmeliğimiz olduğunu öğrendik. “…Seferberlik ve Savaş Hali Tüzüğü’nün yürürlükten kaldırılmasına ve ekli Seferberlik ve Savaş Hali Yönetmeliğinin Yürürlüğe Konulmasına…” Şahsım rejiminde tek kişinin sonsuz yetkisi bile yönetmelik çıkarırken bir yasal dayanağa muhtaç. “Hay Allah! Bu yasal dayanak yükümünü neden kaldırmamışız?” telaşına düştüklerini de hiç sanmıyorum. Ucube sistemin atı alanın Üsküdar’ı geçmesi için tüm yolları açtığını onlar da biliyor çünkü. Yönetmelik metninin ön yazısına kuş kondurmak Cumhurbaşkanlığı şürekası için yeterli olmalıydı ki yasal dayanak zorunluluğunu karşılayacak bir cümle eklenivermiş. “…Asker Alma Kanunu’nun 57. Maddesi…”

‘Aaa, yasal dayanak varmış’ demeden önce gelin şu yasal dayanak maddesine birlikte bakalım, zaten kısacık: "MADDE 57- (1) Yedek personelin erteleme usul ve esasları Cumhurbaşkanlığınca çıkarılan yönetmelik ile belirlenir."

Maddenin başlığı Yedek Personelin Ertelemesi. Madde numarasından sonra gelen (1) kimseyi yanıltmasın o bir fıkra numarası değil. Çünkü maddede bu tek cümleden başka bir fıkra yok, ardından 'Madde 58' geliyor. Yetkiye dayanak olarak gösterilen maddeye göre Cumhurbaşkanı sadece yedek personelin terhisine ilişkin erteleme usul ve esaslarına dair yönetmelik çıkarma yetkisine sahip bu konuda. Sarayın danışman ordusu, ilgili kanunları tarayıp “yönetmelik yetkisi” ifadesi bulunan maddeyi, Seferberlik kararına yasal dayanak olarak yapıştırıvermiş gibi görünüyor. İçerik önemli değil orda lafız var, iş bitti. “Biz yaptık oldu” mantığını kaldırıyor ucube sistem.

Hukuk da yok zaten. Ki örnekleri de var. İstanbul Sözleşmesi de ‘uluslararası sözleşmelere bağlı ek mali sözleşmelerin onaylanıp iptal edilmesi’ konusuyla sınırlı bir fıkraya dayandırılmıştı. Danıştay 10. Daire ve temyiz anlamında İdari Dava Daireleri de çekilme kararını “uygun” bulmuştu. Üstelik yasal dayanak olarak gösterilen o mali işler için yetki bir kanunda yer almıyordu. OHAL şartlarında çıkarılmış bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne dayanarak yayınlanmış bir Cumhurbaşkanı Kararı’nın "falan maddesinin filan fıkrasıydı" o uygun bulunan dayanak… Kadınların yaşamı, ayrımcılık yasağı ve eşit haklar bu yönetim için patates ihracı, soğan ithali gibi sıradan işler kadar bile önemli değil bilindiği üzere.

Çarşamba günü ise Diyanet İşleri Başkanlığı Diyanet Haber sitesinde bir personel alımı ilanı verdi. Taşra teşkilatında görevlendirmek üzere ve açıktan değil kurum içi geçiş usulüyle, “öğretmen” kadrosunda çalıştırmak üzere kendi personelini taşra tabir ettikleri bazı yerlerde görevlendirecekleri anlaşılıyor. Başvuranlar arasında Eğitim Fakültesi mezunu olmayanlardan pedagojik formasyon sertifikası istiyorlar. Bu kötü değil iyi bir şey diyebilirsiniz ama hayli tuhaf. Kuran Kurslarında görev yapanlara öğretmen değil öğretici denir. Kadronun adı böyle idi ne zaman değişti, niye değişti, yoksa çok farklı bir durum mu var? Bu soruların cevabını Diyanet’ten alamadım buradan soruyorum. Yusuf Tekin-Ali Erbaş ortaklığında Milli Eğitim mi Diyanet’e bağlandı, Diyanet mi Milli Eğitim’e?

Başlıkta yer verdiğim konuya gelince; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yayınlanan bir genelgeden söz ediyorum: Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı 2024-2028. Neresinden baksanız dökülüp elinizde kalan bir metin yayınlanmış. 74 sayfa kağıt israfı olduğunu düşünüyorum. Üstelik bunca saçmalayabilmek için normal çalışma koşullarından çok daha fazla mesai ve emek harcanmış olması gerekir. Vizyon belgesinde öncelikle bir aile güzellemesi yer almış. Güzelleme derken inanın hiç abartmıyorum. Tarih boyunca hiç değişmemiş, sarsılmamış, yapısı bozulmamış bir idealize ediş parmak ısırtıyor resmen. Bu kadar mükemmel ve korunmuş bir aile yapısı varmış meğer dedirtiyor. Ama ah şu küreselleşme yok mu aileye savaş açmış. Aile ölüyor, bitiyor yok oluyormuş ki sağ olsunlar bizim bakanlık yetişmiş imdada kurtarıyor. Nasıl kurtarıyor sorusunun cevabı çok basit. İnsan hakları kavramından soyutlanmış, asırlar önceki aile kurumunu, el atıp yeniden yaratıyorlar 74 sayfada. Fakat asırlar öncesinden bugüne, adı neo-liberal ekonomik sistem olan sihirli bir köprü kurulmuş. Sigorta filan akçeli işlerle bağlamışlar bu dünyaya. İnsan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, hak savunusu ve bilinci cıs konular. Emanet, vesayet, koruyuculuk işi de milli-manevi değerler salatasıyla dünya dışı başka bir alemin işi. Fakat para-pul meselesi geçmişte bırakılamayacak kadar mühim mesele. Şaka gibi ama bu yalan dünyanın işi olan akçeli konular, söz konusu vizyon belgesinin gerçekliğe tutunan tek ayağı olmuş. Bu hayal ürünü aileyi oluşturan insanların hakları, hukuku ise metinde zoraki yer almış. Sadece 1 yerde geçiyor. Dayanak göstermek zorunluluğu görülen evrensel beyannamelerin adında kalmış insan hakları. Eşitlik ise ulusal mekanizmalardan bahsedilirken İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun adında 1 kere yazılmış. Dünyadan, toplumdan çağın koşullarından bambaşka bir evrende kurgulanan bir kapalı kutu vizyon belgesindeki aile.

Ailenin tanımı yapılırken 1 kadın 1 erkek şeklinde kadın kelimesi 2 kere; kadın başına düşen doğum sayısının tarihsel değişimi hakkında 4 kere; evlenme yaşının yükselişine dair değerlendirmede 3 kere; temel evrensel insan hakları beyannamelerinin aile tanımında 1 kere; ev kadınları için isteğe bağlı sigortalılık tablosunda 1 kere ve 1 kere de kurumsal işleyişin gösterildiği tabloda belediyelere bağlı kadın dayanışma merkezlerinin adında yer almış olduğu için geçiyor. 74 sayfalık aile genelgesinde toplamda 12 kere kadın kelimesi yazılmış. Kadın hakları kavramı ise AKP aile genelgesinde kendisine hiç yer bulamamış. Kaynağını Anayasadan alıp Medeni Yasada “eşlerin eşitliğine dayalı aile’ ilkesinin adı bile anılmıyor Aile Genelgesinde.

AKP Aile Genelgesi ve Eylem Planı Vizyon Belgesinde tüm kadınlara şunu söylemiş oluyor: Eğer bir erkekle evlenirsen, eğer doğurursan, eğer sigorta yaptırırsan adın değil ama cinsiyet kimliğin birkaç kere anılır, sen ancak bu kadarsın! Yoksa aile kavramı/kurumu içinde sen de yoksun, vizyonumda yerin de yok! Gelecek vizyonu değil toplumsal yaşama dair hayaller yazılmış. AKP’nin hayalleri, toplumsal gerçekle örtüşmediği için habire Anayasa, yasa, yönetmelik, genelge hazırlayarak bunları sosyal mühendislik araçları olarak kullanıyorlar. Bekleyip görelim il mi yaman bey mi yaman?


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.