YAZARLAR

Troya gibi ölümsüz

Fazıl Say, Troya gibi ölümsüz, tekrar tekrar dinlenecek bir eser bestelemiş. Truva Sonatı’nın Çanakkale’deki dünya prömiyerine katılanlar müzik tarihi için önemli bir geceye şahitlik ettiler.

Yalova restoranın üstünde konser saatini bekliyoruz. Birden bir hareketlilik oluyor. Gazeteci grubu, belediye yetkilileri heyecanla aşağıda uzayıp giden kuyruğun resmini çekmeye başlıyorlar. Çanakkale’de Fazıl Say konserine saatler kala kuyruk yüzlerce metreyi bulmuş uzayıp gidiyor.

Çanakkale, Troya Festivali’ni 55 yıldır düzenliyor. 80’lerde bir tür panayır havasında geçen, bir iki konser ve imza günleriyle hareketlenen festival artık çıtayı hayli yükseltmiş. Bu yılki programında Fazıl Say da var Troya Operası da Eleni Karaindrau da Mehmet Erdem, Dany Brillant ve Erol Evgin konserleri de. Çok sayıda sergi kentin çok sayıdaki kültür merkezine dağılmış, üç tiyatro gösterisi ve yazar söyleşileri gibi başka etkinlikler de düzenleniyor. Yani Troya Festivali kenti hareketlendiren, uluslararası standartlarda sanat etkinliklerini kent insanıyla ücretsiz olarak buluşturan kapsamlı bir kültür etkinliğine dönüşmüş durumda. Bunda kenti yıllardır yöneten Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın vizyonu tabii ki çok etkili. Çanakkale’nin inişlerle çıkışlarla da olsa, İstanbul dışındaki en ilgi gören sanat bienalinin de ev sahibi olduğunu hatırlamak gerek. Sanıyorum bu gelişmelerde Çanakkalelilerin katkısı en önemlisi. Kentin gittikçe artan üniversite öğrencisi ve genç nüfusu kadar, orta yaş ve üstü sakinleri de kültürel etkinliklere ilgi gösteriyor. Sivil toplum kuruluşlarının etkili ve zengin olduğu, yaz akşamları bütün kenti kaplayan neşe ve enerjinin kültürel alanda da karşılığını bulabildiği bir kent burası.

UNESCO dünya mirası listesine alınışının 20. yılı dolayısıyla Kültür Bakanlığı 2018’i Troya Yılı ilan etti. Bakanlığın yaptığı en önemli şey yıllardır hayali kurulan Troya Müzesi’nin tamamlanmış ve pek yakında açılacak olması. Görülen o ki Troya Yılı’na en güzel katkıyı yerel yönetim sunmuş oldu. Troya için Fazıl Say’a bir sonat, Tevfik Akbaşlı’ya da bir opera sipariş edildi ve her iki eser de dünya prömiyerlerini geçen hafta Troya Festivali kapsamında Çanakkale’de yaptı. Ama ne hikmetse, Troya Yılı’nın resmi internet sitesinde belediyenin düzenlediği Troya yılı temalı hiçbir şeye yer verilmediği gibi, Fazıl Say’ın bestesinden de bahsedilmiyor…

Oysa Fazıl Say’ın imzasını taşıyan Truva Sonatı, ilk gece dinleyen pek çok kimsenin üstünde bıraktığı etkiyi belli ki çağlar boyu müzik aracılığıyla yaşatacak. Çanakkaleliler de bunun farkında olmalı ki o akşam Çimenlik Kalesi’inin içindeki parkta kurulan sahnenin önündeki binlerce sandalyenin tamamı doluydu ve daha pek çok kişi ayakta konseri sonuna kadar izledi, uzun uzun alkışladı. Sanki herkes, geceyi sunan Yekta Kopan’ın söylediği gibi tarihi bir geceye katıldığının farkındaydı. Homeros’un aktardığı Troya efsanesi nasıl ki başta Batı kültürü olmak üzere dünya kültürlerinin en ünlü ve etkili anlatısıysa, ona adanmış güçlü bir bestenin de benzer bir ilgi çekeceğini söylemek mümkün. Hele Fazıl Say gibi kendini ispatlamış önemli bir müzisyenin imzasını taşıyorsa.

Fazıl Say da konser öncesinde severek bestelediği Truva Sonatı’nın sık sık çalınacak bir eser olacağına inandığını anlattı: “Resitallerimde bu eseri sık sık çalacağımı düşünüyorum. Çünkü çok severek besteledim ve bu bir Anadolu destanıdır. Çalmak için de iyi bir fizikte kalmam lazım, çünkü; çok zor bir şey yazdım. İlk kez bu akşam çalacağım ve bayağı ter döktüren kırk dakikalık, 10 bölümden oluşan bir eser dinleyeceksiniz. Benden başka meslektaşlarımda repertuvarlarına alacaktır ve dolayısıyla Truva Sonatı, konser repertuvarlarında çalınacağını hayal ettiğim bir eserdir.”

Truva Sonatı, Homeros’a güzelliğe ve savaşa dair etkileyici bir beste. Hele ki Fazıl Say’ın piyanosundan dinlerken kesinlikle öyle. Fazıl Say’ın müziğinden aşina olduğumuz pek çok şeyi barındırıyor, Anadolu’ya dair bir ruhu, güzelliğe adanmış duygusal ve insanda sevinç uyandıran ezgileri, fişek gibi insanı heyecanlandıran bir enerjisi ve hızı var. Fazıl Say, aşkla başlayan kahramanlıklarla süren ve hileyle, ölümle biten dünyanın bu en tanınmış hikayesindeki tüm temalara dokunup bizlere çok güzel bir kırk dakika armağan ediyor. Öyle ki, Truva Sonatı bittiğinde, kesinlikle tekrar dinlemek istiyorsunuz. Tabii ki bu bir konserde mümkün değil, ama eminim ki ileride kaydı çıktığında elimiz hep tekrar tuşuna gidecek.

Böyle önemli bir yaratıcının tıpkı Çanakkale’nin yaptığı gibi teşvik edilmesi gerekirken kendi ülkesinde konserlerini sürdürmek için mücadele veriyor olması ise yıllardır içinde yaşadığımız akıl durduran haller silsilesinin en önemli halkalarından biri. Neyse ki günümüzün Troyalıları, Fazıl Say’ın kıymetini biliyor. Binlerce yıl yaşayan efsaneler gibi onun güçlü müziğinin de kalıcı olacağının farkındalar.

İnsan Fazıl Say’ı dinlerken bir kez daha hatırlıyor ki tek ihtiyacımız olan şey özgürlük, daha fazla özgürlük… Sonra güzellikler kendiliğinden gelir. Troya’dan Hattuşaş’a kadar yolunu bulur…