YAZARLAR

Her halükarda kötünün iyisi şampiyon olacak

Başarı, Şampiyonlar Ligi eleme turunda neredeyse Sevilla'yı eleyecek hale gelmek mi, yoksa neredeyse elenecek hale gelen Sevilla'nın liginde yedincilikte olmasına rağmen Şampiyonlar Ligi'nde en iyi sekiz takımı arasında yer alması mı?

İsmi süper olan ligimizde hiçbir standart yok. Ne stadyumlar, ne yayın gelirleri, ne oynanan oyun belli bir vasatı ya da referans noktasını işaret etmekten uzak. Ligimizi hangisi daha iyi anlatıyor: Osmanlı Stadı mı, TT Arena mı? Uzun bir aranın ardından bu sezon ligde yer alan Göztepe mi bu ligin standart takımı, yoksa uzun yıllardır bu ligde yer alan Gençlerbirliği mi? Başakşehir'in nasıl olup da yüzyıllık kulüplerden daha fazla gelir elde edip sponsor bulması mı?

Her şey birbirine karışmış vaziyette. Bütün bunları bırakıp saha içine baktığımızda ise futbola doymak ya da sadece oyunun heyecanını duymak mümkün değil. Sadece Galatasaray ve bir parça da Beşiktaş camiası hariç herhangi bir heyecan barındıran, amacı olan bir kulüp yok. Hal böyle olunca ülkenin her yanına sirayet eden "mış gibi" olma hali futbola da yansıyor. Ortada futbolu organize eden bir federasyon varmış ve tek amacı futbol rekabetini yükseltmek, başarılı olmak olan kulüpler bu organizasyonda yer alıyormuş gibi. Gerçekten "insan bazen hayret ediyor", biz neyi takip ediyoruz diye?

ARDA MI DAHA ÇOK SEVİLMİYOR, EMRE B. Mİ?

Geçtiğimiz yıla kadar bu sorunun cevabı uzak ara Emre B. idi. Ancak Arda yaptıklarıyla "abisini" nihayet yakaladı ve şu anda tahtı ele geçirdi. Başakşehir'in son maçında ev sahibi Akhisar tribünleri maç boyunca bu ikilinin ayağına her top geldiğinde yuhaladı; üstelik Arda'nın ayağına top geldiğinde çıkan gürültü çok daha fazla oldu her defasında.

Bu ikiliyi çok seven futbol kamuoyu şu klişeyi çok kullanmıştır: Saha dışında görseniz, çok iyi insanlar! Emre B.'nin çarptığı bir yayanın öldüğü, muhabir darp ettiği hadiseler orta sahada olmadı sanırım. Veya Arda'nın 45 yıldır gazetecilik yapan Bilal Meşe'nin boğazına sarılması bir kanat akını değildi. Kaldı ki, saha içinde her iki futbolcunun nasıl pozlara büründüğü herkesin gözü önünde cereyan eden şeyler. Bu iki isim ve onu savunan insanların, bu ıslıkların neden yükseldiğini anlamadıklarına inanmak zor.

BAŞAKŞEHİR'İN ZİRVEYE ORTAK OLMASI FUTBOL ADINA YAZIKTIR

Milli ara öncesi Alanya deplasmanında 4 gol yiyen ve hiç varlık gösteremeyen Başakşehir, Akhisar maçının ilk yarısını da 3-0 geride kapatabilirdi. Ancak bu kez çabuk toparlandılar ve çok temel futbol hareket şablonlarıyla oyun üstünlüğünü ele geçirdiler. Sadece temel futbol doğrularını uygulayan bir takımın bu ligde bu kadar puan toplaması, hangi noktada olduğumuzu çok iyi gösteriyor aslında.

Ancak şunu da eklemeden geçmeyeyim, Başakşehirli futbolcular kaptırdıkları, kaptıracaklarını anladıkları ya da ortada olan bir topa müdahale ettikleri her pozisyonda kendilerini yere bırakarak hakemden bunların çoğunda faul düdüğü kapmayı başararak "büyük takım" olma yolunda çok mesafe katettiklerini gösterdiler.

GALATASARAY'IN MUHTEMEL İKİ FİNAL MAÇI

Galatasaray kendi evinde "kükreyen" tek takım. Beşiktaş da evinde çoğunlukla kazanıyor ama Cimbom bir başka! Sarı-kırmızılılar, rakiplerine şansları olmadığını kabul ettirerek alıyorlar bu galibiyetleri. Bu görüntüye ve elbette puan durumuna bakarsak şampiyonluğun en güçlü adayı onlar. Fakat önümüzdeki hafta Ankara'da iyi durumda olmayan bir  Gençlerbirliği'ne puan kaptırmaları şaşırtıcı olmayacaktır.

Bu gerçekleşse bile Galatasaray'ın önünde iki adet final maçı var: Başakşehir ve Beşiktaş. En büyük avantaj bunları içeride oynayacak olmaları. En zor yanı ise her iki takımın da bu sezon Galatasaray'ı ilk maçlarda dağıtarak yenmeleri. Galatasaray kayıpsız şekilde Başakşehir maçına çıkıp bu maçı da geçerse sezonun resminin bittiğini o andan sonra söyleyebiliriz. Olmazsa bir şansları daha var. Ancak şunu hatırlatmakta fayda var: En güçlü görünenler en kırılganlardır aynı zamanda. Galatasaray yaşayacağı ilk olumsuzlukta krize girmeye aday bir takım aynı zamanda.

BEŞİKTAŞ GELİYOR AMA GÜMBÜR GÜMBÜR DEĞİL, AĞIR AKSAK

İçeride oynadığı Alanyaspor maçında çok zorlanan Beşiktaş, bu maçtaki sarı kartlar nedeniyle haftaya orta sahasının tamamını değiştirmek zorunda. Onlar adına işin iyi yanı, gelecek hafta da maçın iç sahada oynanacak olması. Kötü yanı, Göztepe gibi sağlam bir takımla ve Beşiktaş'ı çok iyi tanıyan Tamer Tuna ile mücadele verecek olmaları. Beşiktaş ne yapıp edip bu maçı kazanmalı ki bir sonraki hafta oynanacak Galatasaray-Başakşehir maçını dört gözle beklesin.

Fakat Şenol Güneş'in hiç olmadığı kadar tedirgin haftalar geçirdiği bir dönemde siyah-beyazlılar bu yarışı ne kadar sürdürürler, merak konusu.

HER HALÜKARDA KÖTÜNÜN İYİSİ ŞAMPİYON OLACAK

Ligde maç başına 2 puan ortalamasını kıl payı geçen iki takım Galatasaray ve Başakşehir'in ilk iki sırayı paylaştığı, 1.96 puan ortalamalı Beşiktaş'ın hemen arkalarında yarışa devam ettiği bir lig izliyoruz.

İngiltere'de liderliği sürdüren Manchester City 2.71, Almanya'da Bayern Münih 2.46, İspanya'da Barcelona 2.53, İtalya'da Juventus 2.6 ve Fransa'da Paris St. Germain 2.68 puan ortalamasıyla liderliklerini sürdürüyorlar.

Bizde bu şekilde ligi sürükleyen bir takım olmamasının tek iyi yanı iyi-kötü bir rekabetin hâlâ sürmesi. Ama futbol kalitesinin yüksek olduğu bir rekabet değil maalesef. Verdiğim örneklerle ligimizi kıyaslamanın mantıksız olduğunu ve bu takımların bütçelerini düşünenlere şu hatırlatmayı yapmak gerek: Türkiye ligi bu ülkelerden sonra en fazla yayın gelirinin olduğu lig. Bu durum ne kadar mantıklıysa kıyaslama da öyle bir bakıma.

Yani sezon başındaki Şampiyonlar Ligi eleme turunda Sevilla'yı neredeyse eleyecek olmak değil, eleme turunda kaybetmekten güç bela kurtulan ve şu an liginde 46 puanla 7'nci sırada olan Sevilla'nın Avrupa'nın en iyi sekiz takımı arasında olmasıdır başarı. Bu durum aynı zamanda bir ülkenin lig organizasyonu ve gücünü de anlatan iyi bir örnektir...