YAZARLAR

Her yer Kürt oldu 1: En az 15 çocuk

Erdoğan, Müslümanlar için dinsel bir emir olan çoğalma konusunda hassasiyet isterken, meselenin şimdiye kadar dile getirmediği bir yönünü de işaret etti: Terör örgütü de hassas. Terör ve nüfus artışı? Gözlüğünüz milliyetçiyse, evet.

Malum, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan en az üç çocuk istiyor. Dört, beş dediği de vaki. Rabbimiz ve peygamberimiz böyle istiyor dedi en son, e öyleyse bir Müslüman için mesele yok. Tanrı buyruğu, peygamber sünneti tartışılacak değil. Fakat bu yetmiyor olacak ki bir ek daha yaptı konuyla ilgili son konuşmasında, meselenin “Müslümanların üreme emrine uygun davranmasını temin”den ibaret olmadığı, Erdoğan’ın biyopolitikasında nüfus artışının sadece dindarlıkla bağlantılı olmadığı, terörle mücadeleyle ilgili bir boyutun da hesaplar içinde olduğu ilan edildi.

Nüfus ve terör? Nüfus artışı nasıl bir şey ki bir terör örgütüyle mücadelede rolü var? Bakacağız, ama önce konuşmanın o bölümü:

“Dünya beşten büyüktür derken bir şeyi daha söylemem lazım. Rabbim, peygamberimiz ne diyorlar. Emir çok açık, net. Nikahlanın. Evlenin. Çoğalın. Bu konuda da hassasiyeti bir kenara asla koymamak gerekiyor. Müslüman’ın çoğalması şart. Bundan asla geri adım atmaması gerekir. Ve bu konuda Müslüman kadınların hassasiyetini çok önemsiyorum. Türkiye’deki terör örgütü bu konuda çok çok hassas. En az beş, on, on beş çocukları var.”

Öncelikle, konunun hassas olduğunu öğreniyoruz. İnsanların hassasiyet göstermesi gereken bir konu. Müslüman kadınların hassasiyeti çok önemli. Fakat hassas olan sadece Erdoğan ve seslendiği Müslümanlar değil, bir fail daha var ve o da çok hassas, diyor konuşma bize. “Türkiye’deki terör örgütü.” Yani nüfus artışına yönelik hassasiyet bütün terör örgütlerinin değil fakat bir örgütün hassasiyeti. Gerçi en az beş mi on mu on beş mi belli değilse de “en az” çok çocukları olan bir “örgüt” bu.

Söz öyle yönleri gösteriyor ki hangisine doğru ilerleyeceğiz karar vermek kolay değil pek. Bir yanıyla, özel bir nedenle hemen anlaşılıyor söylediği, öte yanıyla tamamen anlaşılmaz kalıyor. Anlaşılıyor, çünkü 1990’ların başından itibaren kamuoyu önünde Türkiye’de nüfus artışı meselesi hep tartışıldı. Bir nüfus, nüfusun içinde bir nüfus, tartışmaların odağındaydı hep: Kürtler. Çok ürüyorlar. Her yeri doldurdular. Bu gidişle Kürt nüfusu Türk nüfusunu geçecek. Aman bir çare. Yetkililer uyuyor mu? Özellikle kimi kahraman pozlu vatanseverler meseleye yaslanarak politika yapmaya da yöneldi.

“Türksolu” adlı bir küme ve onun liderliğini yapan Gökçe Fırat isimli bir kişi, bu meseleyi neredeyse tek meselesi haline getirdi. “Kürt istilası” diye tanımladı canım memleketin düşürüldüğü berbat durumu. Takunyalılar iktidarı, şalvarlılar coğrafyayı işgal ediyordu! Erdoğan’ın üç çocuk talebini de Kürtlerin nüfus artış hızına daha hızlı bir artışla cevap verme çabasının bir gereği olarak görenler de hiç az değildi. Fakat, milliyetçiliği ayaklar altına almış bir lider olarak Erdoğan’ın böyle bir fobiyle hareket ediyor olabileceğini öne sürmek pek kolay olamazdı. Gerçi Emre Aköz, Sabah gazetesindeki köşesinde rasyonel ve gerçekçi bir politikanın doğal sonucu olarak gördü Erdoğan’ın çağrılarını ve adını koymaktan da hiç çekinmedi: Milliyetçi bir çağrı. Yani, toplumun geleceğini düşünen bir çağrı. Tıpkı Batılı devletler, örneğin Almanya gibi. Üstelik, “dillendirilmeyen”i (ya da daha doğrusu sadece “marjinal”lerin dillendirdiğini) ana akımda yazan biri olarak dillendirdi: “Meselenin bir de etnik boyutu var.” Yani, “Kürt nüfusu, Türk nüfusundan daha hızlı artıyor.” Yani, “Kürt ulusalcılarının tabanı, Türk ulusalcılarınkinden çok daha hızlı artıyor.” (Aköz’ün 21 Ekim 2011, 22 Ekim 2011 ve 6 Haziran 2012 tarihli yazıları.)

Aköz haklıysa, Erdoğan bugün “terör örgütü” derken, PKK diyor olmalı. Erdoğan’ın sözünün götürdüğü yerlere gitmek zor demiştik, cümlelerin mantıksal ya da ahlaki çelişkilerini deşmek pek yararlı değil; örneğin, beş, on, on beş çocuğu olan Kürtler artık otomatik olarak terör örgütü üyesi mi sayılacak, bu üyeler çoğalma emrine hassasiyet gösterdiğine göre, hassasiyet göstermeyenlerden daha mı Müslüman kabul edilecek, bir kontr-terör yöntemi olarak çoğalma, terörü nasıl bitirecek, daha çok üremiş olanın galip ilan edileceği bir düzenek mi kurulacak?...  Bu yoldan gidince traji-komik sonuçlar üretmek mümkün ama yararı ne belirsiz.

Bir yön daha var gidilebilecek, nüfus artışı ve Kürt politikaları meselelerinin evveliyatını deşmek; çünkü bu iş Erdoğan’la başlamadı, onunla bitmeyeceği de anlaşılıyor.

Yarın devam edeceğim.