YAZARLAR

Meslek lisesinden tıp fakültesine giderken, yolda neler oldu?

Meslek lisesi mezunu ve tıp kazanmış bir genç var aramızda! Milli Eğitim Bakanlığı’nın web sitesinde de haber oluyor. Gazeteler, (bakanlığın sitesinden aldıkları metni pek değiştirmeden) yazıyor da yazıyor. Bu olayı en çok (ve en ideal şekilde) duyuran gazete olma yarışı başlıyor. Herkes mutlu. Haber de o kadar güzel ki, bütün bu süreçte, bir kişi bile “Acaba bu belge gerçek midir, bu durum doğru mudur?” diye kontrol etme gereği duymuyor.

Hitler’in sağ kolu, dönemin Propaganda Bakanı, her taşın altından çıkan, komploların hastası, algı yönetimi ustası, yalancılıkta bir dünya markası Joseph Goebbels’in “Büyük Yalan Teorisi” denen (ve memleketimizde de her zaman bol bol yararlanılan) öğütlerini hatırladım bugün.

(Siz de biraz hatırlayın, sonra esas konuya geleceğim.)

Goebbels diyor ki;

- Yalan söyleyin. Mutlaka inanan çıkacaktır.

- Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa, o kadar etkili olur.

- İnsanların beyni tembeldir. Yalan söylerken, bu beyin tembelliğini unutmayın.

- Bir yalanı sürekli tekrarlarsanız, insanlar o yalanın nereden geldiğini unutur ve zamanla kendi fikri gibi benimser.

- İnsanlar büyük yalanlara, küçük yalanlardan daha çok ve daha çabuk inanır.

- Hatanızı, asla kabul etmeyin.

- Bir gün yalanınız, suçunuz, kabahatiniz ortaya çıkarsa, asla üstlenmeyin.

- Kendinizi savunmayın. Her zaman, karşınızdakileri savunmaya zorlayın.

Goebbels’in muhteşem öğütleri, böyle gidiyor. Dahası da var ama konumuz Goebbels ve onun yalanları değil. Başka bir yalan ihtimali ve onun etrafında gelişen (her biri birbirinden tatlı) olaylar…

Kütahya’da Kız Teknik ve Meslek Lisesi Radyo Televizyon Bölümü mezunu bir öğrenci, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandığını söylüyor. Elinde sınav sonuç belgesi var. Belgede “Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi (Ankara)” yazıyor gerçekten.

Mükemmel bir haber. Biri meslek lisesinden çıkıp, tıp kazanmış!

Kutlamalar başlıyor hemen. Okulun web sitesinde övgü ve sevgi dolu duyurular yapılıyor. Öğretmenleri, arkadaşları ve tüm sevenleri sosyal medyadan tebrik ediyor onu. Okul müdürü, ilçe ve il müdürleri tarafından ağırlanıyor. Olaylar, olaylar…

Babası, Kütahya Belediye’sinde çalışıyormuş. Kütahya Belediye Başkanı, “Personelimizin kızını, Türkiye’de ilk 400’e girerek başarı gösteren evladımızı ziyarette bulunup, başarılar diledik.” yazıyor resmi twitter hesabından.

Haber, tüm ülkede (ve belki de dış temsilciliklerde) coşkuyla yayılıyor. Ankara’ya kadar geliyor. Meslek lisesi mezunu bir öğrenci, tıp kazanmış!

Bazı milletvekilleri, sosyal medyada tebrik mesajları yağdırıyor. Milli Eğitim Bakanı, üstün başarısından ötürü, öğrenciyi makamına çağırıyor, tebrik ve takdir ediyor, çeşitli hediyeler veriyor. Bu kabulde meslek lisesinin yöneticileri ve müdürler de var. Arka arkaya, gülümsemeli ve gururlu bir sürü fotoğraf çekiliyor.

Gazetelerde sayfa sayfa haberler çıkıyor hızla. Meslek lisesi mezunu ve tıp kazanmış bir genç var aramızda! Milli Eğitim Bakanlığı’nın web sitesinde de haber oluyor. Gazeteler, (bakanlığın sitesinden aldıkları metni pek değiştirmeden) yazıyor da yazıyor. Bu olayı en çok (ve en ideal şekilde) duyuran gazete olma yarışı başlıyor.

Şimdi, meslek liseleriyle ilgili çeşitli algıları ve yargıları yıkma zamanı çünkü…

Hep bir ağızdan, “Toplumda, meslek liselerine yönelik akademik anlamda ön yargı varken, bunu kırmak adına, kızımız çok önemli bir adım attı. Meslek lisesinin başarı algısı, olumlu yönde değişecek. Köklü reformların gerçekleştirilmesi sayesinde, meslek lisesi öğrencileri, büyük başarılara imza atmaya başladı.” deniyor.

Herkes mutlu. Haber de o kadar güzel ki, bütün bu süreçte, bir kişi bile “Acaba bu belge gerçek midir, bu durum doğru mudur?” diye kontrol etme gereği duymuyor.

Öğrenci de bu arada kameraların karşısına geçiyor. Boynunda stetoskop, üstünde beyaz doktor önlüğüyle poz veriyor. Günde sadece 2 saat uyuduğunu ve 1000 soru çözdüğünü, okulu bitirince beyin cerrahı olmayı hayal ettiğini söylüyor. (Ben ilk kez bu noktada şüphelenmiştim. Günde 1000 soru çözmek neyse de sadece 2 saat uyumak bana ters geldi.)

Sosyal medyada bir sürü insan, gurur duymalı, nispet yapmalı ve “Bu başarıyı nasıl açıklayacaksınız bakalım?”lı mesajlar yazarken, birilerinin aklına (nihayet) sınav sonuç belgesini kontrol etmek geliyor.

Amanın! Belgede birtakım oynamalar varmış. Sahteymiş belge. Değiştirilmiş.

Bakanın konuk ettiği öğrencinin sınav belgesi sahte çıktıBakanın konuk ettiği öğrencinin sınav belgesi sahte çıktı

Belgedeki hesaplamaların, sıralamanın, puanın yazılış şeklinin, yazı karakterinin, boyutunun, sütunlardaki hizalamanın, kutucuğa yerleştirmelerin yanlış olduğu iddia ediliyor.

Bu sırada, Hacettepe Üniversitesi, “Kazananlar arasında, böyle bir öğrencimiz yok.” diye açıklama yapıyor.

Sonrası, bir garip çorap söküğü…

Okulun ve bakanlığın web sitesindeki gurur duyuruları, milletvekillerinin, belediye başkanlarının, müdürlerin tebrik mesajları filan ışık hızıyla siliniyor birer birer. Telefonlar cevapsız kalıyor. Sessizlik…

Gazeteler çok sinirleniyor tabii. “Bütün Türkiye’yi kandırdı.” diye haber yapıyorlar hemen. Haberlerin dili değişiyor, linç başlıyor. İki gün önce, gurur kaynağımız olan tatlı genç kız, aniden evrakta sahtecilik yapan, hepimizi kandıran bir “yalancı”ya dönüşüyor.

Genç kız, bu suçlamaları kabul etmiyor. “Ben hakkımla kazandım, gittim kaydımı yaptırdım. Ankara’da ev bile tuttum. Bakanlığı, meclisteki herkesi aradım, kimse bana cevap vermedi.” diyor. Birkaç gün önceki fotoğraflarda ışıldayan gülümsemesi sönmüş. Haksızlığa uğradığını söylüyor.

Beden dilinden biraz anlayan biri olarak, haksızlığa uğradığını düşünen biri için, fazlasıyla sakin ve kontrollü gibi geldi bana. Hiçbir öfke ve kızgınlık yok. Gözlerindeki gururlu bakış gitmiş, yerine donuk donuk bakışlar gelmiş. Dümdüz, robotik bir ses tonuyla konuşuyor. Devamlı ellerini sıkıyor. Söylediği her şeyi (doğru olduğuna inanmak ister gibi) başıyla onaylıyor. “Hakkımla kazandığım…” derken, kaşları havaya kalkıyor (“Hayır” derken yapılan kalkış).

Bilmiyorum.

Ben haklı olsam, evde böyle sakince oturmazdım. Önce kendi kendime (ara ara zıplamalı bir şekilde) çıldırırdım. Sonra bütün dünyayı toplayıp, ÖSYM’nin sınav sonuç sitesini açardım. “Buyrun bakın, kazandığımı ve kayıt yaptırdığımı kendiniz görün. Şimdi dağılın!” derdim. Sonra sonuç belgemi, kayıt belgemi ve uğradığım haksızlığı yanıma alır, koşarak birtakım kapılara gider ve oralarda gerekli çıldırmalarıma devam ederdim.

Bu öğrenci de gerçekten haklıysa, ona aşağı yukarı bu şekilde davranmasını tavsiye ederim. Herkesin iddia ettiği gibi, (uzun) kuyruklu bir yalan söylüyorsa, (Goebbels’in kemiklerini kıskandıracak çapta bir olaya imza attığı için) kendisini tebrik eder, başarılarının devamını dilerim.

'Hacettepe Tıp'ı kazandığımı ÖSYM söyledi''Hacettepe Tıp'ı kazandığımı ÖSYM söyledi'


Reyya Advan Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 13 yıl, İstanbul’da çeşitli uluslararası reklam ajanslarında, reklam yazarlığı yaptı. Çocuk hikâyeleri ve masallar yazdı. İstanbul’un trafiğine ve nem oranına daha fazla dayanamayarak, Ankara’ya geri döndü. 2009’da, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. Reklamcılık, yazarlık, sunum teknikleri gibi alanlarda dersler veriyor. Kurbağalara olan abartılı ilgisi dışında, normal bir insan.