YAZARLAR

Ve Medeni Kanun’u budayacak düzenleme yolda

İl sulh komisyonları, yargı organlarını by-pass edecek bir düzenleme ve boşanma davası açmadan önce herkes bu komisyona başvurmak zorunda bırakılacak... Anlıyoruz ki Medeni Kanun budanacak, kadın kazanımları bu kez temelden gasp edilecek. Durdurun bu düzenlemeyi!

Eşitlik için Kadın Platformu - EŞİK, 25 Kasım Kadınlara Yönelik Erkek Şiddetiyle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Haftası için gerçekleştirdiği kampanyaya “Yasalara Dokunma Uygula” sloganıyla girdi, takip edenleriniz vardır. Yasalara dokunma uygula sözümüzü bu sene yasama yılı bitene kadar sürdürmek niyetindeyiz. Niçin yasalara dokunma uygula dediğimizi, kampanya sloganı olacak denli yükseltmek istediğimiz bu politik seçimin, nasıl bir siyasal öngörüye dayandığını anlamakta zorlananlar için bir kere daha açıklamakta fayda var. Muhalefet partileriyle yaptığımız görüşmelerde sıklıkla karşılaştığımız şaşkınlık, sloganı tekrar tekrar açıklamanın yararlı olacağını düşündürüyor. Esasen Platformda ve kadın hareketinin genelinde duyulduğu ilk andan itibaren herkesçe kavrandı ve hemen arka planına dair çok sayıda örnek sıralanandı. Fakat muhalefet partilerinin kadın politikaları, ülke gerçeklerinin çok gerisinde kaldığı gibi onlarca görüşmeye rağmen hala Türkiye kadın hareketinin politikalarına, temel ihtiyaç kaygı ve öngörülerine hayli mesafeli olması nedeniyle anlaşılmadığını görebiliyoruz. Anlamazlıktan gelmek olmadığı iyimserliğini seçerek (çıkmadık candan umut kesilmez misali), son yasama faaliyetlerinden örnekler vereyim, meramı ifade için.

5’inci Yargı Reform Paketi içinde yasalaşan çocuğun kişisel görüşme hakkına ilişkin düzenlemenin, muhalefet partilerince ortak ve güçlü itiraz ile Meclis'e gelmeden önce iktidarın durdurulması için çok çalışmıştık. Olmadı. Çünkü muhalefet partileri –en iyimser yaklaşımla- bağımsız kadın örgütlerinin siyasal öngörüsüne güvenmedi. Yapılan düzenlemede iktidar, eril restorasyon/erkeklik krizi çetelerinin yükselttiği kara kampanyanın söylemine itibar etti, daha önceki pek çok yasal değişiklik ve fesih bildiriminde olduğu gibi. “İcralık çocuk” manipülatif isimlendirmesiyle kamuoyu oluşturuldu ve iktidar desteğiyle bunların yapıldığına şüphe yok. Yandaş medya ve GONGO aracılığıyla yükseltilen bu çarpıtılmış isimlendirmeyi. Gerçekte iktidarın, politikasını uygulamak istediği, uygun gördüğü zamanlama ile yükseltilip, toplumsal ihtiyaç gibi gösteriliyor ve sureti haktan görünen düzenleme ile kanunların ruhuna ve madde gerekçesine temelden aykırı, sözde yenileme veya iyileştirme yapılıyor. Bu politikayı bu ülkede sağır sultan duydu ama muhalefet hala duymadı ya da duymamış gibi yapıyor demek zorunda kalıyoruz. Anti demokratik yasa yapım yöntemini mazeret olarak kullanma kolaycılığı seçilerek “ama Meclis'e gelmeden içeriğine dair bilgi verilmiyor, bilmediğimiz içerik için peşinen karşı duruş etik olmaz” şeklinde görünüşte ilkesel bir tavır sergiliyorlar. Asıl etik olmayan anti demokratik yasa yapım yöntemine peşinen itiraz etmemek değil mi?

Neyse geldi ve geldiği gibi geçti bu sözde reform torbası da. İktidarın söylemini hatırlayalım. “Çocukları meta olmaktan kurtardık. Çocuklar artık bir meta gibi icra dairesinin konusu değil” diyorlar, çok iyi bir iş yapmış edasıyla. Gerçekte olan ise kişisel görüşme hakkının öznesi olan çocuğun, bu hakkın nesnesine dönüştürülmesi. Alacak verecek konusu olmaktan çıkarmakla çocuğu nesne olmaktan çıkarmış olmayıp tersine çocuğu bu hakkın konusuna dönüştürdüler. Ki Çocuk Hakları Sözleşmesinin 9’uncu maddesine tümüyle aykırı ve üstelik düzenlemede “çocuk teslim merkezi” tanımı yerleştirildiği için bir kere daha çocuk, kişisel görüşme hakkının nesnesi oluverdi. Velayet sahibi olmayan ebeveynin –ki çoğunlukla baba/erkek- çocuğuyla kişisel ilişki kurma hakkı olarak görüldü. Hak çocuğun hakkıydı insan hakları hukukunca. Ancak pederşahî akılla babanın hakkı sayılıverdi. Bir de çocuğun üstün yararı ilkesi uyarınca uzman görüşüne başvurularak hakkın kullanımının gerçekleşmesi veya ertelenmesi yönündeki esnek tutum kaldırıldı ortadan. Çocuğun ruhsal ve bedensel sağlığı açısından uygun olmasa bile görüşmenin gerçekleştirileceği, aksi takdirde velayetin alınması için ilgili memurun mahkemeye öneri götürebileceği hususu girdi maddeye. Mesele çocuğun üstün yararını gözetmek değil velayet sahibi ebeveyni –ki çoğunlukla anne/kadın- cezalandırmak.

Neden velayet hakkı yüzde 80’e varan oranlarla kadına verilir? Neden bazı anneler çocuğunun babasıyla kişisel ilişki kurması için icra dairelerinin aracı olmasını ister? Toplumda kadınlara yönelik erkek şiddeti bunca yükselmişken erkeklerin bu kişisel görüşme bahanesiyle şiddet uyguladığı, kadın cinayetlerinin içinde “çocuğumu göreceğim” bahanesiyle öldürülenlerin ne çok olduğu hiç dikkate alınmadı. Emine Bulut cinayetini hatırlayın. Samsunda bir vaizin “çocuklarımı özledim” bahanesiyle yanına alıp ertesi gün 6 ila 19 yaşlarındaki üç kızını birer kurşunla öldürdüğünü hatırlayın. Basına yansımayan çocuk kaçırmaları hatırlayın. Çocuğu görüşme bahanesiyle alıp anneden kaçıran ve yıllar boyunca çocuğun izini polisin bulamadığı, babanın kişisel görüşme anında kaçırdığının ispatlanamadığı ne çok olay var. İşte icra dairesi aracılığıyla çocuğun diğer ebeveyni ile görüşmesi düzenlendiği zaman çocuğun ne kadar süreyle nerede ve hangi ebeveynde olduğu kayıtlara geçiyordu. Bunu ortadan kaldırdılar. Ekipte polis olması güvenliği sağlıyordu, pedagog veya psikolog olması o an görüşmenin çocuğun üstün yararı açısından değerlendirilmesini mümkün kılıyordu. Şimdi tüm bu riskler gündemde, yasal koruma kalktı. Üstelik bunun gerçekten toplumsal sorun olduğuna ve eğer gerçek bir sorunsa bile boyutlarının ne olduğuna dair hiçbir veri paylaşılmadan yapıldı tüm bu değişiklik. Biliyoruz ki çocuğun kişisel görüşme hakkının şiddet için kötüye kullanılmasını önlemek yerine çok az sayıda erkek için geçerli olan görüşmeme hali adına yasa değiştirildi. İstisna için yasal düzenleme yapıldı. Kadınların ve çocukların başta yaşam hakkı olmak üzere hakları tehdit edilmiş oluyor böylece. Baştan amacın ve yöntemin böyle olacağını biliyorduk ve o nedenle “Yasalara Dokunma Uygula” diyoruz. Umarım anlatabilmişimdir.

Ve şimdi yeni bir kamuoyu oluşturma taktiği olarak önce Adalet Bakanlığı'ndan boşanma sürecinin kısaltılması yönünde düzenleme hazırlıklarına dair haberler pompalandı basına. Azar azar içerik bilgileri sızdırılıyor. Amiyane tabirle AKİT halaya durdu bile… Anlıyoruz ki Medeni Kanun budanacak, kadın kazanımları bu kez temelden gasp edilecek. Yukarıdaki upuzun açıklamalarımın nedeni bu tehlikeye dikkat çekerek yasalara dokunulmasını önleyecek muhalif politika geliştirilmesi için artık bıçağın kemiğe dayandığı yerde olduğumuzu anlatabilmekti. Medeni kanun karşıtlarının her zaman var olduğunu biliyoruz. Fakat bugün fark şu ki iktidar oy kaybettikçe bu marjinal grupları yanında tutmak ihtiyacıyla hareket ediyor. Hatta belki AKP yolcu olduğunu biliyor ve yalnız gitmemek için kadın kazanımlarını da Medeni Kanun'la birlikte yanında götürmek niyetinde.

Adalet Bakanlığı'nda hazırlanmakta olduğu duyurulan teklifin hemen bütçeden sonra Meclis'e getirilip apar topar geçirilmesi ihtimali, Medeni Kanun'un tehdit altında olduğu gerçeği hiç bu kadar yakın bir tehlike haline gelmemişti. Şimdi burnumuzun ucunda… Siyasal ve kitlesel muhalefet hala ‘kadın sorunlarını alt başlıklarda ele alma’ aymazlığını sürdürecek mi? Herkesin gözü ekonomik krizde, tuhaf şekilde tüm bu yayın ve haberlerin ekonomik krizi perdelemek için kullanıldığı iddiaları havalarda uçuşuyor. İnsani gelişmişlik ve sosyal kalkınmayı görmezden gelen, kimse kusura bakmasın “paragöz siyaset aklı” ile hareket ederse muhalefet, iktidara aradığı fırsatı sunmuş olacak. Malum kurt bulanık havayı sever ve iktidar planladığı sosyal mühendislik hamlelerini herkesin gözünün ekonomi veya dış politika gibi başka yönlere çevrildiği zamanlarda gerçekleştiriyor.

Boşanma sürecinin kısaltılması gibi kulağa çok masum gelen hatta pek çok insanın hayatını yeniden planlamak için ihtiyaç duyduğu bir düzenleme olarak görülen hazırlık, kuşkusuz Medeni Kanun'la ilgili. Aile hukukunun evrensel hukuk ölçütlerinde düzenlenmesi, din kurallarının hakları kısıtlamayacağı bir düzen oluşturulması esası ilkesini değiştirecek başka alt yapı hazırlıkları da var. İl sulh komisyonları örneğin aile hukukuna Diyanet görevlilerinin, müftülerin dahil edilmesini mümkün kılacak planlamalardan. Meselenin hala sadece boşanma sürecini kısaltmak olduğunu mu sanıyorsunuz? Bakanlık'ta yapılan bu hazırlık önceden durdurulmalı. Meclis'e gelmeden önlenmeli Medeni Kanun dindar olsun seküler olsun bütün kadınlar için vazgeçilmez haklar anlamında. Ancak unutulmasın ki Medeni Kanun sadece kadınların meselesi değil. Bir medeniyet çıtası olarak ülkenin kaderinden söz ediyoruz. Kadın, erkek, siyasal veya kitlesel muhalefet ve en başta iktidarın içinde yer alanlar kritik eşikte olduğumuz fark eder umarım.

Boşanma sürecinin kısaltılması adı altında yasayla düzenlenmiş olan velayet hakkı, nafaka tespiti ve evlilik birliği içinde edinilmiş malların ortak bölüşümüne esas alan mal rejimi boşanma davasından tefrik edilecekse bu ancak Medeni Kanun’da değişiklikle mümkün olur. Bunu gözlerden saklayarak bir kere Medeni Kanun'da değişiklik teklifi getirdikleri takdirde evlilik yaşından, aile reisliğine, kadınların eğitim ve çalışma haklarına kadar her konuda insan haklarına, kadınların insan haklarına ve kanunun ruhuna aykırı, eşitlik karşıtı hükümler getirme ihtimalleri çok yüksek. Durdurun bu düzenlemeyi! Yasalara Dokunma Uygula! politikası her alanda güçlü şekilde yükseltilmeli. Meclis içinde veya dışında, siyasal veya kitlesel muhalefet artık gözünü açmalı. İl sulh komisyonları, yargı organlarını by-pass edecek bir düzenleme, boşanma davası açmadan önce herkes bu komisyona başvurmak zorunda bırakılacak. Ve o komisyonlarda hangi kurumların bürokratları olacak bilmiyoruz ama bildiğimiz Diyanet temsilcisinin olacağı. Ve tüm bu komisyon vesaire önerileri yargının yükünü azaltmak gibi yine masumane zannedilen gerekçelerle yapılıyor. Ancak hepsi Adalet Bakanlığı'nın boşanma sürecini kısaltma adıyla pazarladığı düzenlemenin alt yapı çalışmaları. Hâlâ mı uyanılmayacak? İnanılır gibi değil.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.