YAZARLAR

Üniversiteler kapatılırsa ülke enkazdan çıkarılamaz

Adeta enkaz altında devlet kurumları. Ve üniversite tatili o enkazdan çıkamaz hale getirir toplumu. Depremzedeler için 850 bin öğrenci yurdundan başka ve daha çok yer bulunur. Bu ülkede kiraya verilmeyen, boş tutulan ev sayısınca depremzede konaklama alanı yaratılabilir ve eminim bunların sayısı KYK sayısından fazladır. Ve bu zorlu günlerden çıkış ve tekrarını yaşamamak için gereken eğitimden de mahrum kalmayız.

Tenkit etmek. Kritik etmek. Eleştirmek. Son yıllarda hepsi muktedir sözlüğünde provokasyon anlamına geliyor. "Aman efendim, sepet efendim, reisim" şeklinde söze başlamadıktan sonra ne söylersen söyle ajansın, falanın-filanın uşağısın, provokatörsün. Fakat “el mi yaman bey mi yaman” günlerinde bu ithamlarla damgalanmak kimsenin umurunda değil. Dert söyletir derler ya söylüyor insanlar sorunları. Söylemeye devam edilecek, edilmeli başka türlü böylesi büyük yıkımın altından kalkılamaz ki. Kararların eksiği, yanlışı, hiç yapılmayacak kadar abes olanı illaki söylenecek. Büyük bir yıkım yaşadı on ilimizde 13 milyondan fazla insan. Devlet ve toplum olarak neredeyse hepimiz hâlâ enkazdayız.

Çok şükür pek çok insan sağ çıkarıldı enkazdan. İnşallah onları hayatta tutmayı da başarırız. Ölenlere rahmet, yaralılara şifa, kalanlara selamet dileyerek devam edeyim. İşte o selamet kısmı önemli. Nasıl selamete çıkılacağını, depremin ilk saatlerinden itibaren harekete geçip dayanışmaya girişen ve bu şekilde yol alan sivil gönüllüler gösterdi bize. Devletin bu sivil çabayı koordine etmesi gerekirken kamu kurumu olan AFAD sivil toplumu, dayanışmayı engelleyici bir işleve büründü. Kendisi bile yerel birimleri ile merkezi arasındaki iletişimi gerçekleştiremedi. Koordinasyondan geçtik iletişim kopukluğu nedeniyle merkezden ilk günün akşamı Adıyaman’a yönlendirilen sağlıkçıların Adıyaman AFAD yönetimince “ihtiyacımız yok” denilerek şehre sokulmadıkları çıktı ortaya örneğin. Ve kaç gün boyunca Adıyaman’a yardıma gidilemedi. Müftülükler ise insanları tesbihata davet etti. Sesimi duyan yok mu feryadına rağmen tespih çekmek…

Arama kurtarma çalışmalarında hep “sesimi duyan var mı” nidası, kurtarma ekibinden enkaza yönelirdi. Bu defa enkazdan “sesimi duyan yok mu” feryadı çınlattı sokakları, duyanlar çaresiz ekip, ekipman beklerken. Evet büyük bir depremdi. Evet çok geniş bir bölgeyi etkilemiş ve yetişmek, ulaşım, iletişim zor olmuştu. Ancak şehre ulaşan sağlık ekiplerini ihtiyaç olmadığı iddiasıyla geri göndermek tam bir aymazlık. Bu bir insan hatası değil apaçık sistem sorunu. Merkezden emir, haber, talimat gelmeden şehre kabul etmeyen memur zihniyetini bu sistemden bağımsız düşünmek mümkün değil. Hem kentleşme ve yapılaşma açısından hem iyi işleyen bir yönetim sistemi için bilime ihtiyacımız olduğu kesin. Adalet için hukuka ihtiyacımız olduğu gibi.

Benzer affedilmez hata şimdi merkezden alınan bir kararla üniversiteler tatil edilerek yapılıyor. Bu kararı eleştirmek için elle tutulur bir yanı olması gerekir ama bunun iler tutar yanı yok. Bir tek karar ne çok hatayı içinde barındırıyor. Bu nedenle kararın eleştirilerek düzeltilmesi, değiştirilmesi söz konusu değil. Derhal geri çekilmeli bu karar.  KYK yurtlarının depremzedelere tahsisi için üniversitelerin tatil edilmesi aymazlık. Kararın uygulanış biçimi hak ihlaliyle dolu, çirkeflik yapıyor orada çalışanlar. Öğlen karar duyurulup akşama uygulama başlatmak nasıl izah edilir bilmiyorum ama devlet yönetimiyle bağdaşmadığı ortada. Hatta böyle bir karar topluma duyurulmadan önce bazı yurtlara depremzedelerin yerleştirildiği iddiaları yayılmıştı da inanası gelmemişti insanın. Öğrenci dolaplarının kilitleri sökülüp, eşyalarının torbalara doldurulması filan ne çirkin işler. Devlete, kamu kurumuna, kamu görevlisine hiç yakışmayan çirkinlik bile değil resmen çirkeflik. O, eşyalarını atmak için dolabına, özeline hoyratça girilen üniversite öğrencileri ki deprem bölgesinde yardıma koşan nicesi var. Onlar depremzedeye yardıma gidince devlet, depremzede yerleştirmek adına onların yaşamını enkaza dönüştürüyor. Yaşlı, çocuk, hasta, engelli insanlar öğrenci yurdu şartlarında yaşayabilir mi, iyilik mi yapıyorsunuz siz onlara? Depremde varını yoğunu kaybedip bir canını kurtaran insanlara barınma yeri ayarlamak için gencecik insanları sokağa atmak gerçekte dayanışma sergileyen bu iki kesimi birbiriyle çıkar çatışmasına sokmak anlamına gelir. Ki galiba istenen bu başka bir izah bulamıyorum.

Üstelik de sadece KYK yurtlarını kullanmak için bütün ülkedeki üniversiteleri tatil etmenin, deprem yaralarını sarma ihtiyacı başta olmak üzere hiçbir şeye faydası yok. Ama bu ülkeye her alanda büyük zararı var. Bilimsel bilginin genç kuşaklara aktarılması ve içlerinden yeni bilim insanları, araştırmacılar yetişmesi tatil ediliyor. Depreme önceden hazırlıklı olmak için bilimsel bilginin öngörüleri doğrultusunda politikalar geliştirilmeliydi. Yapılmadı. Uzmanlar ne söylediyse yapılmadı ya da tam tersi yapıldı. Depremin büyüklüğüne rağmen daha az enkaza yol açacak şekilde bir yapılaşma gerçekleştirilebilirdi. Örneğin iktidar TOKİ ile çok övünür. Gündelik yaşamda orayı mesken tutanların çok sorunu vardır yazmıştım daha önce. Fakat deprem bölgesinde 133 bin 759 TOKİ evinden hiçbirisinin yıkılmadığı bilgisi geliyor. Eğer bir propagandadan ibaret değilse Van depreminde de yıkılmadığı söyleniyordu. Bilimin ışığında ve gelişmiş teknolojiyle üretildiğini düşünebiliriz, TOKİ binalarının. Fakat çok yaman bir çelişkiyle defalarca gerçekleştirilen imar barışı adıyla çürük-çarık yapılara ruhsat verilmesi, bilginin siyasi rant amaçlı yok sayılması demek. Bir yanda yıkılmayan inşaat yapabilme becerin var ve devlet kurumuyla yapıyorsun ama diğer yandan zemini, temeli, yapımı dayanıklı olmayan binalara oturma izni vermek için imar barışı adıyla af kararı alıyorsun.

Üniversitelerin kapatılması, bahar dönemi için eğitime ara verilmesi diyelim daha yerinde ifadeyle birkaç aylık eğitim kaybından çok daha fazlasına tekabül eder.

Deprem öncesinde yapılan hataların tespiti ve tekrarının önlenmesi için üniversitelerde akademik bilgi aktarımına ve yeni çalışmaların yapılmasına ihtiyacımız var. Aynı zamanda deprem sırasında ortaya çıkan yönetim sorunlarını, koordinasyon ve doğru karar alma eksikliğini gidermek için de üniversitelerde multidisipliner çalışmalara ihtiyaç var. Fakat devlet, herkese işi gücü, eğitimi, araştırmayı bırak evine git diyor. Neden? On ilde deprem oldu, yurtlara ihtiyacım var. Sorunla çözümün bu denli birbiriyle alakasız olduğu bir karar ancak ucube sistemde alınabilirdi. O da oldu bunu da görmedik demeyeceğiz artık. Böyle bir karar alındı ama derhal geri çekilip, akademik yarı yıl başlatılır ve öğrenciler yurtlarına kavuşturulursa geleceğe umutla bakabiliriz. Doğal olayları afetleştirmeyen bir nesil şimdi olayın sıcaklığıyla mevcut öğrencilerin ilgisi ve dikkati açıkken yetiştirilebilir.

Doğal afet deme alışkanlığından vaz geçmeliyiz. Sevgili Emine Uçak’tan ödünç alarak söylersem doğal olayları afete dönüştüren insan. Politikasızlıkla, yanlış politikalarla tabiatın döngüsünü bizler toplumsal afet haline getiriyoruz. Ve tabiata iftira ediyoruz doğal afet diyerek. Doğayla uyumlu kentleşme, yapılaşma bilimsel bilgi ve bilime saygı duyan siyasi iradeyle, kuralları çıkar için esnetmeyen -hatta bizim ülkemizde çiğnemeyen demek gerekir- kamu yönetimiyle mümkün. Mümkün olanı gerçekleştirecek kadrolarımız var ve bizler buna layık bir toplumuz. Elbirliğiyle bunları başarabilme iradesine sahip olduğumuz da deprem sürecindeki dayanışmayla görüldü. Toplum olarak gücümüz yerinde. Ancak bu ucube sistemin tek kişilik yönetimi, tek kişinin keyfiyetine tabi karar alma hali ve o kararın kılcal damarlara erişme yavaşlığı bizi atıl kılıyor.

Örneğin karar alıcı tek kişi ancak depremin 35’inci saatinde konuştu. Ve bu ilk konuşmasında yaşanmakta olan toplumsal dayanışmayı parçalamaya yönelik ifadeler kullandı. Kutuplaştırmayı sevdiği için dayanışmadan hazzetmediği tersine çok rahatsız olduğu görüldü. Fakat bundan daha önemlisi o konuşuncaya kadar devlette yaprak oynamadı. Ancak kırk saat sonra kamu sahada görülmeye başladı o da yavaş yavaş. Şahsın harekete geçmediği durumlarda devlet tüm kurum ve kurallarıyla felç halindeydi. Ha bir de tabii günler sonra kendisi sahaya indiğinde depremzedenin canı pahasına “iki dakikalık konuşma için on saat ambulansların bile durdurulma” garabeti otoriteryanizmin şanından elbet ve yine şahit olduk.

Adeta enkaz altında devlet kurumları. Ve üniversite tatili o enkazdan çıkamaz hale getirir toplumu. Depremzedeler için 850 bin öğrenci yurdundan başka ve daha çok yer bulunur. Bu ülkede kiraya verilmeyen, boş tutulan ev sayısınca depremzede konaklama alanı yaratılabilir ve eminim bunların sayısı KYK sayısından fazladır. Ve bu zorlu günlerden çıkış ve tekrarını yaşamamak için gereken eğitimden de mahrum kalmayız.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.