YAZARLAR

Üç Puanlık Opera: Bayern’de Nagelsmann gitti, Tuchel geldi

Bayern Münih’te en büyük yıldızın futbolcular, daha da önemlisi, kulübün kendisi olması gerekiyor…

Bayern Münih yönetimi perşembe akşamı sürpriz bir kararla Julian Nagelsmann’ın görevine son verdi ve Thomas Tuchel ile 2.5 yıllık anlaşmaya vardı. Dilerseniz perşembe suaresini iki teknik direktörün hemşerisi ve epik tiyatronun kurucusu Bertolt Brecht’ten alıntılarla anlamaya çalışalım…

'TİYATRODAN İZLEYİCİNİN ALIŞKANLIKLARINA UYMASINI DEĞİL ONLARI DEĞİŞTİRMESİNİ BEKLEMELİYİZ'

Augsburg yakınlarında doğan Julian Nagelsmann, Brecht’in yukarıdaki sözünü duymuş mudur bilmiyorum ancak Bayern’de kalkıştığı şey aşağı yukarı buydu. Başaramadı.

Aslında sahada iyi gidiyordu. Geçen sezon şampiyon oldukları ligde son haftalarda sendeleseler de lider Dortmund’un yalnızca bir puan gerisindeler. Şampiyonlar Ligi’nde Barcelona, Inter ve Viktoria Plzen’in yer aldığı grupta "altıda altı" yapıp sadece Plzen’den iki gol yediler. Son 16’da eşleştikleri PSG’yi güle oynaya elediler. Kadrodaki jenerasyon geçişi olabildiğince sağlıklı ilerliyordu. Ama yetmedi. Belli ki skorlardan başka sebepler vardı.

Bayern Münih’in kendine özgü bir istihdam kültürü var. Sekreterlikten yönetim kuruluna kadar her kademede eski futbolcuların veya onların aile fertlerinin görev yapmasına ekstra özen gösteriliyor. Bu yüzden Bayern’e “dışarıdan” gelmek başlı başına zor bir durum. Ya kulüp efsanesi olacaksınız (Franz Beckenbauer), ya dünyanın en iyi hocalarından biri olduğunuzu cümle âlem kabul edecek (Pep Guardiola), ya da soyunma odası net biçimde arkanızda duracak (Carlo Ancelotti). Nagelsmann bu şartları karşılayamadığı için maçları kazansa da camiayı kazanamadı. Çünkü farklı bir profildi.

'BİLİMİN AMACI SONSUZ BİLGELİĞE KAPI AÇMAK DEĞİL SONSUZ YANLIŞA BİR SINIR GETİRMEKTİR'

“Yıldız teknik direktör” kavramı yeni sayılmaz. Arrigo Sacchi ile başlatılabilecek silsilenin en meşhur örneği José Mourinho.

Almanya’da ise yıldız hocalar çağı 21. yüzyıl başındaki kapsamlı futbol reformunun içinden doğdu. Yeni ekolün lokomotifi Ralf Rangnick olsa da ardından gelen Jürgen Klopp ve Thomas Tuchel daha üst seviyede daha büyük başarılar elde etti.

Yeni Alman ekolünün bazı ortak noktaları vardı. Üst düzey futbol oynamamış veya sakatlık yüzünden erkenden bırakmış, hocalığa erken başlamışlardı. “Yoğunluk” sözcüğünü amentü belleyip pres oyunu, kolektif uyum, yüksek tempo gibi öncelikleri benimsediler. Önerdikleri taktik ve yöntemler futbolda fizikselliğin yükseliş dönemine uydu, hatta dönemi biçimlendirdi. Barcelona merkezli tiki-taka veya daha geniş anlamda topa sahip olma oyununa en güçlü alternatif oldular. Amaçları, bilimsel yöntemleri kullanarak hatayı en aza indirmek, bireylerin işini takıma yaptırmaktı. Klopp’un “En iyi oyun kurucu prestir” demesi bundandı.

Nagelsmann zincirin son parlak halkası. 2008 yılında Augsburg’u çalıştıran Thomas Tuchel’in ekibinde scout olarak görev yapıyordu. Henüz 28 yaşında Hoffenheim’ın başına geçti. “Mini-Mourinho” lakabına layık görüldü. Bir buçuk yıl önce rekor bonservisle Bayern kulübesine oturdu.

Ancak yıldız hocalara bayılmayanlar da var. “Harika çocuk/süper zekâ” titri geleneksel kulüplerin sevdiği bir şey değil. Bayern Münih, Real Madrid gibi klasik camialarda en büyük yıldızın futbolcular, ondan da önemlisi, kulübün kendisi olması gerekiyor. Oyuncular ile teknik direktör arasında gerilim olunca yönetim genellikle futbolcularla saf tutuyor. DNA’larında bu var. Tarihleri boyunca başarı getirmiş yöntem ve alışkanlıklardan vazgeçmeleri zor oluyor.

'DÜNYA ÖYLE REZİL BİR YER Kİ KOŞMAZSAN BACAKLARINI BİLE ÇALARLAR!'

Başarı önemli çünkü her dev kulüp gibi Bayern Münih’in de en büyük sorunu sürekli kazanmak zorunda olması. Yönetim belli ki kulübün daha yetkin ve tecrübeli bir isimle daha fazla kupa kazanabileceğini düşünüyor. Nagelsmann’ın milli maç arasında apar topar görevden alınması bu yüzden.

Thomas Tuchel ise daha dolu bir CV ile geliyor. Dortmund’la Almanya Kupası kaldırdı. PSG ile iki lig ve iki Fransa Kupası şampiyonluğunun yanı sıra bir Şampiyonlar Ligi finali var (Bayern’e kaybetmişti). Bayern yönetimini şu an için en çok cesaretlendiren performansını ise Chelsea’de gösterdi. Sezon ortasında geldiği kulübü Şampiyonlar Ligi zaferine taşıdı. Üstelik finalde, Bayern’in 11 Nisan’da çeyrek finalde karşılaşacağı Manchester City’yi yenmişti. Dünyanın en zorlu camialarından birine gelse de kimse tecrübesiz olduğunu söyleyemez. Bugüne kadar daha çılgın, daha zengin ve daha kibirli yönetimlerle çalışmışlığı var.

Üstelik piyasada kıtlık var. Bayern Münih’i çalıştırabilecek hoca sayısı hiçbir zaman iki elin parmaklarını geçmez. Şu anda boşta birini bulmak ise çok daha zor. Tuchel’in birkaç hafta içinde Tottenham’a veya sezon bitiminde Real Madrid’e gitme ihtimali konuşuluyordu. Bayern gözüne kestirdiği hocayı kaçırmamak için acil hamle yapması gerektiğine inandı ve yaptı.

'İLERİYE GİDECEK OLDUKTAN SONRA TEREDDÜT ETMEKTE SORUN YOK'

Yine de Tuchel tercihinde tuhaf bir yan var. Öncelikle, camiayla uyuşma konusunda çırağı Nagelsmann’dan o kadar da farklı değil. O da Yeni Alman Ekolü’nden. O da Münih Olimpiyat Stadı’nda goller atmadı, penaltılar kurtarmadı. O da önceki kulüplerinden saha içi başarısızlıklardan ziyade insan ilişkilerindeki eksikleri yüzünden ayrıldı.

O zaman Bayern niye başka birini beklemedi? Neden tereddüt ediyorlar?

Çünkü klasik kulüpler de futbolun gittiği yönün farkında. Bugünün popüler hocalarının yüzde 99’u Jupp Heynckes, Carlo Ancelotti, Alex Ferguson gibi figürler değil. “Heavy metal” futbolu oynatan, farklı giyinen, farklı konuşan, oyuncularını idare etmek yerine üzerlerinde farklı bir disiplin kuran, geçmişin baba figürlerinden ziyade “evin zeki çocuğu” gibi davranan, alışılmadık bir imaja sahip yeni jenerasyon eski oyunu değiştiriyor.

Tuchel de öyle biri ama en azından 49 yaşının tecrübesini beraberinde getiriyor. Kısacası bu tercih bir yandan kulübün başarı ve deneyim bağımlılığını, diğer yandan çağın trendini yakalamaya çalışan bir orta yol gibi görünüyor. Bugünkü rekabet ortamında “hoca yiyen” oyuncu grubuna dayalı bir organizasyonla ayakta kalmanın ne kadar zorlaştığını, futbolun artık teknik direktörlerin oyunu olduğunu zaman zaman fazla tutucu davranan Bayern yönetimi bile görüyor.

'—NE ÜZERİNE ÇALIŞIYORSUNUZ?
—BİR SONRAKİ HATAMA HAZIRLANIYORUM'

Kovulduğunu ajanslardan öğrendiğini söyleyen Nagelsmann’ın önündeyse uzun yıllar var.

Futboldaki mesleklerin genel yaş aralığına bakınca, 35 yaşındaki birinin henüz teknik direktörlüğe başlamamış olması beklenir. Ancak Nagelsmann şimdiden Hoffenheim, Leipzig ve Bayern gibi ekiplerde görev aldı.

Bu kadar yıpratıcı bir meslekte yola erken çıkmak her zaman avantaj olmayabiliyor. (André Villas-Boas’ı hatırlıyor musunuz?) Ancak Nagelsmann Bayern tecrübesinden ders alıp çalışma arkadaşlarıyla daha iyi geçinmeyi öğrenirse aynı seviyede kalabilecek yetkinliğe sahip. Henüz 31 yaşındayken reddettiği Real Madrid’de Ancelotti’nin halefi olabilir. O kadarını yapamasa bile Premier Lig’in veya Bundesliga’nın kalburüstü ekiplerinde kendine bir koltuk bulacaktır. Haksızlığa uğradığını düşünmekte çok haksız olmayabilir.

'BANKA KURMANIN YANINDA BANKA SOYMAK NEDİR Kİ!'

Öte yandan yakışıksız görünmesine rağmen Bayern’in kararının da anlaşılır yanları var. 1970’lerin ortasında Şampiyon Kulüpler Kupası’nı üst üste üç kez kaldırdıklarında, hatta Kupa 1’de 1999 finalini kaybedip 2001’i kazandıkları günlerde bile, iyi bir kadroyu sağlam bir organizasyonla besleyerek zirveye çıkabiliyordunuz. Birkaç altyapı ürününün yanı sıra Alman liginin en iyi oyuncularını toplamak için yerel rakiplerinizi “soymak” ve iyi bir hoca getirmek sizi zirveye taşıyabiliyordu. Fakat ligi yağmalamak bugün naif bir hamle olarak kaldı. Şimdi kendi ligini kuranlar var.

Premier Lig başlı başına bir canavara dönüştü. Artık kuralları onlar koyuyor. Bayern Münih ekonomik açıdan Manchester City, PSG, Chelsea gibi uluslararası sermayeyle beslenen ve cebinin dibi görünmeyen kulüplerle baş edecek güçte değil. Almanya’daki finansal kurallar uyarınca kulüplerin çoğunluk hissesi tek bir kişiye verilmiyor, yani sahiplik sistemi – iyi ki – yok.

Bu yüzden hem ekonomik hem sportif sürdürülebilirliği bir şekilde sağlamaları şart. Pembe dizileri andıran kavgaları ve sorunlu yıldızları sebebiyle “Hollywood FC” olarak nam salsalar da bugüne kadar başarıya giden yolda hiç kaybolmadılar. Thomas Tuchel Bayern’in idealindeki profile sahip olmasa da kötü bir kılavuza benzemiyor. Her halükârda, Bavyera’da Üç Puanlık Opera devam edecek gibi görünüyor…


Suat Başar Çağlan Kimdir?

1984 yılında Bornova’da doğdu. Balıkesir Fen Lisesi’ni ve Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünü bitirdi. 2010 yılında Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Bizans Sanatı programında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılından beri İngilizce ve Fransızca dillerinden serbest çevirmenlik yapıyor. George Bernard Shaw, Alain Robbe-Grillet, C. L. R. James, Saadat Hasan Manto gibi yazarların eserlerini Türkçe’ye çevirdi; edebiyat, sanat ve felsefe alanındaki yazı ve tercümeleri çeşitli dergilerde yayınlandı. Gazete Duvar’da başladığı futbol yazılarına farklı mecralarda devam ediyor. Karşıyaka’da yaşıyor.