YAZARLAR

Theodor W. Adorno ve geçmişin hayaletleri

Adorno, milliyetçilik, demokrasi, kültür endüstrisi gibi kavramlarla, kendi Almanya deneyiminden yola çıkarak, savaş sonrası toplumun ve bireyin ruhunu tahlil ederek anlamaya çalışıyor bu metinde; farklıyı dışarıda bırakan politikaları, teknolojik ilerlemenin getirdiği sorunları, kitlelerin milliyetçi hezeyanlara kapılmasının ardındaki nedenleri bir kere daha görmemizi sağlıyor.

Theodor W. Adorno’nun, 'Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri ve Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir?' adlı kitabı, Şeyda Öztürk ve Tarhan Onur çevirisiyle Metis Yayınları tarafından basıldı. Kitap, Adorno’nun, 1967 yılında yaptığı “Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri” adlı konuşmasını ve 1954 tarihli, “Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir?” metnini bir araya getiriyor. Bu iki metnin önemi, günümüzle diyalog içerisinde okunduğunda, hem uyaran hem de yaşadığımız zamanla ilişkilenebilecek ayrıntılar içeren bir konumda durması. Bu nedenle en sonda söyleyeceğimizi başta söylersek, şimdimizin koşullarını düşünme ve anlama çabasında olan okurun dikkatini çekecek bir metin olduğunu hatırlatabiliriz.

METNİN GÜNCEL BAĞLANTILARI

Adorno’nun 1967 yılına ait, "Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri" adlı metni, düşünürün Viyana Üniversitesi'nde yaptığı konuşmanın bant kaydından aktarılmış. Her ne kadar Adorno, Volker Weiss’in giriş yazısında bahsettiği gibi; “irticalen söylenen sözün başka mecralara tercümesinin, yazıyla arasındaki temel farkı kaldırdığına inansa da” ve bu tür reprodüksiyonların, “hakikati geçiciliğinde bulunan süreksiz sözü sabitleştirerek, söz sahibini sözü üzerine ant içmeye mecbur eden, yönetilen dünyaya özgü yöntemlerden” biri olarak görse de, bu yazının güncele dair öngörüleri üzerine düşündüğümüzde, sözün sabit kalmadığını, tam tersine dünya politikasının sürekliliği içerisinde değerlendirildiğinde, bir akış içerisinde varlığını sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Çünkü şimdimizde tartıştığımız, hakikatin işlevsizleştirilmesi, sağ popülist propaganda yöntemleri, antisemitizm, farklı olana yönelik politikalar, kitlelerin psikolojik yönetimi gibi meselelerle diyalog kurarak okuduğumuzda, metnin öngörüleri onu güncel bir yere taşıyor.

'YENİ SAĞ RADİKALİZMİN VEÇHELERİ'

Adorno, Almanya deneyiminden yola çıkarak yaptığı, “Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri” adlı konuşmasında, savaş sonrasında milliyetçilik ve faşizmin nasıl devam ettiğini sorguluyor. Çünkü ona göre, sermayenin yoğunlaşma eğilimiyle birlikte burjuva sınıfının imtiyazlarını kaybetme ve konumunu pekiştirme kaygısı birlikte işliyor bu nedenle; “Bu gruplar, eskiden olduğu gibi şimdi de sosyalizmden ya da kendilerinin sosyalizm adını verdiği şeyden nefret etmeye, yani sınıf kaybetme potansiyelinin buna neden olan aygıta değil, tamamen geleneksel anlamıyla olsa da, zamanında bir statü sahibi oldukları sisteme karşı eleştirel tavır almış olanlara yüklerler.” Aslında hikâye bildik, dönemler farklı olsa da kendi ayrıcalıklı konumunu koruma pahasına öfkeyi soruna “neden olan aygıta” değil de ona eleştirel bakana yöneltmek şimdimizin dünyasında da epey iş görüyor. Asıl yüzleşilmesi gereken devlet ve aygıtları yerine yukarının belirlediği düşmana yönelmek faşizmin sürekli güncellenmesinin sebeplerinden biri dersek de hata yapmış olmayız sanırım.

Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri ve Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir, Theodor W. Adorno, Çevirmen: Tarhan Onur, Şeyda Öztürk, 88 syf., Metis Yayınları.

Adorno’nun, bu metninde ilgilendiğim noktalardan biri de, bir anlamda hislerin yönetimi diyebileceğimiz bir duruma dikkat çekmesi. Örneğin; her türlü istihdam ve refah belirtisi olmasına rağmen teknolojik işsizlik hayaleti olarak adlandırdığı durumdan söz ederken şunları söylüyor; “Bugün de dünyada teknolojik işsizlik hayaleti kol gezmektedir, öyle ki, Orta Avrupa’nın şimdilik geriden takip ettiği ama zamanla şüphesiz ayak uyduracağı bu tam otomasyon çağında, üretim sürecinin içindeki insanlar da potansiyel olarak işe yaramaz olduklarını -çok abartarak ifade etmiştim bunu- hatta potansiyel işsizler olduklarını hissetmektedir.” Bu tanıdık hissin getirdiği devamlı korku ve tehdit de önemli çünkü kişinin kendini devamlı tehlike altında hissetmesi kendi dışında kalana yönelik korkuyu da besliyor. Devamında Adorno’nun da ifade ettiği gibi: “Doğu karşısında duyulan korku da bunun üzerine eklenir elbette; daha düşük yaşam standartlarından duyulan korku kadar, insanların ve kitlelerin gayet gerçek bir şey olarak doğrudan deneyimlediği o özgürlüksüzlükten duyulan korku da var ve buna kısa bir süre önce dış siyasal güçlerin tehdidi altında bulunma hissi de eklendi.” Tüm bu devamlı tehdit altında olduğun hissi yönetenler tarafından diri tutulup işlevselleştirildiğinde, öznede faşist hezeyanların canlı kalmasını sağlamaz mı? Ve bu konuyu Adorno’nun Almanya deneyimi dışına çıkarmaz mı?, diye sorduğumuzda aslında cevabımız epey güncel örnekler içerecektir. Bu metnin baştan beri bahsettiğimiz gibi şimdiye dair anlamlar içerdiğini söylemek bu nedenle çok da abartılı değil, anakronizm tehlikesi içerse de burada durum aslında yine Weiss’in giriş yazısında ifade ettiği gibi; “Bu duygulanımların büyük bölümü bu zamana ait değilmiş gibi görünse de, bu anakronizmlerdir esas işe yarayan”. Statü kaybetme, sıkı sıkı sarıldığın sabitlenmiş kimliğin aşınacağı düşüncesi, verili ayrıcalıklarını kaybetme tehdidi gibi konular korku hissini beslerken günümüzde sadece göçmen düşmanlığı üzerine bile düşündüğümüzde bu duyguların nasıl işlevsel olduğunu görebiliriz.

Adorno, milliyetçilik, demokrasi, kültür endüstrisi gibi kavramlarla, kendi Almanya deneyiminden yola çıkarak, savaş sonrası toplumun ve bireyin ruhunu tahlil ederek anlamaya çalışıyor bu metinde; farklıyı dışarıda bırakan politikaları, teknolojik ilerlemenin getirdiği sorunları, kitlelerin milliyetçi hezeyanlara kapılmasının ardındaki nedenleri bir kere daha görmemizi sağlıyor. Geçmişle kurulan diyalog şimdiyle ilişkilendirerek ele alındığında ise önümüzü görmemizi sağlıyor.

GEÇMİŞİ İŞLEMEK

Adorno’nun bu kitapta yer verilen, 1954 tarihli, “Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir?” adlı metni, aslında “Sağ Radikalizmin Veçheleri” konuşmasının çıkışı olarak değerlendiriliyor. Bu metnin can alıcı sorusu metnin başlığını da oluşturan, “Geçmişin işlenmesi ne demektir?” Adorno, bu sorunun formülasyonundan şöyle bahsediyor: “Bu formülasyonda, geçmişin işlenmesi deyimiyle kast edilen, geçmişin ciddi biçimde ele alınıp işlenmesi (Verarbeitung), berrak bilinçle büyüsünün kırılması değildir. Tersine, altına bir oldubitti çizgisi çekip konu kapatılmak, elden gelse bellekten bile silinmek istenmektedir. Aslında haksızlığa uğrayana yaraşan, her şeyin unutulup bağışlanmış olması tavrı, o haksızlığı işleyenlerin yandaşlarınca ortaya konmaktadır”. Geçmişte yaşananların sanki orada yaşanmış ve bitmiş gibi ele alınmasını dert ediyor Adorno bu yazıda, üstesinden gelinememesinin etkilerini tartışıyor. Geçmişi gündemde tutanlara yönelik olumsuz tavrı sorguluyor, geçmişin bağışlanmış olana dönüştürülmesi talebinin altında yatan nedenleri tartışıyor. Sayılara hapsedilen Auschwitz kurbanlarının, geçmişin değil yaşandığı sürece o anın şimdisinin bir parçası olabileceğine dikkat çekiyor. Çünkü onları orada bir yerde bırakmak, tarihleştirmek şimdideki potansiyel antisemitizmi, faşizmin farklı şekillerde nasıl devam ettiğini görmemizi engelleyebilir. Adorno’ya göre; “Geçmişten kurtulunmak isteniyor; haklı olarak, çünkü onun gölgesinde yaşamak imkânsızdır ve suç ve zorbalık yine suç ve zorbalıkla ödenecekse, bu dehşetin sonu yoktur; haksız yere, çünkü kaçıp kurtulmak istenilen geçmiş hâlâ capcanlıdır.” Geçmişten kurtulmak, o yokmuş, yaşanmamış gibi yapmak geçmiş suçların failleri için kurtarıcı olabilir ama kurbanlar açısından “capcanlı” olanın önemi büyüktür. Şöyle devam ediyor Adorno cümleye: “Nasyonal sosyalizm hâlâ yaşıyor; ama fazla canavarca olduğu için kendi ölümünden sonra da sürüp giden bir şeyin hayaleti midir, yoksa zaten ölmemiş midir, ağza alınmayacak olanı yapma eğilimi hem insanlarda hem de onları kuşatıp sınırlayan koşullarda yaşamaya devam mı etmektedir, bunu bugün bile bilmiyoruz.” Aslına bakarsanız Adorno’nun 1954 yılında cümleyi sonlandırırken söylediğini şimdide tekrar edersek, “Bunu bugün bile bilmiyoruz.” Adını aynı koyamasak da bu hayaletin dünyanın üzerinde dolaşmadığını söylemek çok iyimser bir bakış olur. Geçmişi her gün canlı canlı anımsamak da değil aslında burada sorun onu şeyleştirmek, müzeleştirmek, tanığı, Traverso’nun deyimiyle “ikonlaştırmak” tüm bunlar aslında geçmişi bir yere sabitleyip, şimdide görünmez kılmanın pratikleri. Sanırım Adorno’nun bahsetmeye çalıştığı da bununla ilişkileniyor.

Bu metnin sonunda şöyle diyor Adorno: “Geçmiş ancak geçmiş olanın nedenleri ortadan kaldırılırsa işlenmiş olabilecektir. Ama nedenler hâlâ süregittiği için, onun büyüsü de kırılamamıştır”. Bana kalırsa, 'Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri ve Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir' kitabının kısaca bahsedebildiğimiz iki metnini de içeren bir cümle bu. Çünkü şimdiden bakınca ne sağ radikalizmin pratiklerinin kırılabildiğini görüyoruz ne de geçmişin tamir edildiğini, “geçmiş olanın nedenleri” ortada duruyor ve dahası hayalet gibi dünyanın üzerinde dolaşmaya devam ediyor, bu nedenle “büyüsü” de kırılamıyor.


Emek Erez Kimdir?

Çeşitli gazete, dergi ve online sitelerde, kültür-sanat alanında on beş yıldır yazılar yazıyor.