YAZARLAR

'Size selam getirmişem'den Dombra’ya, Türkiye’nin değişen melodisi

Bugünün Türkiyesi epey gri, renksiz, neşesiz… Seçim şarkıları da öyle. Heyheyli şarkılar, albenisiz şarkılar, insanın üstüne üstüne gelen, seçmeni oynatmak bir yana ağırlığıyla üstüne çullanan şarkılar… Bu işler hep böyle değildi. Memleketin melodisi zaman içinde çok değişti.

1.

1991’deki genel seçimler 20 Ekim günü yapıldı. Geçen seneki seçimin gününü zar zor hatırlıyorum ama otuz küsur yıl önce düzenlenmiş bu seçimin tarihi aklımdan çıkmaz. Çünkü biz mahallede top oynarken bangır bangır çalan şarkıda tam olarak şöyle diyordu: 

“Hadi bakalım sandıklara, 2000’li yıllara / 20 Ekim pazar günü bütün oylar ANAP’a” 

Anavatan Partisi (ANAP), Sezen Aksu’nun hiti ‘Hadi Bakalım’ı alıp bir seçim şarkısına dönüştürmüştü. Melodi sağlam olduğundan, seçim tarihinin ısrarla vurgulanmasına şimdi pek anlam veremediğim bu yeni sözler şarkının üstüne adeta yapışmıştı. Bizim zihnimize de… Benim kuşaktan herkesin bugün bu seçim şarkısını hatırladığına eminim. Evde, okulda, sokakta, nerede olursa olsunlar, mahalleden tekrar tekrar geçen seçim arabasına kulak kabartmış olmaları yeterli. O araba ve o seçim şarkısı işini mükemmelen yaptı. 20 Ekim tarihi zihnimize kazındı; şarkı o günden itibaren zihnimizde kira vermeden yaşamaya başladı. Bu yönüyle çok başarılıydı. 

Ama bu başarı ANAP’a yansımadı. Parti, iktidar olarak girdiği seçimden anamuhalefet partisi olarak çıktı. ANAP, Süleyman Demirel’in DYP’sinin arkasından ikinci olabilmişti. Demirel, seçimin üçüncüsü olan Erdal İnönü’nün SHP’siyle koalisyon kurunca, partisine henüz genel başkan seçilen Mesut Yılmaz’ın başbakanlık hevesi kursağında kaldı. Sonraki yıllarda başbakan oldu ama ANAP, şarkı sözlerinde iddia edildiğinin aksine, kendini 2000’li yıllara taşıyamadı; AKP iktidarının teslim aldığı merkez sağın içinde eridi gitti.

Partinin debdebeli günlerinden geriye bana kalırsa en çok işte bu seçim şarkısı kaldı. Bizler için, belki çocukluk günlerinin fonunda çaldığı için, yok yere nostaljik bir şarkı. “Çocukluk, siyaset ve nostalji nasıl birleşir” diyorsunuz belki ama birleşiyor işte. 

Bu memlekette birleşiyor.

2.

Beni bu nostaljiye Hafıza Kartı isimli YouTube kanalında dinlediğim “seçim dönemlerinin en iyi 50 şarkısı” listesi sürükledi. Yine seçim sürecine girmiş olmanın verdiği gündem hevesiyle, şarkıları oturup tek tek dinledim. Hiç bilmediklerim varmış; iyi bildiğim bazı şarkılara da rastlamadım. Neticede siyasetin özgün bir alanını gözler önüne seren, ilginç bir liste. İnternette bunun gibi birçok başka liste var; “seçim şarkıları” diye arama yaptığınızda bir deryaya düşüyorsunuz. Bu konularda kaleme alınmış güzel yazılar da var. (Bir örneğini, bu yazının sonuna ekledim.) 

Şarkıları dinlerken bir konu dikkatimi çekti. Siyasi partilerin seçim şarkıları, içinde bulunduğumuz atmosferi çok iyi yansıtıyor. Sık kullandığımız ifadeyle ‘seçim atmosferini’ değil sadece, toplumsal ruh halimizi de iyi anlatıyor. Öte yandan, bu şarkılar siyasi partilerin kimliklerini, arayışlarını, topluma bakışlarını ve liderleriyle olan ilişkilerini de anlamaya yardımcı oluyor. 

Bir de bu gözle bakalım. 1980 darbesi bir suskunluk, sessizlik üretti. Darbe; müziği, toplumun ve siyasetin şarkılarını susturdu. Seçim atmosferi zaman içinde yeniden oluştukça ses de geri geldi.

‘Hadi Bakalım’ ve 1991 genel seçimleri ile açmıştım; seksenleri şimdilik atlayarak, yine doksanlardan devam edeyim; esas bildiğim, yaşadığım yerden anlatayım. Doksanların seçim şarkıları, önceki dönemlerden de sonraki dönemlerden de daha neşeli. Daha oynak, daha kıvrak, daha dokuz sekizlik, daha eşlik etmelik, yeri gelirse göbek atmalık, nihayetinde eğlencelik şarkılar. Pop müzik patlamasının, bir yandan kimlik patlamasının, gençliğin şarkıları. “Hadi” diyen, “oturmaya mı geldik” diyen şarkılar, seçim meydanlarında gerdan kırdıran şarkılar. Dönemin en ‘ağırbaşlı’ partisi sayılabilecek muhafazakâr Refah’ın bile fıkır fıkır halleri var. 

Burada bir parantez.. HEP’ten DEM’e, partileri kapana kapana açıla açıla bugüne gelen siyasi çizgide seçim şarkılarının hep fıkır fıkır, hep halaylı, hep oyunlu olduğunu ayrıca söylemek lazım. Biraz sonra değineceğim üzere, liderlerden çok halkı öne çıkaran, illa eğlenceli olmasa da hep hareketli ve protest şarkılar bunlar.

Doksanlara dönersek… Şarkılar bize şunu hatırlatıyor sözgelimi: 1990’larda zamanın önde gelen partilerinden ANAP’ın asla ve asla ağırbaşlı olmak gibi bir tercihi ya derdi olmadı, popüler kaygılarla, her anlamda ‘pop’laşmıştı; en azından seçim meydanlarında, bir “eller havaya” partisi olmuştu. Ercan Saatçi, bizzat “Haydi Şimdi Bütün Eller Havaya”yı seçim şarkısı olarak söylemişti mesela. Yonca Evcimik’in ‘Abone’si kullanılmıştı. ‘Hadi Bakalım’ın ANAP versiyonunda sürekli bir ‘neşe’ vurgusu yapılmıştı. Partinin yurdun dört yanına neşe getireceği söylenmişti. Huzur değil, istikrar değil, dirlik düzen birlik bütünlük değil, neşe… Bugünden geriye bakınca, ANAP’ın bütün gücüyle genç seçmenin peşine düştüğü anlaşılıyor ama genç seçmenin oyuna talip olurken neşeyi öne sürmenin yine bugünün neşesiz Türkiyesi’nde karşılığı olmadığını da hüzünle anlıyor ve bunu artık peşinen kabul ediyoruz. 1990’lar başka bir dönemmiş gibi değil, başka bir dünyaymış gibi geliyor. Siyaseten berbat bir dönemdi, toplumsal eşitsizlik ve siyasi ahlaksızlık had safhadaydı ama bugünden farklı olarak biraz daha renkliydi. 

3.

Bugünün Türkiyesi epey gri, renksiz, neşesiz… Seçim şarkıları da öyle. Heyheyli şarkılar, albenisiz şarkılar, insanın üstüne üstüne gelen, seçmeni oynatmak bir yana ağırlığıyla üstüne çullanan şarkılar. Dile dolanması ve seçmende karşılık bulmasıyla bir seçim şarkısı harikası denilebilecek AKP’nin Dombra’sı bile, altta tıkır tıkır işleyen oynak ritmine rağmen, insanı oynatan bir şarkı değil. Kendini dinleten bir şarkı. Şarkıyı dinleyen seçmeni yerinde şöyle bir sallanmaya değil, öncelikle ceketinin düğmelerini iliklemeye itiyor. Bu şarkıların Kemal Kılıçdaroğlu versiyonu da öyle, Devlet Bahçeli versiyonu da. Bahis hep liderin bahsi. Lider, halkın adamı… Lider, gücünü milletten alıyor… Lider, devleti, vatanı korumak için iktidar adayı… Hep bir lider lafzı. Millet, esasen oy vermek, bayrak sallamak ve liderinin, partisinin bünyesinde erimek için orada. Millet, hiç dilden düşmemesine rağmen ikinci planda. 

Türkiye, lider kültüne yabancı bir ülke değil. Ama sırf bu şarkılara bakınca bile, çok partili seçimlerde Menderes, İnönü, Ecevit, Demirel, Özal gibi liderlerin görmediği orandaki, türdeki bir teveccühün dibini, başta Erdoğan, iki binli yılların liderlerinin tümünün sıyırdığını rahatlıkla anlıyoruz. Özellikle 70’li yıllardan itibaren liderlere şarkılar yazılıyordu; Karaoğlan yıllarında Bülent Ecevit’e ve seksenlerde Turgut Özal’a onları yücelten şarkılar da armağan edildi ama bana kalırsa, bugünkülere göre daha renklilerdi. Biraz daha farklılardı. 

Bugünün şarkılarındaki liderlerin bir noktada hepten birbirine benzediğini, sanki sırf onurdan gururdan ve haysiyetten ibaret varlıklar olarak resmedildiklerini görüyoruz. Bu yönleriyle gerçek değiller. Şarkılar da gerçek değil. Bu yüzden de sıkıcı ve renksiz. Neşesiz. Seçmensiz…

4.

Seçmen bu şarkılarda en çok ne zaman vardı? Sanırım seksenlerde… ANAP’ın uyarladığı “Size Selam Getirmişem” tam olarak bu meselenin şarkısıdır. “Turgut Özal liderimden size selam getirmişem” diyen bir şarkı… Az şey değil, seçmenin nerede görüldüğüne dair bir mesaj. Bugüne göre naif bir mesaj. Buradan, heyheyli Dombra’ya giden uzun bir yol var. 

Bir de şu var: 

Pop şarkılara meftun, gençliğe cazip görünmek için zamanın ruhuna oynayan ANAP bugüne kalmadı. Parti, seksenlerdeki doksanlardaki iddiasını iki binli yıllara taşıyamadı. Çünkü ürettiği bir siyaset de yoktu, bir iki şarkı bir iki slogan… Popüler merkez erirken, yerine merkez iddiası taşıyan ama merkezden esasen uzak bir başka yapı geldi. Başka bir yapı, başka şarkılar… Gençliğe cazip görünmektense, liderinin karizmasının altını çizen; lider kimliğini partinin üstünde gösteren, cıvıltısız ciddiyetiyle seçmenden de bağlılık bekleyen, sert ve mağrur şarkıların partisi AKP… Bu neşesiz tarz, zaman içinde diğer partileri de az çok etkisi altına aldı. 

Tıpkı tüm ülkeyi aldığı gibi… 


PS 1: 70’leri yaşamadığım, seçim atmosferini bilmediğim için üzerine söyleyecek pek sözüm yok. Ama bu konunun uzmanını biliyorum. Müzik yazarı Murat Meriç’in şu yazısını okumanızı öneririm. 

PS 2: Bir de seçim kasetleri var ki, o bambaşka bir nostalji. Özellikse 80’lerde hemen her partinin seçim kasetleri, halkın seçime, seçimden sonra bile sürekli iştiraki imkânını veriyordu. Bu kadar siyasi bir toplum olduğumuza şaşırmalı mı?

PS 3: Birçok partinin seçim şarkılarına baktığımızda, üç aşağı beş yukarı oturmuş bir siyasi kimlik görüyoruz. Özellikle ANAP ve AKP böyle. Sanırım her telden çalan ve sürekli kimlik arayışında olan tek parti, onlarca farklı seçim şarkısının da gösterdiği üzere CHP. 


Yenal Bilgici Kimdir?

Yenal Bilgici, gazeteci. 1979 İskenderun doğumlu. Siyaset bilimi eğitimi aldı. 2000 yılında gazeteciliğe başladı. Nokta, Aktüel, Newsweek, GQ Türkiye, Habertürk ve Hürriyet’te çalıştı; yazılı ve görsel birçok başka mecrada yazdı çizdi anlattı. Siyaset, kültür, tarih üzerine röportajlar yaptı, yapmaya devam ediyor. 2022 Ocak’ında Türkiye’de son dönemde yaşananları hakikat-sonrası çerçevesinde ele aldığı “Memlekette Tuhaf Zamanlar - Hakikat Sonrasıyla Geçen İki Binli Yıllarımız” isimli eseri Doğan Kitap’tan yayımlandı. 2019’da tarihçi İlber Ortaylı ile “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” isimli, büyük ilgi gören bir nehir röportaj kitabı yayımladı, bu kitabı 2022 Şubat’ında yine Ortaylı ile söyleştiği “İnsan Geleceğini Nasıl Kurar” takip etti. Özellikle Avrupa gündemini takip etmeyi, toplum ve teknolojinin kesişiminden türeyen yeni dünya üzerine düşünmeyi, edebiyatı ve bir de bloglarında 'Eski Usul' ve 'Tuhaf Zamanlar’ yazmayı seviyor.