YAZARLAR

Seçimler çantada keklik mi? Mecliste etkisiz bir Millet İttifakı, İttifakın elinde oyuncak bir cumhurbaşkanı

Millet İttifakı aday belirleme sürecinde birtakım sorunlar yaşıyorsa da Cumhur İttifakı’nın adayının hukuki sorunları olduğunu unutmamak gerekiyor. Yoksa Cumhur İttifakı’nın adayı konusunda da bir “Reis halleder nasılsa rehaveti”nden bahsedebilir miyiz? YSK’nın bile görüş bildirmekte tedirgin olduğu bu süreç belki de, yasaların izin verdiği en geç tarihte yapılabilecek bir erken seçimle aşılmaya çalışılacak?

Kamuoyu araştırma şirketleri birbiri ardına anket sonuçlarını açıkladıkça tartışmalar da alevleniyor: Bu ekonomik krize, zamlara, dolardaki yükselişe… rağmen nasıl oluyor da AKP hâlâ birinci parti olarak görünebiliyor. Yazıyı rakamlara boğmanın bir alemi yok. İnternet ortamından tüm anket sonuçlarına[1] ulaşmak mümkün. Sadece, son aylarını yaşamakta olduğumuz 2022 yılındaki anket sonuçlarına baktığımızda bile AKP oylarının yüzde 38,2 (Team, 27-27 Ağustos, Ocak 2022) ile yüzde 26,3 (Avrasya, 24-31 Ocak 2022) arasında değiştiğini görmekteyiz. Son iki aylık anketlerde bile AKP oylarının, yüzde 27,0 (ALF 25-27 Ağustos 2022 ile) yüzde 37,7 (Optimar, 12-15 Ağustos 2022) arasında ölçüldüğü görülmekte. Üstelik temmuz başından bu yana yayınlanan 22 anket sonucunun 16’sında AKP, az ya da çok farkla birinci parti olarak yer almakta. Diğer 6 araştırmada birinciliği CHP elde etmiş.

Linkini dipnotta paylaştığım tabloda, anketlerin ortalamaları da alınmış, AKP oyları Ocak 2022’de yapılan 18 anketin ortalamasına göre yüzde 31,98’ken, bu oran Mart ayında yapılan 16 anketin ortalamasında yüzde 32,15’e çıkmış, Ağustos’ta yapılan 12 anketin ortalamasında ise yüzde 30,25 ‘e düşmüş. Düşmüş ama bu düşüş de AKP’yi birinci parti olmaktan çıkaramamış. 2022 yılında yapılan tüm anketlerin ortalamaları dikkate alındığında AKP ilk parti olma unvanını kimselere kaptırmamış. Anketler taraflı mı değil mi; taraflı değilse de sosyal bilimlerde araştırma yöntem ve tekniklerine yeterince dikkat edilmiş mi edilmemiş mi; doğru ve yeterli bir örneklem grubu alınmış mı; cevap vermeyenler farklı tekniklerle değerlendirmeye alınmış mı… Bir sürü soru sorulabilir ama tüm bunların hiçbirinin son analizde bir önemi olmadığını da söylemek gerekiyor. AKP birinci parti. Yukarıda özetlenen rakamlar bize inceden (ya da İnce’den) şunu söylemekte: “Adam kazanıyor” (mu?)

'GECELER UZAR HAZIRLIK SONBAHARA'

Der, Attila İlhan Mahur Beste’sinde. Tam da o iklimdeyiz. Millet İttifakı'na yönelik tüm eleştirilerde haklılar. Altılı Masa’nın altın günlerinin ilk turu henüz bitti; ekim ayında küçük altınlar yine Kılıçdaroğlu’nda toplanacak. Millet İttifakı’nın açık ara önde olduğu bir “seçim sathı maili”nde olunmadığı da ayan beyan ama şenliğin dağılıp da bahçede yalnızca bir acı yelin kaldığını, balkondan o mahur seçim konuşması yapılırken müjgânla ağlaştığımızı düşünmeye de hacet yok.

Erdoğan’ın, “Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayını belirlemediği” yönündeki eleştirileri de muhaliflerin morallerini bozuyor gibi. Olmadı -artık son ihtimal- Karamollaoğlu bir “Allahumme innî estehîru…” okur, alır abdestini, kılar iki rekât namazını, yatar istihareye; elbet o zaman gösterir mahcemalini Millet İttifakı’nın reis-i cumhur namzeti de. 

'REHAVETE KAPILMAK' ELEŞTİRİLERİ

Millet İttifakı’nın ipe un sermesini, seçimleri çantada keklik görmesini, “ceketimizi koysak seçilir” havasına girmesini savunmak değil elbette ama “rehavete kapılmak” eleştirilerini biraz abartılı bulduğumu da belirtmek isterim. Küçük notlar halinde arz-ı hal edeyim. Öncelikle, Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının henüz belirlenmemiş olmasının bir “acz” bir “eksiklik” olarak değerlendirilmesini doğru bulmadığımı belirtmeliyim. Adayın belirlenip de saklandığını -saklansa da benim bunu bilebileceğimi düşünebileceğinizi- sanmıyorum. Aksine, Altılı Masa’da hâlâ bunun tartışılıyor olmasının, masadakilerin kafalarının hâlâ net olmamasının, bu konudaki görüşmelerin hâlâ devam ediyor olmasının bir zafiyet olarak görülmesini anlamakta zorlandığımı da söylemem gerekiyor. Cumhur İttifakı’nda bu hiç tartışılmadı bile. Erdoğan doğal aday olarak ortaya çıktı. Oysa İbrahim Kaboğlu Hoca’nın da birçok defalar dikkatimizi çektiği gibi, 2014 ve 2018’de Cumhurbaşkanı adayı olan Erdoğan’ın tekrar aday olabilmesinin tek yolu erken seçimden geçiyor. TBMM seçimlerin yenilenmesine karar verirse 116/3 madde gereğince Erdoğan üçüncü defa aday olabiliyor. Yüksek Seçim Kurulu da Erdoğan’ın adaylığı konusunda bir yorumda bulunmak istemiyor. İyi Parti Yüksek Seçim Kurulu Temsilcisi avukat Mustafa Tolga Öztürk, Liberal Demokrat Parti’nin (LDP) YSK’ya "Cumhurbaşkanının üçüncü defa adaylığı için hangi koşulların gerçekleşmesi gerektiği" hakkında görüş almak istemiyle başvurmasına rağmen YSK’nın, seçim takviminin henüz açıklanmadığı gerekçesiyle ‘Görüş verilmesine yer olmadığına’ karar verdiğini belirtti. Şu nokta önemlidir diye düşünüyorum: Millet İttifakı aday belirleme sürecinde birtakım sorunlar yaşıyorsa da Cumhur İttifakı’nın adayının hukuki sorunları olduğunu unutmamak gerekiyor. Yoksa Cumhur İttifakı’nın adayı konusunda da bir “Reis halleder nasılsa rehaveti”nden bahsedebilir miyiz? Özetle adaylar konusunda genel bir belirsizliğin yaşanmakta olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. YSK’nın bile görüş bildirmekte tedirgin olduğu bu süreç belki de, yasaların izin verdiği en geç tarihte yapılabilecek bir erken seçimle aşılmaya çalışılacak?

RAKAMLARA FARKLI BİR YERDEN BAKMAK

Yazının başında da belirtmeye çalıştığım gibi, Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayını belirlediği, anketlerde bu adayın açık ara önde gittiği, Cumhur İttifakı’nın “nal topladığı” bir seçim süreci beklemiyor Türkiye’yi. Bir de Millet İttifakı adayının “kim” olacağını bilemesek de “nasıl” belirleneceğini bildiğimizi söyleyebiliriz.

Geçtiğimiz yıldan bu yana Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin aldıkları oylara baktığımızda CHP ve İYİ parti arasındaki makasın giderek kapandığını görüyoruz. Mayıs 2020’de CHP ve İyi Parti arasındaki yüzdelik farklar yüzde 25,67-yüzde 9,94 oranındayken Mayıs 2021’de bu oran yüzde 23,67-yüzde 13,40 oranına, Mayıs 2022’de ise yüzde 26,65-yüzde 15,00 oranına doğru değişmiştir. Masadaki diğer 4 partinin oylarında ise çok büyük bir değişme, sıçrama ya da azalma görülmediğini söyleyebiliriz. Bu da büyük büyük ihtimalle bize, yasal sürenin imkân verdiği en geç tarihte yapılabilecek bir erken seçim öncesinde Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının CHP’nin seçtiği, İyi Parti’nin onay verdiği, Saadet, Gelecek, DEVA ve DP’nin ise karşı çıkmadığı bir aday olacağını göstermektedir.

Ancak böyle bir adayın HDP Bloğu (Barış Bloğu) dikkate alınmaksızın belirlenecek olmasının tüm hesapları alt üst edeceğini de söylemek gerekiyor ki nitekim HDP Mansur Yavaş ve Meral Akşener’in adaylıkları konusundaki tavrını net bir şekilde dile getirdi bile. 

Çok açık bir gerçek var ki, önümüzdeki seçimlerde Barış Bloğu’nu oluşturan partilerin tavırları belirleyici olacak. Millet İttifakı’nın adayı aynı zamanda Barış Bloğu’nun da hayır demeyeceği bir aday olmak zorunda. Anket sonuçlarına baktığımızda da bunu net bir şekilde görmemiz mümkün.

CUMHURBAŞKANLIĞINI KAZANMAK YETERLİ Mİ?

Rahatlıkla, gelecek seçimlerin artık, ortalama vatandaş için “Cumhurbaşkanlığı Seçimleri” anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Bir başka (yanlış) algı da Cumhurbaşkanlığını kazananın TBMM’yi, ya da TBMM’de çoğunluğu elde edenin otomatikman Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kazanacağı yönünde. Oysa yine anket sonuçlarına biraz daha yakından baktığımızda, Barış Bloğu’nu da kendi ismi etrafında ikna edebilmiş bir Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayının kazanma şansı hayli yüksekken aynı şey parlamento seçimleri için doğru değil. Millet İttifakı seçimlerden “galip”! çıkabilse bile bu galibiyet anayasayı değiştirebilecek bir çoğunluğa tekabül etmezse, Millet İttifakı’nın çizdiği tüm o pespembe tablo darmadağın olacaktır. İşte Altılı masanın "çeşmini süzüp müjgân müjgân üstüne getireceği, zahm-ı sinesine peykân peykân üstüne" vuracağı günler ancak o günler olabilir.

Sözün özü, rehavete kapılmama vb. herhangi bir tavsiyede bulunulacaksa, Millet İttifakı’na ilk tavsiyenin bu seçimlerin sadece bir Erdoğan’ı indirme ve AKP’den kurtulma seçimi haline getirilmemesi olabilir. İstediği hiçbir anayasa değişikliğini Meclis’ten geçiremeyen bir Millet İttifakı ve Millet İttifakı’nı oluşturan genel başkanların şamar oğlanına dönmüş bir Cumhurbaşkanı ile Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu reformların yapılmasına da imkân yoktur.

[1] Kamuoyu araştırma şirketlerinin gerçekleştirdikleri seçim anketleri ile ilgili tüm verileri https://tr.wikipedia.org/wiki/Bir_sonraki_Tyüzde C3yüzde BCrkiye_genel_seyüzde C3yüzde A7imleri_iyüzde C3yüzde A7in_yapyüzde C4yüzde B1lan_anketler#yüzde C4yüzde B0ttifak_anketleri adresinden aldım.


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.