YAZARLAR

Sahi Putin zorda mı? 

Putin her şeye rağmen büyük bir kesim için devlete bağlılığı ve dizleri üzerine düşmüş Rus gücünün geri dönüşünü temsil ediyor. Navalnıy milliyetçiliğine rağmen bu toplumsal reflekse hitap edemiyor.

İsyan hakkı isyan ahlakıyla bağını kopardığında sular bulanıyor. ‘İnsani müdahaleci’ ve ‘demokrasi şampiyonu’ batılı tayfa, kendi siyasal sınırları içinde olsa fikren, vicdanen, belki hükmen mahkum edeceği figürleri ötekiler için demokrasi kahramanına dönüştürmede tereddüt etmiyor. Zaman zaman aklımızı zorluyor, vicdanımızı darda bırakıyorlar. Gürcistan’da, Ukrayna’da, Rusya’da faşizmin kodlarından beslenen liderler sırf Rus düşmanlığının bir eseri olarak, batılı siyasi çevreler ve ana akım medyanın omuzlarında yükseliyor. İsyanın kutsallığı ve saflığına sığınarak bütün zorbalara dair sözlerin en keskinini söyleme hakkına sahibiz. Kendi zorbalarımıza, ötekilerin zorbalarına…
Şimdi Rusya’da hafta sonu dondurucu soğuğun altında Federasyon Başkanı Vladimir Putin’e “Hırsız”, “Git” diye meydan okuyan Ruslar bu tayfayı epey heyecanlandırmışa benziyor. Yıldızı parlatılan eski blogger Aleksey Navalnıy.
Geçen yaz Tomsk’tan Moskova’ya uçtuğu sırada uçakta fenalaşıp hastaneye kaldırılmış, tedavi için Putin’in izniyle Almanya’ya sevk edilmişti. Alman yetkililer Navalnıy’nın noviçok ile zehirlendiğini duyurmuş, Şansölye Angela Merkel olayı ‘susturma amaçlı bir suç’ olarak nitelemiş, böylece Aleskander Litvinenko ve Sergey Skripal gibi isimlerin ardından gizemli vakalara bir yenisi eklenmişti. Kremlin suçlamaları reddedip bilgi paylaşımı istemiş ama talep karşılık bulmamıştı.
Daha önce 3.5 yıllık hapis cezası alan Navalnıy şartlı tahliye kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle tutuklanacağını bile bile döndü. Beklendiği gibi bir aylığına hapse gönderildi. İyi planlanmış bir dönüştü. Navalnıy’nın çağrısı üzerine 23 Ocak’ta 50’nin üzerinde kentte gösteriler düzenlendi.
Navalnıy’nın zehirlenmesi, ABD’de Demokratların iktidara dönüşüne paralel olarak Rusya’ya dönmesi, bir rezidans görüntüsünün “Putin’in sarayı” diye servis edilmesi gibi birbirini tamamlayan silsile, Kremlin’e bir komplo çıkarma fırsatı sunsa da iktidara karşı toplumsal hoşnutsuzluğun bir çıkış noktası aradığı da ortada.
Dün Hazal Yalın, Duvar’da, önceki günlü eylemlerin 2017’de Navalnıy’nın başını çektiği yolsuzluk karşıtı gösterilere kıyasla farklılaştığına değindi; belli şehirlerle sınırlı ve orta burjuvaziye dayalı liberal tabandan kırsalı da içine alacak şekilde coğrafi genişleme kazandığını ve iktidara sessiz rıza üreten emekçileri içine aldığına dair tespitlerini aktardı.
Rusların öfkesini bir magmaya çeviren nedenleri görmezden gelebilir miyiz? Ekonomik, siyasi ve özgürlüklere dair ağırlaşan tabloyu. Hayır. Zaten bir süredir farklı bölgelerde öfke kendini gösteriyordu. Şaşırtıcı olan bu öfkenin Navalnıy ile birlikte bu ölçekte kendini açığa vurmasıydı. Birikimini küçümseyemeyeceğimiz Rus siyasetinin Putin’li yıllar boyunca alternatif olarak Navalnıy’den başkasını çıkaramamış olması bir trajedi değil mi?

***

23 Ocak’taki manzaradan ‘kar beyazı’ bir devrim havası koklayanlar az değil. Aynı koku Kremlin’i sarsaydı herhalde durum farklı olurdu. Tutuklanmasının bir protesto dalgasını tetikleyebileceğini Putin gibi bir istihbarat gurusunun kestirememesi mümkün mü? Bir seçenek olarak Putin Navalnıy’nın dönüşünü görmezden gelip onu kendi halinde bırakabilirdi. Aksini yaptı. Belki onu tutuklamamayı bir güç zafiyeti olarak gördü. Ya da Navalnıy’nın iktidara karşı biriken öfkeyle balonunu şişirmesine izin vermeyi seçti. Sonradan kolayca patlatabilecek bir balon. Nasıl olsa Batı'nın yaklaşım tarzı Putin’in muhalefeti itibarsızlaştırma operasyonlarına müthiş malzemeler sunuyor.
Putin’in şu anda üzerinde durması belki işine gelmez ama insan Batılılara “Kimi parlattığınızı biliyor musunuz” diye sormadan edemiyor. Navalnıy aşırı milliyetçi, aşırı sağcı ve göçmen karşıtı ‘Rus Yürüyüşü’ne destek veren; “Büyük Rusya” ve “Yasadışı Göçe Karşı Hareket” gibi gruplarla ittifak kuran biri. Daha önce Yabloko Partisi'nde birlikte çalıştığı Azerbaycanlı bir kadına "kara kıçlı" lakabını takan, 2008’deki savaş sırasında Gürcülere “kemirgenler" deyip Rusya’dan sürülmelerini isteyen, Kafkasyalıları temizlenmesi gereken “hamamböcekleri” olarak gören, diş hekimi kılığında propaganda filmi çekip göçmen işçileri ‘diş çürükleri’ olarak gösteren, Orta Asyalı göçmenlere düşmanlığını gizlemeyen, Moskova’ya çalışmak için gelmiş farklı etnik kökenlerden Rusya vatandaşlarını kovmaktan bahseden yontulmamış bir ırkçı. Bu haliyle kimi Rus gazeteciler tarafından ‘kaba’ ve ‘maço’ olarak görülen, hatta Putin karşıtlarına “Rusya’nın geleceği bu adam olamaz” dedirten biri.
Yabloko’dan Engelina Tareyeva, Navalnıy’nın ilişkilerini insanların etnik kökenlerine göre temellendirdiğini ve sürekli ırkçı hakaretler savurduğunu söylüyordu. Liberal çizgideki Yabloko da sonunda çareyi Navalnıy’yı kovmakta buldu.

Navalnıy, Rusya’nın endemik bir meselesi olan yolsuzluk sadece Kafkasya’nın sorunuymuş gibi “Kafkasya’yı Beslemeye Son” sloganını kullanıyordu. Bu slogan altında düzenlenen gösterilere katılıp konuşmalar yapıyordu. Putin, Çeçenya’daki ikinci savaşla Kafkasya’da korku rejimini inşa etmişken Navalnıy bunu da yeterli görmüyordu. Resmettiği Kafkasya aynen şöyleydi: “Kuzey Kafkasya’da haydutların gelip Lezginka dansı yapacağı, dışarıya çıkıp havaya ateş edeceği, insanları kaçırıp öldüreceği, sonra ceza almadan geri döneceği ‘offshore’ bölgelerin yaratılmasına izin vermeyecek kanun ve düzen olmalı.”
Birkaç olumsuz örnekten hareketle Kafkasya’ya dair kriminal bir profil çizip akıl veriyordu: “Kafkasya’dakiler başka dinlere hoşgörünün olduğu laik bir Avrupa devletinde yaşamak istediğimizi anlamalılar.”
Tabii bu kadar Büyük Rusya'cı olup da Putin’in Abhazya, Güney Osetya, Ukrayna, Kırım ve Transdinyester’de yürüttüğü politikalara karşı çıkacak değil ya! Malum Batılılar bu konularda Rusya’ya ambargo dayatacak kadar hassas. Ukraynalılara tavsiyesi de şuydu: “Kırım Rusya’nın parçası değil diyerek kendinizi kandırmayı bırakın.”

***

Elbette Rusya’da yolsuzlukları ifşa etmek önemli bir cesaret. Ölümün kenarında dolaşmak gibi bir şey. Öyle fakat kendisi de yönettiği vakfın kaynaklarından zimmetine para geçirmekten mahkum! Taraftarları “siyasi karar” deyip geçiyor. Oligarklar arasındaki çatışmadan yararlandığına dair yorumlar var. Yolsuzluk dosyalarının başka türlü çıkması ne mümkün! Anti-Oligark olarak nam salıyor ama özel uçak ve hastane masraflarını karşılayan kişi Boris Zimin; babadan devamla bir oligark.
Neyse Navalnıy takdir edilesi cesaretiyle 2013’te Moskova Belediye Başkanlığı için yarışıp yüzde 27 oy aldı. 7 yılda bu yüzdenin artmış olması gerekir. Ama anketlere bakılırsa ülke genelindeki desteği hâlâ tekli rakamlarda. Levada’nın geçen kasımda yaptığı ankete göre Navalnıy’nın desteği yüzde 2. Katılımcıların yüzde 39’u Putin’i, yüzde 6’sı Vladimir Jirinovski’yi, yüzde 2’si Gennadi Zyuganov’u destekliyor. Aynı ankette “Önümüzdeki pazar seçim olsa kime oy verirsiniz?” sorusunu yanıtlayanların yüzde 55’i “Putin” diyor. Navalnıy yine yüzde 2’de. Taraftarları ise 2018’de başkanlık adaylığı için 1 milyon imza toplatıldığını belirtip anketin gerçeği yansıtmadığını savunuyor. “Sistemin dışına atıldı, yarışa sokulmadı, yasaklandı, siyaset yapıp örgütlenemedi” diye izah getirenler var ama yasaklı olmayan liderlerin Putin karşısındaki durumu da pek çaresiz. Yine Levada’nın “2020 Yılın Kişisi” anketinde Putin yüzde 33 ile birinci gelirken Navalnıy yüzde 5 ile beşinci sırada kalmış. Evet videolarını milyonlar izliyor, sosyal medyada çok görünür lakin iş liderliğe gelince göstergeler tersine gidiyor. Soru “Navalnıy’nın faaliyetlerini destekliyor musunuz?” diye sorulduğunda durum biraz değişiyor. Zehirlenme olayının ardından eylülde yapılan ankette Navalnıy’nın faaliyetlerini onaylayanların oranı yüzde 20 idi. Ama yüzde 50 de onaylamıyor. Faaliyete ‘Evet’ ama oy vermeye gelince ‘Hayır’. Üstelik Rusların üçte biri zehirlenme olayının gerçek olduğuna bile inanmıyor.

Şimdi halk desteğini biraz yukarı çekebilecek iki yeni faktör var: Biri siyasi tutuklu haline gelmesi. Sokakta görüş bildirenlerin sözlerine bakılırsa Navalnıy’ı felaket olarak gören ama tutuklanmasına karşı çıkanlar da vardı. İkincisi Navalnıy tutuklanırken ekibinin yayımladığı bir video ciddi bir etki yaptı. 70 milyonun üzerinde izlenen videoda Putin’in Gelincek’te 1.3 milyar dolara saray yaptırdığı öne sürülüyor. Farklı kaynaklar ise devlet arazisine Kremlin’den torpilli bir oligark tarafından yaptırıldığını söylüyor. Resmi kanaldan “Ne Putin’e ait ne devlete” denilse de korona ile ekonomik sıkıntılar katlanmışken, yolsuzluk artan oranda gündem olmuşken Kremlin’den onaylı devlet arazisinde saray insanlara çok gelmiş olmalı.

Sokakta Navalnıy’nın çekebileceğinden çok fazla kalabalık oluştu. Bu kadarı Putin’in de öngörüsünü aşan bir sonuç olabilir.
Yine de Navalnıy’nın hesabına yazılan bir yükseliş, Putin’e gerçek bir rakip olması için yeterli gözükmüyor. Putin zaten küçümsüyor, adını bile anmayıp “blogger” deyip geçiyor. Putin, Navalnıy’ı dünyanın en ünlü siyasi mahpusu yaparken bu şekilde sanki üçüncü bir alternatifin çıkmasını önlüyor. Putin her şeye rağmen büyük bir kesim için devlete bağlılığı ve dizleri üzerine düşmüş Rus gücünün geri dönüşünü temsil ediyor. Navalnıy milliyetçiliğine rağmen bu toplumsal reflekse hitap edemiyor. Alternatif deyince ilk akla gelen Komünist Parti yıllarını ölü taklidi yaparak geçirdi. Putin onların halinden çok memnun. O yüzden Putin’in hesabı her ne ise de Navalnıy’nın yükselişi muhalefet güçleri açısından bir trajedi.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.