YAZARLAR

Paris’in Kürt hamiliği: Ölüm, öfke ve ötesi…

Suriye’deki “ihanete uğruyoruz” hissi Avrupa iç siyasetine göreceli olarak daha iyi nüfuz edebilmiş olan Kürtler arasında da artıyor. Beyanatlardan soruşturmalara resmi olan ne varsa kuşkuyla karşılanıyor. Kürtlerin 2014’te yakaladıkları olumlu havadaki oksijen azalıyor. Jeostratejik, ekonomik ve politik gerçeklik, oluşan yeni hassasiyeti ne kadar sırtında taşır?

Kürtlerin prizması ve objektif sorumluluk açısından bakıldığında sonuç ortada: Fransa Kürtleri ikinci kez koruyamadı. Françaois Mitterand’dan beri Kürtlerin dostu ve son 8 yıldır Suriye’de IŞİD’e karşı Kürtlerin ortağı Fransa.
Paris’in 10. Bölgesi'nde Türkiyeliler başta olmak üzere ‘yabancı’ yerleşimcilere ait işletmelerin yoğun olduğu Strasbourg Saint-Denis mahallesindeki Enghien Sokağı artık kanlı bir sayfanın parçası.
23 Aralık’ta üç yer hedefteydi. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi, Kürtlere ait Avesta lokantası ve Munzur berber salonu. Avrupa’da Kürt kadın hareketinin tanınan isimlerinden Emine Kara (Evin Goyi), sanatçı Mîr Perwer (Mehmet Şirin Aydın) ve Abdurrahman Kızıl öldürüldü. İkisi ağır 5 kişi yaralandı.
Saldırının ardından Paris Savcısı Laure Beccuau benim de aralarında olduğum gazetecilerle ilk bilgileri paylaşırken olayı “ırkçı saldırı” olarak niteledi. Saldırganın profili ivedilikle yapılan bu çıkarımı destekler nitelikteydi: William M., bir Fransız, 69 yaşında, demiryollarından (SNCF) emekli bir makinist, sabıkalı. 2016’da Seine-Saint-Denis banliyösünde silahlı şiddetten mahkum edilmiş. Ertesi yıl yasadışı ateşli silah bulundurmaktan yine mahkum olmuş. 8 Aralık 2021’de Paris-Bercy’de bir parkta Sudan ve Eritreli göçmenlere bıçakla saldırıp iki kişiyi yaraladığı için hapsedilmiş. 12 Aralık 2022’de şartlı tahliyeden yararlanmış. Polisin radarında bir ırkçı!
İçişleri Bakanı Gerald Darmanin de ilk açıklamasında "Katilin bunu özellikle Kürtler için yaptığı kesin değil" dedi.
Fakat sokağın başlarında bariyerin arkasında biriken kalabalıklar savcı ve bakanla aynı fikirde değildi. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi yetkilileri de. Görüştüğüm kişilerin şüpheleri vardı:
- Mahallede göçmenlere ait yüzlerce mekan olduğu halde neden Kürtlere ait yerler seçildi?
- Hem mekânlar hem zamanlama hedefteki seçiciliğe işaret etmiyor mu? Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in 9 Ocak 2013’te Kürdistan Enformasyon Bürosu'nda öldürülüşünün onuncu yıldönümü için dernekte hazırlıklar yapılıyordu. O gün de bir toplantı planlanmıştı. Üstelik güvenlik kaygısı yüzünden polisten önlem alınması istenmişti. Fransa, Türkiye ile ilişkileri gözeten bir yaklaşımla 10 yıl önceki cinayetin bağlantılarına dair dürüstçe bir soruşturma yürütmedi. O saldırıda kanserden hapiste ölecek bir hasta saldırgan (Ömer Güney) seçilmişti. William M., için de ‘patolojik yabancı düşmanı’ denildi.
- Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’nin korunması yönündeki talebe neden yanıt verilmedi?

KATİL YARDIM ALDI MI?

Soruşturmanın ileriki aşamasında gelen bilgiler ise saldırganın Kürtleri aslında bilerek hedef aldığına işaret ediyor. Sorgudaki ifadesine göre William M., 2016’daki bir soygundan beri yabancıları öldürme saikiyle hareket ediyor. Yabancı nefreti patolojik bir hal aldı. Saldırgan kendini “depresyonda” ve “intihara meyilli” olarak tanımladı. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’ne saldırmadan önce sabah saatlerinde Paris’in banliyösü Seine-Saint-Denis’ye gitti. Elbisesi şarjör değiştirmeye elverişli olmadığı ve yeterli kalabalık bulunmadığı gerekçesiyle vazgeçip baba evine döndü. Sonra yürüyerek yakındaki Strasbourg Saint-Denis mahallesine geldi. Bu bölgeyi biliyordu. Hedef aldığı kişileri tanımadığını ama Kürtlere IŞİD üyelerini öldürmek yerine hapsettikleri için kızgın olduğunu söyledi. Tek pişmanlığının intihar edemeyişi olduğunu, hep intihar edeceği gün düşmanları (yabancıları) mezara götürmeyi arzuladığını anlattı. Katil, polis merkezinin psikiyatri revirine yatırıldı.
2013 cinayetinin oluşturduğu izlek, 2022 cinayetine bakışta bir açı koyuyor. O yüzden hem Türkiye hem Fransa öfkeli kalabalığın tepkilerinde ‘zanlı’ konumundaydı. 24 Aralık’ta République Meydanı’nda bozkurt işaretli bir aracın alana girmesi kışkırtıcı bir faktör olsa da bu öfke şiddete dönüştü. Ve İbrahim Kalın’a şu sözlerle Fransa’ya çalım atma ve dikkatleri saldırıdan başka bir yere çevirme fırsatı verdi: “Bu Fransa'daki PKK. Suriye'de desteklediğiniz aynı terör örgütü. Hâlâ sessiz mi kalacaksınız?”
Yine de Fransız devletinin Kürtlerin tepki ve çağrılarını dikkate almak durumunda kaldığı görülüyor.
Adalet Bakanı Éric Dupond-Moretti’in, Kürt Demokratik Konseyi Sözcüsü Agit Polat’ı yanına alarak basın toplantısı düzenlemesi bunun bir göstergesi. Polat saldırıdan hemen sonra açıkça “Kürt toplumu on yıllardır ırkçı saldırıya uğramadı. Nasıl oluyor da tam da 2013’teki suikastın 10. yıldönümünden önce saldırı oluyor? Saldırganın cezaevinde IŞİD'çilerle ilişkilenmesinden ve Türk istihbaratı tarafından yönlendirildiğinden şüpheleniyoruz” demişti.

DURUM NEDEN ŞÜPHELİ?

Fakat bu, soruşturmanın “bir meczubun işi” çerçevesinden çıkarılıp derinleştirilmesine de yarayacak mı? Ya da derinleştirseler de bunu yasal bir sürece dönüştürürler mi?
Her halükarda yanıtlanması gereken sorular artıyor:
- Saldırgan hapisteyken neden başka bir ya da birden fazla farklı cezaevine nakledildi? Kimlerle birlikte kaldı? Neden ve nasıl bırakıldı?
- Cezaevinden çıktıktan sonra 10 gün içinde izlenmedi mi? Kimlerle görüştü?
- Saldırıda kullandığı yarı otomatik Colt 1911 tabanca, dolu üç şarjör ve bir kutu fişeği nereden edindi? Silahı atıcılık kulübünden bir arkadaşından aldığını söylemiş ama ifade yeterli değil.
- Silah eğitimi almış, yabancıları öldürme takıntısı gelişmiş ve 3 kez yargılanıp hüküm giymiş birinin silah ruhsatının olması tuhaf değil mi?
- Irkçı bir Fransız olsa da hapisteyken yönlendirilmiş olabilir mi? Sonuçta şimdiye kadar aşırı sağcı ve ırkçıların hedefinde Kürt toplumu yoktu. Kürtlere gelen tehdidin adresi belliydi.
- Savcı neden bireysel cinayet olarak sınırlayıp terör soruşturması başlatmadı?
- Saldırgan ateş açtığı kişileri tanımadığını söylüyor. Fakat Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’nin girişinde merdivenli bölümde duranlara ateş açtıktan sonra, yukarı çıkıp ölüp ölmediklerini kontrol ediyor. Özellikle Emine Kara’nın kafasına yakın mesafeden ateş ediyor. Kurşunları sekmiyor. Derneğin girişi camlı bir bölüm olmasına rağmen kırılan, dökülen bir şey yok. Sonra hemen karşıda Avesta’ya yöneliyor. Buradan sonra yürürken silahını çantasına koyuyor, 70-80 metre ileride Munzur’un önünde silahını çıkarıp içeri girerek ateş açıyor. Şarjör değiştirirken etkisiz hale getiriliyor. Tekmeyle yere düşürüldüğünde ilk söylediği, “Ben ırkçıyım.” Hangi ırkçı bunu söyler? Bütün bunlar profesyonel bir hazırlığa işaret etmiyor mu?

AVRUPA GÜVENLİ EV OLMAKTAN ÇIKIYOR

Bir duyuma göre yetkililer soruşturmanın derinleştirilmesi talepleri karşısında ‘istihbarat bağlantısı’ dahil bütün ihtimaller üzerinde durduklarını söyledi. Fakat gerçekten de bu işin üzerine giderler mi? Bundan bir şey çıkar mı? Çıkarsa erişilen bilgileri yargı sürecine aktarmak yerine siyaseten kullanmayı mı tercih ederler? 2013’te olduğu gibi...
Hasılı, Avrupa Kürtler için korunaklı alan olma vasfını adım adım yitiriyor. IŞİD’e karşı savaşta 12 bini aşkın savaşçı yitirdiler. Savaş sırasında Avrupa’da kısa süreliğine de olsa YPG’nin dahi temsilcilik açabildiği bir siyasi iklim yakaladılar. Hapishaneler ve kamplarda tuttukları yabancı IŞİD üyeleri ve aile fertleri, Kürtlere sırt çevirmeye meyilli kimi Avrupa ülkelerine karşı ellerindeki hayat sigortasıydı. Ankara’nın protestolarına rağmen PYD, YPG ve YPJ temsilcileri birkaç kez Élysée Sarayı’nda ağırlandı. Paris’in Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile mesaisi de öteden beri hallice. Sahada IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonda Kürtlerle dayanışmayı sürdüren ülkelerin başında ABD’den sonra Fransa geliyor. Paris’in Kürtlerle ilişkisi, iletişimi ya da etkileşimi Fransız siyasetinde ‘itiraz konusu’ edilmedi. Aksine Kürtlere sırt dönülmemesi yönünde mesajlar eksik olmadı. Fakat madalyonun öteki yüzünde de Ankara’yı gözeten ya da teskin eden bir esneklik var. Fransa öteden beri Türk istihbaratının güçlü olduğu ülkeler arasında. Türkiye’nin beşinci kol faaliyetlerine göz yumulduğu izlenimi paylaşılıyor. Erdoğan’ın AKP-MHP kitlesini kendi ajandasına göre örgütlemesine göz yumuldu. Melez bir yapılanmayla bozkurtlar tespihlendi.

MACRON’UN ERDOĞAN HASSASİYETİ

Siyasi kulvarda Erdoğan’a karşı tavır da değişti. Erdoğan Rus korkusuyla NATO’ya sokulan Finlandiya ve İsveç’i sakıncalı Kürtlere güvenli liman olmaktan çıkarmak için veto kartını ustalıkla kullanıyor. Ukrayna savaşının ürettiği siyasi ve ekonomik baskı da Erdoğan’a karşı mevcut itiraz kanallarını tıkıyor.
Şu sıralar Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un aralarındaki didişmeye rağmen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la ilişkileri iyi tutmak istediğini biliyoruz. Bir süre önce konuştuğum Fransa-Türkiye ilişkilerine vakıf bir yetkili, Macron’un kamuoyuna rahat satacağı itibarlı bir gerekçe bulup Türkiye’yi ziyaret etmek istediğini söylemişti.
Demem o ki aşırı sağdan aşırı sola kadar siyasetin bütün yelpazesi Kürtlerin korunması gerektiği yönünde mesajlar verse de saldırının iki ülke ilişkilerine olumsuz yansıtılmaması yönünde bir hassasiyet kendini ilk andan itibaren hissettirdi.
O yüzden soruşturmanın gerektiği gibi yürütüleceği sözüne rağmen kuşkular baki.
Solun solundan “Boyun Eğmeyen Fransa”nın lideri Jean-Luc Mélenchon, “Artık yeter müttefikimiz olan Kürtlerin daha iyi korunması gerekir" diyor. Görünürde buna diğer partilerin de itirazı yok.
Ne var ki Kürtlerin 2014’te yakaladıkları olumlu havadaki oksijen azalıyor. Jeostratejik, ekonomik ve politik gerçeklik, oluşan yeni hassasiyeti ne kadar sırtında taşır?
Suriye’deki “ihanete uğruyoruz” hissi Avrupa iç siyasetine göreceli olarak daha iyi nüfuz edebilmiş olan Kürtler arasında da artıyor. Beyanatlardan soruşturmalara resmi olan ne varsa kuşkuyla karşılanıyor.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.