YAZARLAR

Oyunu karşı sahada kabul etmek

Dış politika sofrası dediğim zaten hiçbir zaman olmadığı kadar, gerginlik ve hatta sıcak savaş dolu olduğundan, hiçbir sorun, onun ateşine dayanamayıp, ayakta kalamıyor.

Futbol maçı anlatıcılarının sık kullandığı bir futbol terimi bu, ‘oyunu karşı sahada kabul etmek’. Tehlikeyi kendi kalenden uzakta tutuyorsun böylece. Türkiye’nin özellikle son zamanlarda sürdürdüğü politika bu. Yanlış anlaşılmasın bundan söz ederken, sadece ‘dış politika’dan söz etmiyorum. İç politika da kulağından tutulup, çoktan dışarı çekildi. İktidar, artık neresinden tutsan kopacak, ekonomi başta olmak üzere, her şeyi, orta sahada sırtından atıp, dış politikaya havale ediyor.

Bu dış politika sofrası dediğim de zaten hiçbir zaman olmadığı kadar, gerginlik ve hatta sıcak savaş dolu olduğundan, hiçbir sorun, onun ateşine dayanamayıp, ayakta kalamıyor. Fiili olarak var olduğu, içi bizi yaktığı halde, gündem denilen alemde dağılıp gidiyor.

Tabii ki bunda, ana muhalefet partisinin, kendisini yükselen doların yıkıcılığına hasredip, başı yukarda ve dik, kur seyrederek ve mümkün olduğunca, herkesle sosyal mesafesini koruyarak yaptığı muhalefetinin de oldukça payı var. Kahramanlık türküleriyle, barış güzellemeleri arasında bir akrep yelkovan oyunu bu. Ne olursa olsun hiçbiri diğerinin yörüngesinden çıkmıyor ve dönüp dolaşıp saat başı buluşuyorlar.

Çok şükür (!) dolar hızla yükseliyor da nasıl olsa her şey hallolacak.

Godot’yu bekliyoruz hep birlikte, hele dolar bir yükselsin de…

Bu, aynı zamanda dış politikadaki savaşı, HDP üzerinde doğrudan içeri taşıyarak da devam ediyor. İllaki bir tarif yapılacaksa, ancak savaş hukuku ile tarif edilecek bir hukuk-hukuksuzluk hali bu.  Bu yüzden oyun, her geçen gün, dışarıda iyice pişirilmiş bir hamasetle, ‘her şeyi ama her şeyi yapabilirim’ kabalığı ve muktedir olmanın dayanılmaz hissiyatı ile ‘Ah bu kadar da olmaz artık’ dedirte dedirte ilerliyor.

İnsansız hava araçlarıyla yönetiliyor gibiyiz. Ne söyleseniz havaya uçuyor, ne yapsanız boşluğa düşüyor.

‘Ernest Hemingway, anlatıyordu bir yazarlık dersinde. ‘Elli bin papel’ öyküsünü Scott Fitzgerald’a okutmuştu yayınlamadan önce. Öyküyü çok beğenmişti Fitzgerald ama "İçindeki bu anekdotu herkes bilir, çıkar bence" demişti. Ona uymuştu Hemingway ama çok pişmandı. Bir boksörü anlatıyordu öykü:

“Benny’yi bu kadar kolay nasıl hallettin Jack?, diye sordu asker.

'Benny acayip zeki bir boksör' dedi Jack. 'Sürekli oraya kapanıp düşünüyordu. O düşünüp dururken ben de yumrukları saydırdım".’

Yani oyunu karşı sahada kabul ediyorlar ama düşünmeye devam ettikçe, bütün yumrukları biz yiyoruz…

 


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...