YAZARLAR

OVP ve muhalefetteki ‘işbirlikçileri’

Enflasyon döneminde zaten reel ücretleri gerileyen ve yoksullaşan kesimlerin harcamalarının üçte bire indirilmesi hedeflenmiş. Hem de enflasyon artmayı sürdürürken. Bu önlem planın sınıfsal yanını açıkça ortaya koyuyor. Enflasyon döneminde süper-kârlarla zenginleşen sermaye kesiminin vergilendirmesi akıllara bile gelmemiş.

Orta Vade Program 2024-2026 (OVP) geçtiğimiz hafta açıklandı. Böylelikle 2023 seçimleri sonrasında değişen ekonomi yönetiminin pratikte neler yapacağını takip edebileceğimiz bir temel doküman ortaya çıkmış oldu. OVP’ye bir istikrar programı olarak bakabiliriz.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: OVP hayat pahalılığı krizinin tüm maliyetini çalışanların üzerine yıkmayı amaçlayan bir programdır ve en sert şekilde karşı durulmazsa, başta ücretliler olmak üzere, halkın geniş kesimlerinin daha da yoksullaşmasına neden olacaktır.

OVP’DE NE VAR NE YOK?

OVP’de ne yok? Kamu yok. Kamu yatırımları dönem boyunca azalıyor. Hanehalkı yok. Dönem boyunca özel tüketim azalıyor. Gelir dağılımı adaletini düzeltme yönünde bir adım yok. Yoksullaşan orta sınıfların alım gücünü artıracak önlemler yok. Süper kârlar elde etmiş firmalara vergilendirme yok. Zaten sermayenin farklı fraksiyonları desteklerini belirtmekte gecikmemiş.

O zaman OVP’de neler var? TÜSİAD programından esintiler var. Hemen girişte gerekli tüm anahtar kelimeleri içeren bir cümle bizi karşılıyor: OVP, “makroekonomik ve finansal istikrarı güçlendirmeyi, yüksek katma değerli üretimi teşvik etmeyi, yeşil ve dijital dönüşüm odağıyla verimlilik ve ihracat artışı yoluyla büyümeyi ve cari işlemler dengesinde kalıcı iyileşme sağlamayı, enflasyonu orta vadede tek haneye düşürmeyi” amaçlıyor (s.1).

Devamında, belirtilen büyüme stratejisi de büyük sermaye kesimlerininkiyle uyumlu: ‘yüksek katma değerli ihracat odaklı büyüme politikası izlenecektir’ (s.16). Bu modele geçişte ise, Toplam Nihai Yurtiçi Talep 9,2’den 3,6’ya gerilerken, Net İhracatın Büyümeye Katkısı -2,9‘dan 0,4’e yükselecek. Bu normal zamanlarda yapılabilir bir iş değil. Yapılma koşullarını aşağıda açıklayacağım, şimdilik OVP’den devam edelim.

OVP’de ne var? Temenniler var. Örneğin OVP’ye göre enflasyon düşerken istihdam yıllık 900 bin artmaya devam edecek! Yine ‘ithalat bağımlılığının azaltılması’, ‘cari işlemler dengesinde kalıcı iyileşmenin sağlanması’ gibi hedefler sıralanmış (s. 15).

OVP’de başka ne var? ‘Utangaç kalkınmacı’ öykünmeler var: ‘Türkiye Varlık Fonu ve özel sektör tarafından gübre ve petrokimya başta olmak üzere sanayinin ihtiyaç duyduğu yeni yatırımlar hayata geçirilecektir’. Yani bir çeşit kısmi ithal ikamesi önerilmiş.

OVP: TÜM MALİYET ÜCRETLİLERE

Temennileri bir kenara bırakırsak şunu görebiliriz: OVP temel olarak bir istikrar programıdır. Daha önceki OVP’lere de İMF’siz İMF programı denmişti, ancak son yıllarda bu sıfatı en çok hak eden program bu olabilir. Program, enflasyonu kontrol etmeyi amaçlıyor. Ancak bunu zaten reel ücretleri sürekli gerilemiş, alım gücü daralmış geniş halk kesimlerinin gelirlerini ve harcamalarını daha da kısarak yapacağını ilan ediyor. Örneğin özel tüketimin büyümeye katkısının 2023’ten 2024’e geçerken yaklaşık üç kat daralarak 10.9’dan 3.5’e gerileyeceği belirtilmiş (s. 41).

Bu önlem planın sınıfsal yanını açıkça ortaya koyuyor. Enflasyon döneminde süper-kârlarla zenginleşen sermaye kesiminin vergilendirmesi akıllara bile gelmemiş. Bunun karşısında yine enflasyon döneminde zaten reel ücretleri gerileyen ve yoksullaşan kesimlerin harcamalarının kısılması hedeflenmiş.

Reel ücretlerin baskılandığı, işsizliğin arttığı bir ortamda iyi ihtimalle ekonomik durgunluk, kötü ihtimalle ekonomik kriz bizi bekliyor. Ekonomi durursa, işsizlik artarsa insanlar dün aldıklarının üçte birini alır hale gelirse, evet enflasyon düşer! İktidarın planı bu.

Bu arada, düşen ücretler sayesinde ihracat gelirlerinin artması da düşünülmüş. Bu doğrultuda yaptığı bir açıklamada Mehmet Şimşek, bundan sonra ücretlerin hedeflenen enflasyona göre tespit edileceğini ilan etmiş. Özel tüketimdeki sınırlamayı ve ücret belirlemesinde hedef enflasyonun referans alınacağını üst üste koyduğumuzda, karşımıza hayat pahalılığı krizinin maliyetini halka ödeten 1990 model bir kemer sıkma programı çıkıyor. Emeğin milli gelirden aldığı pay sürekli gerilerken ve gelir dağılımı adaletsizliği giderek büyürken bu politikayı uygulamak ‘normal şartlarda’ mümkün değildir.

KEMER SIKMAYI MÜMKÜN KILAN OTORİTER KONSOLİDASYON

Geçmişte bu tip programları uygulamaya çalışan iktidarlar kısa sürede istifa etmek zorunda kalmıştır. 1990’lı yıllarda 10 yılda 11 hükümeti getiren temel dinamik, bu tip kemer sıkma programlarını uygulamak isteyen hükümetlerin gelen itirazlar nedeniyle istifa etmeleridir.

Örneğin, 1990lar boyunca emek hareketi bu tip bir programın uygulanmasını engelleyebilmiştir, yüksek enflasyona rağmen reel ücret kazanımları elde edebilmiş, hatta büyük çaplı özelleştirmeleri durdurabilmiştir.

Günümüzde iktidarın OVP konusunda bu kadar cüretkar hareket etmesini sağlayan mevcut otoriter konsolidasyon sürecidir. Muhalefetin hiçleştiği ve otoriter rejimin yerleşikleştiği bir ortam, ekonomi yönetimi için muazzam bir hareket alanı açmaktadır. Birbirine tam olarak zıt politikaları tereddüt etmeden uygulamayı sağlayan tam da budur. Bu hareket alanının oluşmasında bir kritik aktör daha var, onları anmadan OVP değerlendirmesini tamamlamak eksik kalır: İktidarın muhalefetteki ‘işbirlikçileri’

İKTİDARIN MUHALEFETTEKİ ‘İŞBİRLİKÇİLERİ’

Siyasi partileri, aynı zamanda büyüme koalisyonlarını örgütleyen aktörler olarak düşünürsek, bu tip kemer sıkma programları iktidar partilerinin koalisyon kurma kapasitelerini daraltmaktadır. Kemer sıkma programı nedeniyle seçmen desteğindeki gerileme, iktidar bloğunun toplumsal meşruiyetini aşındırır. İşte muhalefetteki ana-akım liberal kanat teknisyenlerinin rolü burada öne çıkmaktadır.

Şunu söylemekte tereddüt etmeyelim: ‘Ekonominin gereklerine uygun politikalar’, ‘rasyonel politikalara dönüş’, ya da ‘doğru politikalar’ söylemlerini ‘satın alan’ muhalefetteki liberal iktisatçılar, iktidarın bu dönemdeki en önemli destekçileridir. İktidarın aşınan toplumsal meşruiyeti, muhalefetteki bu kesimlerin sağladığı teknokratik meşruiyetle ikame edilebilmektedir. Bu destek sayesinde iktidarın söylem ve uygulamaları muhalefette de yankı bulmakta, bu ikisini takip eden geniş kamuoyu, muhalefetten farklı bir ses gelmediğinde iktidarın yaptıklarını meşru kabul etmektedir.

Şimşek politikalarını desteklemek için atılan her bir tweet, her bir açıklama, sadece iktidarın ömrünü uzatmakla kalmıyor. Aynı zamanda ‘başka bir alternatif yok’ inancını yeniden üreterek sadece AKP iktidarını değil, krizdeki kapitalist toplumsal ilişkileri ve çıkışsız ekonomik modelleri yeniden ve yeniden cilalayarak önümüze getiriyor.

Sonra bir gün bakıyoruz ki, bu kemer sıkma programı dahilinde Milli Eğitim Bakanlığı, ana sınıflarının ‘bir öğün ücretsiz yemek uygulamasını’, deprem bölgesini oluşturan 11 il dışında durduruveriyor! Bir yanda çocuklara verilecek bir öğün, diğer yanda firmaların kaptığı süper-teşvikler ve enflasyon dönemindeki süper-kârları. İktidarın ve muhalefetteki işbirlikçilerin ‘rasyonelleri’ ikinciden yana.


Ümit Akçay Kimdir?

Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene, 2016) kitabının ortak yazarı; Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV, 2007) kitaplarının yazarıdır. Akçay, güncel olarak, yeni otoriterliğin ekonomi politiği, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma konularıyla ilgilenmektedir.