YAZARLAR

Ölüler ülkesi yazıları... Atadan göçebeyiz

Göçebelik başta çok geniş bir coğrafyada hareket etmeyi içerirken, zamanla belirli bir halkanın içinde dönmeye evirildi. Sonra bu halka gittikçe daraldı ve nihayetinde biz göç etmeyi bırakıp da bir yere yerleşinceye kadar gittikçe küçülüp yok oldu. 

Geçtiğimiz yazıda göçün tarihini konuşmaya başlamış ve Afrika’da evrimini tamamlayan Homo türlerinin, Asya ve Avrupa’ya yolculuklarını incelemiştik. Yaşadığı coğrafyanın dışına çıkmayı öğrenen insan, 2 milyon yıl içerisinde tüm dünyaya yayılmış, alet teknolojisi sayesinde başka hiçbir canlı türünün yapamadığını başarmıştı.

Göçün insanlık için önemini, mevzunun en başından konuşmaya başladık ama bir de göçebelik durumu var. Tarihöncesi insanlar birer turist değillerdi. Amaçları Toroslar’da serinlemek, Denizli’de tandır yemek, Marsilya kıyılarında güneşlenmek değildi. Kelimenin tam manasıyla; önemli olan vardıkları yer değil, yolda olmaktı.

İnsan türleri, beslenme ve barınma biçimlerine göre sınıflandırılır. Başlangıçta leşçi ve toplayıcı, sonrasında ise avcı ve toplayıcı ve göçebe olarak yaklaşık 3 milyon yıldan fazla zaman geçti. Küçük gruplar halinde, bir bitkinin veya bir hayvanın peşinde sürekli hareket halinde olmak, hayatta kalmanın yegane koşuluydu. Bu göçebelik durumu, bugün adına doğal tarih zekası denilen zekayı geliştirmeye, yani yağmurun yağmasından kuşların uçmasına, yenebilecek besinleri ayırmaktan yön bulma yeteneğine kadar her türlü bilgiyi öğrenmeye ve kullanmaya imkan tanıyordu. Nüfus arttı yayıldık, soğuklar arttı yayıldık, sıcaklar yükseldi büyük memeli hayvanların peşinden uzaklaştık, korktuk kaçtık, sinirlendik kovaladık, öyle ya da böyle dünyadaki tüm kara parçalarına ayak basmayı başardık.

Göçebelik başta çok geniş bir coğrafyada hareket etmeyi içerirken, zamanla belirli bir halkanın içinde dönmeye evirildi. Sonra bu halka gittikçe daraldı ve nihayetinde biz göç etmeyi bırakıp da bir yere yerleşinceye kadar gittikçe küçülüp yok oldu. 

Göçebeliğin belli başlı kuralları var, durun şunları alt alta sıralayalım da tüm okurlar iyice bir bellesin. Malum tarih tekerrürden ibarettir, yarın yine göçebe olmak zorunda kalırsak, Selim bize öğretmedi diye arkadan konuşan olmasın.

- Göçebeler, küçük gruplar halinde hareket eder. Sayı artıkça grup hantallaşır, hareket kabiliyeti azalır. Hastalık, saldırıya uğrama ve benzer olumsuz durumlar artar. Besin sayısı ve kalitesi azalır.

- Göçebeler, vadiler ve akarsu yatakları gibi doğal geçiş yollarını takip ederler. Bu onlara güvenlik, su ve bol besin sağlar.

- Göçebeler, filmlerde gösterildiği gibi, bazen doğal birer konak olan mağara ve kaya altı sığınaklarında konaklarlar. İklim etkilerinden ve vahşi hayvanlardan korunma için böyle yerler hayati önemdedir.

- Ancak doğal konaklar her yerde bulunmaz ve çoğu zaman başka gruplar ve/veya hayvanlar tarafından kullanılıyor olurlar. Bu sebeple göçebeler, hammadde ve beslenme kaynaklarına yakın bölgelerde, geçici açık hava yerleşimleri kurarlar. İhtiyaçlarını karşıladıktan sonra oradan kalkar, başka bir kaynağa yakın bölgeye giderler.

- Göçebeler, önemli bir sorun olmadıkça diğer göçebe gruplarla iyi geçinirler. Bu sayede hammadde, ürün ve bilgi takas edilir. Mesela günümüzde, trafikte karşıdan gelen aracın sizi selektör yaparak olası bir kazadan veya cezadan kurtarması, böyle bir takasa örnek gösterilebilir.

- Diğer gruplarla iyi geçinme, aynı zamanda üremenin başarılı bir şekilde devam etmesine olanak sağlar. İnsan gruplarında aile içi üreme çoğunlukla reddedilir. Aynı grup içerisinde ikinci nesilden itibaren kan bağı oluştuğu için sağlıklı bir şekilde üremek adına, çevredeki diğer gruplarla iyi ilişki kurmak, hayati öneme sahiptir.

Artık göçebeliğin altın kurallarını öğrendik, yarın yollara düşmek durumunda kalırsak işimiz çok zor olmasa gerek. Yine de hatırlatma olsun, aman diğer gruplarla iyi geçinmeye özen gösterelim diyerek tarih öncesi sohbetimize geri dönelim.

3 milyon yıl boyunca oradan oraya göçüp durduk, her tarafa yayıldık, derken hava gittikçe ısınmaya başladı. Bu ısınma günümüzde jeolojik olarak Pleistosen çağın kapanıp Holsen çağın başlaması olarak adlandırılır. İklim değişikliği - her zaman olduğu gibi - insanların o zamana kadar bildikleri bütün yaşamı değiştirecektir. Bu değişimin en iyi gözlendiği yerlerden birisine kısa bir yolculuk yapalım.

Kuzey Mezopotamya’dayız. Yıl günümüzden önce yaklaşık 26-23.000 ila 14-12.000 arası. Efendim, “yurdun öz evlatları”, “en hakiki buralılar”, “en önce biz geldikçiler” falan henüz icat edilmemiş.  Hepimiz yerli ve milli Homo Sapiens bireyleriz. Isınan hava, bol yağış ve bunlara bağlı artan besin kaynakları, hayatımızı kolaylaştırmaya başladı. Besin ekonomimizi, evden çok uzaklaşmadan yönetme fırsatı doğuyor. Mağaralar ve kaya altı sığınaklarını terk etmeye başladık, sıcak bizi açık havaya itiyor. Tüm bunlar, açık hava yerleşimlerinde gittikçe daha uzun süre konaklamamıza imkan veriyor. Aynı yerde önce iki hafta kaldım, sonra bir ay. Önümüzdeki sene iki ay, belki bir mevsim. Sonraki yıl, iki mevsim ve fazlası.

İklimde tutarsızlıklar olsa da, bir yerde uzun süre kalmak ne güzel. Tüm gruplar arasında değiş tokuş hızla arttı. Ben, etrafımdaki bitkilerin büyümesinin gizemlerini öğreniyorum. Yukarıdaki gölün kıyısından gelen kaliteli siyah taşlarla, öğrendiğim bilgileri takas ediyorum. Taşların fazlasını da aşağıdaki denizin kıyısından gelen kabuklarla değiştiriyorum. Laf aramızda, komşu gruptaki güzel kadınlar bu kabuklara bayılıyorlar.

Nihayetinde iklim düzene girdi. Birkaç grup bir araya gelerek aynı yerde yaşamaya karar verdik. Hala avcılık ve toplayıcılık yapıyoruz ancak etrafta besin o kadar bol ki, gün içerisinde evimize dönebiliyoruz. Göçebe hayatın sonuna geldik. Binyıllar sonra arkeologlar bizden avcı-toplayıcı-yerleşik olarak bahsedebilirler. Şimdilik…

Efendim göçün tarihini konuşurken, yerleşik hayata ulaştık diye kimse sohbetimiz bitiyor sanmasın. İnsanın göçü şimdilik bitti, ancak bu sefer nesnelerin ve bilginin göçü başlayacak. Çatalhöyük’ün eski kazı başkanı İan Hodder’in “dolanıklık” adı verdiği bu süreç için önce bir paket hazırlayacağız, sonra da bu paketi elden ele dünyanın geri kalanına ulaştıracağız.

Fakat yerleşik yaşamı icat etmek çok yorucu oldu. Biraz oturup dinlenmeyi hak etmedik mi ne dersiniz? Bir haftalık istirahat hepimize yeter, sonraki yazıda görüşürüz.

Söylencemiz sürecek. VİYA BÖYLE!


Selim Martin Kimdir?

Selim Martin 1981 Uşak doğumlu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Arkeoloji üzerine yaptı. Aynı üniversitede Arkeoloji Bölümü'nde Öğretim Görevlisi olarak çalışmakta. Prehistorya, Bilişsel Arkeoloji, Mezopotamya Arkeolojisi, Tarihsel Coğrafya ve Mitoloji gibi temel Arkeoloji konularının yanında tekstil, mozaik, resim gibi sanat ve tasarım alanlarında da çeşitli dersler yürütmekte. Eğitim ve iş hayatı boyunca çeşitli bilimsel ve sanatsal projeler ile kültürel etkinlikler içerisinde yer aldı ve özellikle Batı Anadolu coğrafyasında eğitim ve kültürel amaçlı geziler düzenledi. Uzun yıllar, arkeolojik alanlarda ve çeşitli bilimsel çalışmalarda belgeleme amaçlı fotoğraf çekmekle beraber, sanatsal anlamda kişisel fotoğraf sergileri açtı ve çeşitli eserleri karma sergilerde de yer aldı. Arkeoloji ve Mitoloji alanlarında kitapları ve bilimsel yayınları olan ve çeşitli ulusal gazete ve dergilerde mitoloji konulu yazılar kaleme alan Selim Martin evli ve bir çocuğu var.