YAZARLAR

Müslüm Doğan: Toplumsal mutabakatın sağlandığı bir genel affa ihtiyaç var

Eşit ve demokratik bir sistemi kurana kadar da bizim mücadele etmemiz gerekiyor. Bu mücadelelerden birisi de genel affın ilanını sağlamaktır. Bizim görevimiz bu. Siyasetçilerin, aslında aydınların, entelektüellerin, duyarlı insanların, hak savunucularının görevi bu olmalıdır; yani eksik olanı tamamlayacağız.  Bir toplumsal mutabakatın sağlandığı bir genel affa ihtiyacımız var.

Genel affı konuşmaya devam ediyoruz. İlk yazıda af kavramı, Cumhuriyet dönemi aflarını özetlemeye çalıştım sizlere dilim döndüğü kadar. Bağışlamak ve unutmak arasındaki epistemolojik farklardan bahsetmeye çalıştım. Bir önceki yazıda Müslüm Bey’e nasıl bir genel af istediğini sordum. AKP’nin torba yasada yaptığı değişikliği nasıl okumamız gerektiğini, genel affın hangi yaramıza merhem olacağını, iktidarın kafasında nasıl bir af planı olduğunu sordum. Daha önce de söyledim, sağ olsun, Müslüm Bey her soruma samimiyetle ve uzun uzun cevap verdi.  

AKP HÜKÜMETİ NEDEN GENEL AF İSTİYOR?

Müslüm Bey bu af mevzuu ile çok yakından ilgileniyor. O da genel affın bir sihirli değnek olmadığının, çok zorlu bir mesele olduğunun farkında. Bir tarafta Barış Akademisyenleri var bir tarafta çocuk tacizleri, bir tarafta düşünce suçluları var diğer tarafta Ceren Damar’ın katili, bir tarafta Osman Kavala var diğer tarafta cezaevindeki gazeteciler. Müslüm Bey’e hükümetin önerisi ile kendi af önerisi arasındaki farkları sordum. Şunları anlattı bana:

Hocam, hükümetin önerisi aslında şu anda eğer MHP ile sorun çözülürse, geniş bir af ilanı. Özellikle siyasi düşünce suçları konusundaki AHİM kararları uluslararası ilişkilerde Türkiye’yi bayağı zorlamakta. Uluslararası anlamda verilen sözler var. Hükümet şimdi Avrupa Birliği’ne tekrar girme şartlarını yaratmak istiyorsa, hukuk alanında yeni bir zemin yaratacak, demokrasi anlamında yeni zeminleri tekrar gündeme getirmek zorunda kalacak. Siz demokratik olmadığınız sürece ileri Batılı ülkelerin sistemine giremezsiniz. İnsan hakları ihlali üst düzeydeyken, en üst noktadayken siz Avrupa Birliğine giremezsiniz. AHİM kararlarını bile uygulamıyorsanız, Kavala ve Sayın Demirtaş'ın cezaevinde hala tutulmasını sağlıyorsanız... Giremezsiniz. Bu demokratik olmayan bir sistemi gündeme getiriyor. Aslında şöyle bir durum da var. Biz yeni bir devlet modeliyle karşı karşıyayız Hocam. Bu çoğu zaman tartışılmıyor ama devletin ideolojik bir tercihte bulunduğu, inancı dini iktidar aracı olarak gören bir ideolojik yapı var; buna siyasal İslam diyoruz. Kemalizm’le birleşip yeni bir devlet ideolojisine dönüştü sistem; işte bu durum. Yani bunun da kurumları var. Tabii tanımadığımız kurumlar. Yeni bir oligarşik yapı söz konusu. Hatta devlet içerisinde farklı oligarşik yapılar var. Bunların oluşturduğu devlet aklı, bu yeni ideoloji, devlet ideolojisi temelinde örgütleniyor ve oldukça da demokrasiyi sıkıntı haline getiriyor. Yani demokrasiyi sıkıntı olarak görüyorlar, düşünmeyi sıkıntı olarak görüyorlar ve halkı da o şekilde terörize ediyorlar. Bu, ülkenin geleceği için son derece sıkıntılı bir durum. Bunu aşmak gerekiyor. Bu temelde affa bakıyorlar ama işte uluslararası ilişkiler biraz önce bahsettiğim şekilde zorluyor AKP sistemini. Yani Avrupa’ya yüzünüzü döneceksiniz ya da Doğu’ya tekrar döneceksiniz, o geriliğe döneceksiniz. Ama unutmamak lazım ki Türkiye Batı’ya dönmek zorunda. Avrupa Birliği ile olan ilişkiler konusunda sanıyorum çok yakında yeni bir süreç başlayacak. Bu konuda hükümet kararı var, programına da yansımış durumda. Bu yüzden genel affı biraz geniş etraflı tutmak istiyorlar. Bu nedenle -biraz önce de ifade ettim- toplum vicdanını kanatmayacak, devlete karşı işlenmiş suçların tamamını devlet affetmeli; kesinlikle tamamını affetmeli. Ama insanlığa karşı işlenmiş suçlar var. Siz toplu kıyımlar yapan, Sivas katliamını yapan insanları bu süreçten yararlandıramazsınız. Vicdani anlamda söylüyorum işte. Merasim Sokak’ta yapılan bombalı saldırı faillerini(1) siz genel af kapsamında tutamazsınız toplum vicdanı bunu istemez. Burada şunu da ifade etmek isterim; buna siyaset kurumlarıyla yasama organı karar verecek. Bu vicdani bir durum zaten insanlar bu ayrımı yapıyor ama, buna, bu ayrıma bence yasa yapıcılar, yasama organı karar versin. Toplum vicdanı bunları çok iyi ölçüyor. Bürokrasi raporlar hazırlıyor. Üniversiteler de rapor hazırladı, duyarlılıklarını ortaya koydular. Toplumsal yapımız da biliniyor, gerçeklik ortada. Yeni sosyolojiler çıkıyor. Bu sosyolojileri okumak da siyasetin aslında en önemli meselesidir. Zaten Türkiye'de sosyolojiler doğru okunsaydı, sosyolojiler birleştirilebilseydi, bu ülkenin belki de bugün çok büyük sorunları olmayacaktı. Mesela Kürt meselesi çoktan çözülmüş olacaktı. İnançlar meselesi, insanın özgürlüğü meselesi çok rahat çözülmüş olacaktı. Yani biz sosyolojiden kaçıyoruz Hocam mevcut sosyolojileri görmüyoruz ve kendi kafamızda sosyoloji yaratıyoruz. Diyoruz ki bunlar böyle düşünüyor, böyle düşünmeli. Devletin şu anda içinde bulunduğu psikoloji bu: ‘Benim gibi düşüneceksiniz. Benim dışında düşünürseniz benim tutuklama hakkım var seni!”  Tutukluluk süreci hukuki anlamda sıkıntılı süreçtir. Siz 5-6 yıl insan nasıl tutabilirsiniz değil mi Hocam? Neden karar vermiyorlar bu konuda. Delil yoksa bırakacaksınız bu ülkede yaşayan bir yurttaşı. Kaçacak mıdır? Osman Kavala kaçacak mıdır? Onlar gibi birçok siyasetçi insan var, KHK'lı olup hala cezaevinde olan akademisyenler var. 

AF MI CEZAEVLERİNİ REHABİLİTE ETMEK Mİ?

Müslüm Bey’e iktidarın kafasındakinin genel af falan değil de iyice dolan ve yönetilemez hale gelen cezaevlerini biraz daha rahatlatmak mı olduğunu da sordum. Nitekim gerek onun anlattıklarından ve gerekse sohbetimiz öncesinde okuduklarımdan iktidarın kafasındakinin toplumsal barışlı sağlayacak bir politik amneziden ziyade tıka basa dolan ve yönetilemez hale gelen cezaevlerini rehabilite etmek olduğunu düşünmeye başlamıştım.

Hocam genel af kapsamına, daha önce de ifade ettiğim gibi, siyasi suçlar da alınmak zorunda. Sadece siyasi suçlar için çıkaramayacakları için ve cezaevindeki fiziksel koşullar gerçekten ağırlaştığı için, bu konuda hak ihlallerine varacak nitelikte uygulamalar var. Hem fiziki koşullar için hem de yargı reformu diye ifade edilen bu afla birlikte getirilecek bazı düzenlemeler var. Bu düzenlemeler biraz daha rahatlatacak gibi ortalığı. İşte afla sosyal medya ile ilgili suçlar ortadan kaldırılabilir. Yani sosyal medyada savcı durumdan vazife çıkartarak sizin hakkınızda soruşturma açamayacak, polis rapor tutamayacak. Buna benzer bir rapor benim elime ulaşmadı ama raporla ilgili bazı bilgiler verdiler. Özellikle Bilkent Üniversitesi’nin hazırladığı rapordan bahsettiler, elime ulaşsaydı keşke size daha detaylı anlatırdım. Raporda, mesela, bu konularda hükümete salık veriliyor; artık düşünce suç olmaktan çıkarılsın ama siz uyuşturucuyla mücadele ederken sert önlem almalısınız, çocuk cinayetleri, kadın cinayetleri durdurulsun, tecavüzler konusunda elbette ki sert önlemler almalısınız, bu konuda bir daha suç işlenemeyecek zeminleri yaratmalısınız. Hükümet için bu af konusu biraz da zorunlu Hocam, yani genel af konusunda zorlayıcı bazı hususlar da var.

TOPLUMSAL BARIŞI TESİS EDECEK, YATAYDA TARTIŞILACAK BİR GENEL AF

Müslüm Bey hükümetin af konusunu er geç gündemine almak zorunda olduğunu söylüyor. Ama onun kafasında sadece uluslararası anlaşmaların ve cezaevlerindeki yığılmanın neden olduğu bir af değil, toplumsal barışı tesis edecek bir af düşüncesi var. Müslüm Bey’e “Peki hükümeti ne yapmaya zorluyorsunuz? Hükümet genel af çıkaracak diyorsunuz madem öyle hepimiz alkışlayalım. Hükümet ne yapmıyor, genel af çıkartırken neyi yapmıyor, neyi eksik bırakıyor? Siz bu konuda bayağı aktif bir isimsiniz. Hükümeti ne yapması, ne tür önlemler alması ya da almaması konusunda zorlamaya çalışıyorsunuz. Sizin öneriniz nedir Hükümetinkinden farklı olarak?” diye sordum.

Hocam şimdi ben aslında, bu tür düşüncelerin yatayda çok güçlü tartışılmasını istiyorum. Müzakere edilmesini istiyorum. Halkımız arasında müzakere edilmesini istiyorum. Bu sadece siyaset kurumları ve siyasetçilerin verdiği bir karar olmamalıdır. Bu iradenin yukarıya taşınması, tartışılması, yatay demokrasi dediğimiz yatayda insanların düşüncelerini hükümete aktarması, hükümeti de bu yönde yeni kararlar almaya zorlaması gerekmektedir. Esas sorun budur. Yani bu ülkede bir toplumsal gerçeklik var, toplumsal bir ihtiyaç var, bir mutabakat sağlanmış, genel af konusunda en azından yeniden bir beyaz sayfa açılma şansı insanlara verilebilir. Hatta bunların ıslah edilmesi konusunda da bazı hükümler de konabilir ama bir toplumsal ihtiyacı yatayda tartışarak siyasetçinin gündemine taşımak gibi bir görevi üstlenmek istedim. Esas görevim bu ama bir önemli görevim de siyasi düşüncenin bir suç olmaktan çıkarılması. Bunlar arasında yeni toplumsal gelişmeye katkıda bulunacak çok yetenekli siyaset insanları var, iş insanları var, mühendisleri var, eğitimcisi var; işte biliyorsunuz. Yani her sınıftan insanlar var. Bunların tekrar üretim sürecine katılması, yönetim sürecine katılması gerekiyor. Bu insanlar ülkenin belki de bu ekonomik ve siyasal bunalımının hafiflemesine katkıda bulunacak kadar varlar. Mesela işte Selahattin Demirtaş çok önemli bir siyaset insanı. Bu insanın siyaseti okuması, öneriler getirmesi, çözüm önerilerindeki yeteneği niye kısıtlansın ve ona benzer, birçok siyasetçi niye bu kadar cezaevinde tutulsun?

Bakın son bir örneği ifade etmek istiyorum. İşte Gültan [Kışanak] Hanım ablasının cenazesine gittiği zaman bir ring aracıyla tekrar Tunceli’den Dersim’den ta Kandıra’ya götürüyorsunuz, bu olacak iş mi?(2) Ya ayıptır yani bu bir zulüm. Kendi parasını ödüyor bu insan; zaten biliyorsunuz tutuklu ve hükümler parasını kendileri veriyorlar. Niçin uçakla götürmüyorsunuz? İki üç saatlik bir şeyi 48 saate dönüştürüyorsunuz, işkence yapıyorsunuz. Bu demokratik olmayan ülkelerin pratikleridir; bunları aşmamız lazım. Yeni bir toplumsal barışa hizmet edecek, ülkenin önünü açacak yeni bir atmosfere ihtiyaç var. Biz bir kere bu stresten kurtulmalıyız; büyük bir stres altındayız. Hem devlet stres altında, hem halk stres altında. O zaman bu stresi ortadan kaldırmamız gerekiyor. Yeni bir ruhsal şekillenmeye ihtiyaç var. 1000 yıldır bir arada yaşayan insanların temel problemleri oluşmuş. Yani bunlara yönelmezsek, biz niye uğraşıyoruz, niye düşünüyoruz? 2'nci yüzyılda Cumhuriyet daha demokratik olsun diyoruz. Kötü bir şey mi? 2'nci yüzyılda halklar eşit olsun, eşit haklardan yararlansın diyoruz. Bu hedefi Cumhuriyet’in kurucu kadroları daha önce ifade ettiler. Bu cumhuriyeti işte Kürtler ve Türkler kurmuş, diğer halklarla birlikte ortak kurulmuş, burası ortak vatandır denmiş. İsmet Paşa Lozan'da hem Kürtlerin hem Türklerin temsilcisiyim demiş. Ama geldiğimiz noktada Türkiye bir etnik devlete dönüşmüş; katmerleşmiş bu iş, katı bir yapıya dönüşmüş. Ulus devlet kazanımlarının zerre kadar paylaşımı söz konusu değil. Mesele aslında bu ulus devlet kazanımlarının paylaşımının yönetimi anlamında olur. Devletin tüm olanaklarının eşit olarak paylaşılması gerekiyor insanlar arasında. Bu demokratik bir şey.

İskilip halkı kaymakamını kendisi seçsin; kötü bir şey mi? Trabzon Araklı da öyle, ama Bismil de öyle olsun Silvan da öyle olsun, değil mi? Yani bu ülkede çok tartışacağımız konu var. Demokratik olmayan bir sistemle karşı karşıyayız. Bunun demokratikleşmesi tüm halkımızın lehinedir. Devletin de lehinedir önemli olan bu tespitte buluşmaktır; yani ortak çıkar ve ortak yararı artık ülke siyasetinin gündemine getirmemiz gerekiyor. Ülke siyaset kurumlarının gündemine getirmemiz lazım.

Müslüm Bey’in anlattıklarından AKP'nin 100. yıldaki af önerisinin bir ayağı ile Avrupa Birliğine selam çakmaya çalışan bir ayağıyla da teknik anlamda cezaevlerinde restorasyonu içeren bir tasarı olduğunu, onunsa daha toplumsal barışa, yeni yüzyılda -Cumhuriyet’in yeni yüzyılında- demokratikleşmeye, hizmet edecek bir af tasarısını kafasında kurguladığını anladım: “Yanlış anladıysam sizden düzeltmenizi isteyeceğim.”

Rica ederim, doğru söylüyorsunuz Mete Hocam. Hem zorlama var; uluslararası ilişkiler, Avrupa Birliği ve benzeri koşullar; yani doğru bir tespitiniz var. Hem de bizim talebimiz var. Yani kurulan bir mutabakatı ben aktarmaya çalışıyorum. Aslında çabam da bu; biraz bu toplumu anlamaya çalışıyorum. Hislerini yatayda topluyorum ve bunları yansıtmaya çalışıyorum. Hükümetin de yapması gereken bu aslında. Şimdi siyasi suçları af kapsamı dışında tutarsanız bu af olmaz. Bunu zaten yaptılar, biliyorsun, bırakılıyor işte birçok insan; yani bunu burada tekrarlamak gereksiz. Önemli olan ülke ihtiyacı olan gerçek bir affa, bir genel affa, toplumsal barışa hizmet edecek bir genel affa ihtiyaç olması. Bunu sınırlandırmamak lazım. Biz halkın temsilcisi olarak, halk olarak genel af isteriz ama yasa koyucu ve yasama organı bu konuda karar verecek.

Bir şey daha eklemek isterim. Bana göre imar suçu da genel af kapsamı dışında tutulmalıdır orman suçları gibi. Çünkü bakın, bu imarla ilgili düzenlemelerde İmar Kanunu'na, yönetmeliklere, mevzuata uyulmamasının sonuçlarını son büyük depremde 10 ilde gördük. Baktık ki imar mevzuatına uygun olmayan, imar mevzuatına aykırı yapılmış yapıların hepsi yok oldu, insanların ölümlerine neden oldu. Aslında, o yüzden bu genel affın yatayda tartışılmasının çok büyük bir anlamı ve değeri var. Bu yüzden halk aslında tartışmalı. Bunu daha da geniş tartışmalı konferanslar verilmeli bu konuda. Ama benim bir önerim de mesela imar suçları kesinlikle genel af kapsamına alınmamalı. Orman suçları gibi.

Müslüm Bey’e affın toplumda tartışılması gerektiği konusundaki düşüncelerini daha detaylı sormak istedim; bu konuda benim kafama yatmayan hususların olduğunu da ifade ettim. Çünkü genel af çok teknik bir konu. Ha deyince herkesin altından kalkamayacağı bir konu. Böyle bir konu popülist bir iklimde tartışılarak çözümlenebilir mi? Bana göre, tabii ki toplum tartışacak; kimse tartışmasın üç beş tane hukuk profesörü buna karar versin dememek lazım ama affın toplumda tartışılması ne kadar sağlıklı olur? Yine de yani imar affını af kapsamına alalım mı? Ormanlarla ilgili af olsun mu? İnsanlık suçu nedir, bunları affa dahil edelim mi? Bazı konular toplumsal tartışmaya çok uygun olmayabiliyor mu? Bence af da bunun gibi değil midir?

Olabilir tabii aslında söylediğinize katılıyorum. Aslında uzmanlık gerektiren bir iş. Hem fikri anlamda işte bu işin sosyolojisi var, psikolojisi var, inanç yönü var. O kadar ki genel affın psikolojik yönü geniş. Tüm hayatı ilgilendiren bir husus, toplumsal gelişmeye bazen oldukça katkıda bulunur, bazen de son derece olumsuz sonuçlar da alabilirsiniz. İşte cezaevinden çıkan bir insan, bir ağır suçlu, çıktığı günün ertesinde yine aynı suçları işleyebilir. Bu kötü örneklerden yola çıkmak çok doğru bir şey değil. Ama esas olarak toplumsal barışa hizmet edecek toplumsal gelişmeye katkıda bulunacak bir meselenin tartışma zeminlerinin elbette ki önemsenmesi lazım ciddi ciddi. Mesela akademisyenler bu konuda proje üretmelidirler. Üniversiteler, akademiler bu konuda düşüncelerini hükümete iletmeliler, siyaset kurumuna iletmeliler. Ama günümüzde maalesef ne akademi kaldı, ne bilim insanlarının özgür düşünceleri kaldı. Her şey birbirine girmiş durumda. Kurumlar arası -işte biliyorsunuz- denge denetleme sistemi çökmüş, böyle bir halkın sürece katılımını o yüzden önemsiyorum. Denge denetleme ağı çökmüş yani halkın düşünceleri nasıl aktarılacak yukarıya? Bu yüzden evet toplumsal tartışma önemli.

Müslüm Bey’e son olarak ilave etmek istediklerini sordum.

Hocam başka bir ülkemiz yok. Bu ülkede eşit demokratik bir sistem içerisinde yaşamak zorundayız. Eşit ve demokratik bir sistemi kurana kadar da bizim mücadele etmemiz gerekiyor. Bu mücadelelerden birisi de genel affın ilanını sağlamaktır. Bizim görevimiz bu. Siyasetçilerin, aslında aydınların, entelektüellerin, duyarlı insanların, hak savunucularının görevi bu olmalıdır; yani eksik olanı tamamlayacağız.  Bir toplumsal mutabakatın sağlandığı bir genel affa ihtiyacımız var. Bu genel affa ihtiyaç var derken elbette ki biraz önceki hassasiyetlerimizi de koruyarak bunu yapmamız lazım. Genel affın toplumsal gelişmeye katkısını diğer aflarda gördük. Bunun çok önemli katkıları var ama KHK'ları esas almayan KHK ve siyasi düşünce suçları dikkate almayan bu sorunları çözüme ulaştırmayan bir genel affın bir anlamı olmaz. Nitelik anlamda çok zayıf kalır ve bu da vicdanı yaralayan bir husustur.

Müslüm Bey’le Ankara’da çay içmek üzere sözleştik. Bu güzel sohbet için buradan da ona teşekkür etmek istiyorum.


NOTLAR:

(1) Müslüm Bey Ankara'da Merasim Sokak'ta PKK tarafından düzenlenen, 29 kişinin hayatını kaybettiği, 75 kişinin yaralandığı saldırıdan bahsetmekte.  

(2) Kandıra Cezaevi'nde 30 Ekim 2016'dan bu yana tutuklu bulunan eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak'ın ablası Zeynep Özer 9 Ağustos’ta vefat etti. Kışanak'ın cenazeye katılmak için yaptığı başvuru kabul edilerek Elazığ'a getirildi. Sonrasında da askerler tarafından, cezaevi arabası ile Elazığ'dan Kandıra F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne götürüldü. 


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.