YAZARLAR

Mor çizgide buluşarak şiddetten birlikte kurtulmak mümkün

Özlem Zengin’in açıklamalarında böylesi bir “munis olursam şiddetten kurtulurum” çaresizliğini görmek çok hüzünlüydü. Geçmişte kadınlar çaresizdi şimdi kadınların şiddette kurtulması için çare 6284 ve kadın dayanışması. Evet dayanışma yaşatır. Hiçbir kadının partisinden, inancından, aidiyetinden vazgeçmesi gerekmeden, her kadını kucaklayan kızkardeşlik kültürüyle birbirimize sahip çıkabiliriz.

Deprem gibi doğa olaylarını afetleştiren insan hatalarını, Maraş merkezli depremlerin ilk gününden itibaren hep birlikte gördük, yaşadık. Toplumsal ve siyasal yaşamda var olan her türlü eşitsizlik ve ayrımcılık kat be kat derinleşti bu süreçte. Oysa doğa olaylarının afete dönüşmesi eşitlikçi ve ayrımcılığın önlendiği, doğayla barışık yaşam tarzına dayalı politikalarla mümkün. Hazırlıklı olmak depremi engellemez ama can kaybının 50 bini bulması, yaralıların 100 binleri aşması önlenirdi. Deprem sonrasında ise daha çok sayıda depremzedenin sağ kurtarılması, yaraların daha çabuk sarılması, hasarın tespitinde ve telafisinde de toplumsal cinsiyet eşitliğini odağına alan politikalarla mümkün olabilirdi. Ancak ülkemizde deprem öncesi bilimsel verilere kulak tıkandığı, “inanılmadığı” gibi arama kurtarmadan, ihtiyaçların karşılanması ve sağ kalanların yaşama tutunması için gereken yardımlaşmaya ve idari önlemlere kadar her alanda eşitsiz politikalarda ısrar edildi, ayrımcılık yapıldı. Ve deprem gibi bilinen ve beklenen bir doğa olayı iktidar eliyle afete dönüştürüldü. Kendilerini aklamaya, hatalarını gizlemeye çalışarak “asrın felaketi” adını takmaya çalışsalar da asıl felaketin iş bilmez yöneticilerin aymazlığı olduğu ortada. Deprem sonrası bölgeye ilk ulaşanlar, fedakârca çalışanlar hep sivil toplum gönüllüleri olduğu gibi deprem sonrası depreme, ihtiyaçlara dair, hataların önlenmesi ya da tekrarlanmaması için yapılan çalışmalar da yine ilk olarak sivil toplumdan geldi.

EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu 18 Mart'ta “6 Şubat 2023 Depremleri- Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakış Açısından Geleceğe Notlar” başlıklı bir rapor yayınladı. Maraş merkezli depremlerin ilk günlerinden itibaren üzerinde çalışılmaya başlanmıştı, EŞİK gönüllüleri tarafından. Gönüllü emeklerle hazırlanan oldukça hacimli rapor, bölgede çalışan gönüllülerin gözlem ve izlenimlerine dayalı. Deprem ve sonrasına ilişkin akademik çalışmalara, basından elde edilen bilgilere, habercilerin emeklerine de yer veriyor. Geleceğe notlar başlığının da işaret ettiği üzere ülkenin geleceğini yönetmeye talip olanların elinin altında bulunması için buraya bırakıyorum. Sonraki günlerde gündem izin verdiği ölçüde rapora dönmek üzere bugün kadın gündemini oluşturan Şiddet Yasası 6284’e ve şiddet yasasını savunan kadınlara yönelik siyasal şiddeti yazmak istiyorum.

Yeniden Refah Partisi'nin Cumhur İttifakı'na katılım ön koşulu olarak sunduğu maddeler arasında 6284 sayılı şiddet yasasının kaldırılması da yer alıyordu. AKP içinden bazı kadınlar kamuya açık savunma yapınca siyasi şiddetle susturulmak istenmiş yine. Geçen hafta ilk olarak Bakan Derya Yanık sonra Grup Başkanvekili Özlem Zengin, “müzakere bile edilemez, kırmızı çizgimiz” çıkışlarıyla şiddet yasasının iptaline rıza göstermeyeceklerini belirttiler. Bu açıklamalar çok kıymetli olmakla birlikte, en büyük sorun, başta milletvekilleri olmak üzere diğer partili kadınlar tarafından kamuya açık benzer beyanların gelmediğini, yalnız bırakıldıklarını da gördük. Üzücü bir durum maalesef insanların kendi çalışma arkadaşları tarafından ve üstelik aynı şekilde düşündüklerine şüphe olmadığı halde benzer açıklamalarla desteklenmeyişleri. Yalnız bırakılmaktan şikâyet etmekte haklı Özlem Zengin.

Eski defterleri açmak niyetinde değilim şimdi ama yine de benzer yalnızlaşmaları AKP içindeki pek çok kadın zaman zaman yaşadı, biliyoruz. Buna bir son vermek partili kadınların ortak görüşlerini bulundukları her yerden kamuya açıklamalarıyla mümkün olabilir. Kendi partisi içinde yalnız kalmadığını görmenin güçlendireceğini bilmeyen yoktur sanırım. Tam da bu nedenle AKP’nin konuşma yasağı getirdiği de söylenebilir. Dayanışma yasakları yıkar. Hele de 6284 söz konusu olduğunda Cumhur İttifakı'ndaki kadınların parti ve ittifak içi dayanışması, Fatih Erbakan’a da geri adım attırır kimsenin kuşkusu olmasın. Özlem Zengin’in “tehditler alıyorum” sözleri siyasette kadına şiddet olgusunun ne denli üst perdelere taşındığını gösteriyor. Siyasette kadına şiddetin her zaman karşı mahalleden gelmediğini, tıpkı ev içi şiddetin, kadın cinayetlerinin gösterdiği gibi çoğunlukla en yakınından geldiğini de bir kere daha açığa çıkarmış oluyor. Kendi partisinden, kendi tabanından, birlikte yol yürüdüklerinden gelen tehditler karşısında artık konuşmayacağı beyanı ise şiddetle mücadele alanında verilebilecek en yanlış tepki.

Kadına yönelik şiddetle mücadele yasasını savunmak siyasette kadına yönelik şiddetin gerekçesi haline gelmişse, 70’lerde, 80’lerde, 90’larda kullanılan sloganla mücadele etmek gerektiğini hatırlayalım. “Susma, bağır. Sen korkma o utansın” gibi sloganlarla bu ülkenin kadınları şiddetin kader olmadığını görmüş, “şiddet politiktir” ilkesine ulaşmıştı. Özlem Zengin'e yönelik tehditler de, politikada kadına yönelik şiddetin bir türü olarak tam anlamıyla politiktir. Geri adım atmak yerine haykırmak, ifşa etmek ve birlikte mücadeleye yönelmek gerek. Dün başkalarına yapılan, bugün Özlem Zengin’in başına gelen, yarın başka kadınları hedef alacak. Geçmişte, belki hâlâ yaşanan yaygın bir tepki, şiddet karşısında kadınların kendilerini kusurlu görerek savunmaya geçmesi. “Daha dikkatli olursam şiddet görmem belki” yaklaşımı hiçbir kadını şiddetten kurtarmadı. Şiddet failini cesaretlendiren, daha pervasız hale getiren, kadını çok daha korunaksız kılan yanlış bir yöntem ama geçmişte çok yaygındı. Şimdi Özlem Zengin’in açıklamalarında böylesi bir “munis olursam şiddetten kurtulurum” çaresizliğini görmek çok hüzünlüydü. Geçmişte kadınlar çaresizdi şimdi kadınların şiddette kurtulması için çare 6284. Şiddet yasası siyasette şiddetten korunmak için de elverişli. Şiddet yasasını savunurken şiddet yasasının sağladığı imkanlardan yararlanmak yerine susmak olmaz, olamaz.

Şiddet yasasını savunduğu için tehditler aldığını belirtirken “keşke İslamî usullerle tartışacak zamanımız olsaydı” mealinde cümle kurduğunu hatırlıyorum. Özlem Zengin gibi hukukçu bir milletvekili ve partisinde grup başkanvekilliği yapan güçlü bir politikacıdan duyulması hayret uyandıracak sözler bunlar. Kadına yönelik şiddetin dinle, inançla, imanla alakası yok çünkü. Şiddetin nedeni patriyarka ve niçini itaat ettirmek. İtaat ettiğinde kurtulamaz, daha çok şiddete uğrarsın. Keşkeli cümleler geri adım atmayı işaret eder ve bu işaret şiddetin dozunu arttırmaya teşvik eder, ataerkilleri. Hep öyle oldu. Kadın hakları evrenseldir. Dinle, kültürle, coğrafyayla filan açıklanamaz. Ve şiddet hak ihlalidir. Şiddetsiz, güvende yaşamak her kadının hakkı ve bunu en iyi bilmesi gerekenlerden birisi bakan ve grup başkanvekili. Ancak partilerindeki erkekler ve hatta kadınlar tarafından yalnız bırakılması acı ama çaresiz değil.

Çare 6284 ve kadın dayanışması. Evet dayanışma yaşatır. Hiçbir kadının partisinden, inancından, aidiyetinden vazgeçmesi gerekmeden, her kadını kucaklayan kızkardeşlik kültürüyle birbirimize sahip çıkabiliriz. Ve ancak bu yolla, kadın dayanışmasıyla kurtuluruz şiddetten. Evde, işte, sokakta, siyasette ataerkil şiddet var. Dünyanın her yerinde olduğu gibi her kültürde olduğu gibi her kurumda, ideolojide ve partide ataerkil şiddet var. Kadınlar için değil failler için utanılacak bir eylem olduğundan hangi konumda olursa olsun kadınlar bu şiddetten korunmak için yasayı korumak ve yasanın koruyuculuğundan yararlanmak yolunu tercih etmeli. Tüm bunları yalnız başına yapmak zor ve hiçbir kadın kendisini yalnız hissetmemeli. 6284’ün kırmızı çizgi olduğunu söylediği için şiddete maruz kalan Özlem Zengin ve tüm kadınlar, şiddetsiz güvenli yaşam hakkı için mor çizgide buluşabiliriz. 6284, eşit yurttaşlık, atamalı ve seçimli kadrolarda eşit temsil tüm kadınların buluşabileceği mor çizgimizdir.  Siyasette ve karar mekanizmalarında eşit temsil ilkesiyle kadın varlığı arttığında bu tür şiddetin kadınları yalnızlaştırması da önlenir. Örneğin AKP’nin dört grup başkanvekilinden sadece birisi değil yarısı kadın olsa şu anda Özlem Zengin bu denli yalnız kalmazdı. Partisinde tek kadın grup başkanvekili olduğu için ve erkekler yanında durmadığı için saldırılara bu kadar açık kalmış görünüyor. Şiddet kadınlara en yakınlarından geldiği için, diğer yakınları sessizlikle bu şiddete ortak olduğu için ataerkil şiddetle mücadele zor. Evde ya da siyasette aynı mekanizma ile kadınlara şiddet uygulanıyor. Ataerkil şiddetin her türü politiktir ama siyasette yapılan hele de şiddet yasasını hedef alan şiddet, iki kat daha politiktir. Teslimiyet anlamına gelen susmalar yazık ki bireysel fedakârlık veya tedbir olmaktan çıkar politik tercihe dönüşür. Tüm kadınları ve gelecek kuşakları şiddet karşısında savunmasız bırakır. Elbirliğiyle mor çizgimizde buluşarak hiçbirimiz siyasi pozisyonlarımızdan vazgeçmek zorunda kalmaksızın birlikte mücadele edebiliriz. Ki o zaman karşımızda hiçbir parti hiçbir lider direnemez, biz değil onlar geri adım atar. Hatırlayalım 6284 böyle bir ortaklıkla yazılmıştı şimdi aynı ortaklıkla savunmak durumundayız.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.