YAZARLAR

Kokain, pudra şekeri ve Kürt böreği

Pudra şekeri deyince ‘Kürt böreği’ geliyor insanın aklına, bir de sıla hasreti var üstüne ya. ‘Küt böreği’ diye bir tartışma çıkmış bir de.

‘Hiç denedin mi?’ diye sordu. Venezuelalı sevgilimdi bunu diyen. Henüz bir saat kadar olmuştu sevgili olalı. Ekvator’da bir büyücü dükkânı açmak istiyordu. Yarasa kanadı filan satacaktı ve baykuş oyması tik ağacından, uğur getiren. Boştu dükkân henüz, bir tahta masa sadece, eski. Üstümüz toz içinde kalmıştı. Yerler tozluydu. Kokaindi sorduğu. ‘Yok’ dedim. Çok bin yıl oluyor. Çok ucuzdu Ekvator. 2 dolar kadar verdi bir adama getirsin diye. Masanın üstüne oturup, beklemeye başladık. Nasıl bir vitrin yapabileceğimizi konuştuk. Marangozdum o günlerde. ‘Yarasa kanatları, nasıl güzel durur’ diye düşünüyordum, kalın duvar içindeydi penceresi. Hiç yarasa kanadı görmemiştim halbuki. Baykuş görmüşlüğüm vardı. Kocaman kafasına tam tersine çevirmişti, ormanın birinde, gece vakti. Derin nefes alıyordu hep.

Brezilya’da Sao Paulo’da bir gecekonduydu. Yanında 40-50 katlı gökdelenler vardı. Her gökdelen, gecekonduların sırtındadır, ondan beslenir. Orada oturan güvenlik görevlileri korur siteyi ve oradakiler soyar, camını, yerini siler gecekondulular, bahçesindeki çiçekleri yetiştirir ve uyuşturucusunu satarlar. Gecekondu mahallesinin sınırına polis, arabaları geldi. ‘Her gün böyle’ dedi arkadaş. Rom içiyorduk kapının önüne oturmuş. ‘Gökdelendekiler satın almasa, neden ticaretini yapsın ki buradakiler’ dedi Jose. Bir yara izi vardı yüzünde. Bir rom şişesi ile yaralamışlar yüzünü. Sert bir romdu içtiğimiz. İnsanın karnına gidene kadar, yakıyordu.

İstanbul’un atık suyunda ‘uyuşturucu’ haritası çıkarılmış. Ahlakî bir ikiyüzlülüğü gösteriyor bu harita. Ah millî değerler. Esrar kullanımında ikinci sıradaymış İstanbul. Barcelona ilk sırada ama orada esrar yasal. Düşünün işte. Markete giderken kafeye çağırır ayakçılar Barcelona’da ama iyi dükkanlar olmuyor bunlar. Bazen kapatılıyor ve duvar örüyor polis. Bir şeyi ihlal ediyorlar sanırım. Sonra üye oldukları kafeyi aval aval arayan turistlere rastlıyordum sokaklarda. Kapı duvar, kelimenin tam anlamıyla. ‘Neredeydi bu’ diye dolaşıp duruyorlar. Komik görünüyorlar ve genellikle bir elleri ceplerinde oluyor, nedense…

Eroinde de ikinci sıradaymış İstanbul, New York’tan sonra. Üretilen yere yakın olduğundan kesin bu ikincilik. Yoksa kokain ile çekişirdi mutlaka. Kokain bir zenginlik göstergesi Türkiye’de daha çok, sanırım. Mercedes otomobil gibi, bir güç simgesi. Göstermeden de duramıyorlar, bu yeni zenginler. Meksika’da dört çeker yüksek cip kullanıyor hep, kokain ticareti yapan mafya. İktidar ve hız ensest kardeşler…

İkiyüzlülükte ise kesin birincidir İstanbul, atık suya bakmaya pek gerek yok bunun için. Değil mi?

Pudra şekeri deyince ‘Kürt böreği’ geliyor insanın aklına, bir de sıla hasreti var üstüne ya. ‘Küt böreği’ diye bir tartışma çıkmış bir de. Çok salakça. Vitrinde bile ‘Kürt’ kelimesini görmek istemiyorlar. ‘Sadece ‘Kürt Meselesi’ derken, Kürt denebiliyor’ diyordu Ece Güneş…

‘Kürt Böreği’ denmesinin nedeni için ise Modacı Cemil İpekçi’nin anlattığı, bana çok mantıklı geliyor. Tarihi 1800’lere dayanan meşhur Karaköy börekçisinin, Cemil İpekçi’nin dedesi ve anneannesi olduğunu da baştan söyleyerek başlamalıyım. Ona göre, 1900’lerin başında, Karaköy börekçisinin kıymalı-peynirli kol böreğinin pahalı geldiği, Unkapanı ve civarındaki Kürt hamallar için, daha tok tutucu, enerji veren ve daha ucuza mal olan bir börek yapıyor, Karaköy börekçisi. Bunu da Kürt hamallar çok sevip, sürekli yediklerinden, ‘Kürt böreği’ne çıkıyor adı.

Tartışılabilir bir şey ama rafine şekerin ülkede ilk kullanıldığı yerin İstanbul olması, Kürt coğrafyasında ‘Kürt Böreği’ olarak pek bilinmemesi, İstanbul’da kayıtlara göre, fırıncı ve börekçi esnafının büyük çoğunluğunun, Karaköy börekçisi gibi Safranbolulu olması bunu tamamlayan bilgilerden.

Ayrıca, Ermeni Devrimci Federasyonu'nun 1896’da yaptığı Osmanlı Bankası baskınından sonra, Unkapanı ve çevresindeki, Ermeni hamal birliklerinin tasfiye edilerek yerine, Kürt hamalların yerleştirildiğini de hatırlayın. Bu durumda İstanbul’a yeni gelen ve aileleri de yanında olmayanlar için ‘Kürt Böreği’nin iyi bir seçenek olması çok akla yakın geliyor insana. Ve bugün Kürt Böreğini daha çok yapan, Bingöl, Kığı-Bilice köylülerinin, 1900’ler başında, bu hamallar arasında olmaları da pek tesadüf olmamalı.

 -Yani ‘Kürt böreği’ politik bir şeydir ve ne mutlu ‘Kürt böreği’ diyenlere…-

Sonra Rose Mary’nin 1950 model cipiyle, 2 dolarını dolandıran kokain satıcısını Quito sokaklarında aramaya çıktık. Bir torbacı aldı arabaya köşeden onu bulmak için, torbadan çıkartıp sigara sarmaya başladı arkada o da ve bir de seks işçisi bindi sonra. Kaçan adamı tanıyordu galiba. Biraz sıkıştılar arkaya ama pek şikayetçi görünmüyorlardı. Benim için henüz iki gün olmuştu Latin Amerika’ya geleli ve Rose Mary ile sevgili olalı iki saat.

Kader mi deniyor buna bilmiyorum, ‘hayat’ diyorum ben daha çok…

 
 

Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...