Kerem Altıparmak: İstanbul Sözleşmesi büyük bir darbe, Avrupa Konseyi ile kriz kapıda

Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesini "olabilecek en büyük darbelerden biri" olarak değerlendiren Avukat Kerem Altıparmak, "Avrupa Konseyi'yle çok büyük krizin kapıda olduğunu varsayabiliriz" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İnsan hakları hukukçusu Dr. Kerem Altıparmak, İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesini değerlendirdi. Altıparmak, “Bir kere anlaşma yasa haline geldikten sonra o anlaşmadan çıktığınızda da yasayı değiştirmiş oluyorsunuz. Hâlihazırda şunu varsaymak durumundayız: Meclis aksi yönde bir irade beyanında bulunmadığına göre, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmamıştır benim kanaatimce" ifadelerini kullandı.

'CHP AYM’YE BAŞVURMALI'

Yeniden TV’de Ayşegül Doğan’ın konuğu olan Altıparmak, konuyla ilgili iki olasılığın olduğuna dikkat çekerek CHP'ye Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvuru çağrısında bulundu. Danıştay’da kararın iptali için dava açıldığını hatırlatan Altıparmak, "Bu iptal davasında da ilgili kararnamenin ilgili hükümlerinin iptali için AYM’ye gidilmesi istenecek. Eğer Danıştay bunu ciddi görür ve götürürse hem kararın hem de onun dayanağı olan kararnamenin iptal edilmesi olasılığı var. Bu birinci yol. İkinci yol ise CHP’nin AYM’ye başvurması. Bunun da bir yol olduğu kanaatindeyim. Her ne kadar adı bir karar olsa da fonksiyonel olarak bir idari işlem de olsa, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı maddi anlamda bir yasadır. Nedeni de şu; bir yasayı yürürlükten kaldırıyor çünkü. Bir yasayı yürürlükten kaldıran işlem yasadır ve bu karar maddi olarak bir yasa olmasına rağmen şekli olarak bir yasanın taşıması gereken özellikleri taşımadığı için yok olduğunun tespit edilmesi AYM tarafından mümkündür" ifadelerini kullandı.

Altıparmak, "Anayasa'ya göre, temel hak ve özgürlükleri yasalarla düzenliyorsunuz. Bu yasalar Meclis tarafından çıkarılıyor. Uluslararası anlaşmalar da bizim anayasamıza göre yasa gücünde. Ama uluslararası hukukun şöyle bir yönü var: Uluslararası sözleşmeleri meclisler akdetmezler, yürütme organını temsil eden kişiler oturup tartışır, hazırlarlar. Yürütmenin böyle bir rolü olduğuna şüphe yok. Gider, uluslararası örgüt içerisinde tartışır, bir sözleşmeyi imzalaya da bilir. Ama niye yasamanın burada bir yetkisi var. Çünkü eğer bu mümkün olursa yürütmenin yasamanın yerine geçip yasa çıkarması gibi bir sonuç ortaya çıkacak. Bunun yerine yasama organı o gelen sözleşmeyi uygun bulma yasası çıkarıyor. Yani bir sözleşmeyi gidip müzakere ediyor yürütme, sonra yasama mecliste bir uygun bulma yasası çıkarıyor. Bunun bir koşul olarak anayasada sayılmasının nedeni şu. Eğer yasamaya bu yetkiyi vermezseniz, yasama yetkisini bypass edip yürütmeye devretmiş olursunuz. Bu uygun bulma yasası, yasama organının ‘evet, ben, yasalarımın değişmesini bu sözleşme kapsamında kabul ediyorum’ demesi. Bunun ardından ancak sözleşmeye taraf olabiliyor. Onun için birden fazla iradenin, yani hem yürütme hem yasamanın iradesinin, o yönde ortaya çıkması lazım. Şimdi, anayasada sözleşmenin bu şekilde yapılacağı var, ama sözleşmeden nasıl çekileceği kurala bağlanmamış.

Eğer yasamanın onayını almadan bir anlaşma yaparsa bu anlaşma Türkiye’nin yasalarını değiştiriyor. Yani Meclis’in yasama yetkisini devri anlamına gelecek bu. Bu nedenle bu yasaları değiştirme yetkisini (Türkiye’de yasaları sadece Meclis değiştirebilir, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bile bu böyle) Meclis’in elinden alırsanız, Meclis yasama yetkisini yürütmeye devretmiş olur. Bu hemen hemen hiçbir ülkede yok. Mutlaka yasama onayı aranıyor, özellikle parlamenter rejimlerde. Bu yasama onayı, yasaların Meclis’in iradesi olmadan engellemek için var" diye belirtti.

Türkiye’nin hukuki adımlarını, bu alandaki hamlelerini değerlendirirken, “Legalist-popülizm dediğimiz bir şeyin zirvesinde Türkiye” diyen Altıparmak, “İnsan haklarıyla ilgili meselelerde Türkiye’nin dünyanın en çok yatırım yapan ülkesi olabileceğini iddia ediyorum. Mesela Rusya’yla Türkiye’yi kıyaslayarak bunu söyleyebilirim. Bundan kastım, Avrupa Konseyi’nde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) gibi mekanizmalar önünde Türkiye inanılmaz bir lobi faaliyeti yürütüyor, her şeye cevap veriyor, yazıyor, çiziyor ve yaptığı her şeyin hukuki çerçeveler içerisinde olduğunu söylüyor. Bir keyfilik söz konusu olmadığını ifade ediyor" diye belirtti.

 

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ OLABİLECEK EN BÜYÜK DARBELERDEN BİRİYDİ'

Buna karşın Türkiye'nin lobi faaliyetlerinden alabileceği sonuçların giderek daraldığına dikkat çeken Altıparmak, “Orta vadede Avrupa Konseyi'yle çok büyük krizin kapıda olduğunu varsayabiliriz. İstanbul Sözleşmesi olabilecek en büyük darbelerden biriydi, bundan sonra bakışlar farklılaşacaktır” dedi. 

HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesiyle ilgili konuşan Altıparmak, “Bu çok enteresan bir yeni düzen. Her şeye hukuksal, kâğıt üzerinde bir kılıf bulunuyor. Ama bir adım ilerisine gidip, o kılıfı kaldırdığınız zaman altı bomboş. Mevcut durumumuzu böyle özetleyebilirim. Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi, Yargıtay kararı verilmesi, iddianame, Demirtaş ve Kavala dosyaları vs. hepsinde legal-formal bir şeyler var. Sistem kendi içinde bunları hep üretiyor. Bu anayasanın da temel hakların içini de boşaltan, anlamsız hale getiren büyük bir resim. Türkiye’ye yönelik her türlü insan hakları ihlali ithamına da hukuki bir cevap verme imkanı veriyor. Tabii ne kadar ikna edici olduğu tartışılır" ifadelerini kullandı. (HABER MERKEZİ)