YAZARLAR

Kartların yeniden karılması mümkün

İYİ Parti’nin masadan ayrılma kararını Kılıçdaroğlu’nun ve ittifakın önünü açabilecek bir hamle olarak da görmek mümkün. Kılıçdaroğlu’nun Akşener’e verdiği video yanıt bunun işaretlerini barındırıyor.

6’lı Masa’nın bugüne kadar ittifakın adayının kim olacağı konusunda bir karara varamamış olması ve bu görüşmeyi seçime 2,5 ay gibi bir zaman kalaya bırakmış olması büyük bir sorun. 2 Mart’taki toplantının gerilimli bitmesinin ardından dün partisinin Genel İdare Kurulunu toplayan Meral Akşener’in yaptığı açıklama, bir yılı aşkın süredir defalarca bir araya gelen ve ortak bir yol haritası da dahil olmak üzere çok sayıda politika belgesi oluşturmuş 6’lı Masa’nın bütün bu ilkeleri, yol haritasını kimin yürüteceği konusunu bunca zamandır “hiç konuşmamış” olması sadece bir iletişimsizlik olarak değerlendirilemez. Daha 10 gün kadar önce Kılıçdaroğlu ve Akşener’in başbaşa bir toplantı yaptıklarını biliyoruz. O toplantıda aday konusunun konuşulmadığını açıkladılar ama bu bile yaşamın doğal akışına aykırı bir durum değil mi? 6’lı Masa’nın son toplantısına giderken Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylıkta ısrarlı olduğunu ve masadaki diğer partilerin desteğini aldığını hiç bilmiyor muydu? Bu onun hiç tahmin etmediği, partisiyle hiç görüşmediği bir durum muydu? Ya da Kılıçdaroğlu, Akşener’in ve İYİ Parti’nin İmamoğlu ve Yavaş’ı aday yapma kararlılığından hiç mi haberdar değildi? Bugüne kadar bunca belge oluşturup da seçime birkaç ay kalana kadar odanın ortasında duran bu fili odadan nasıl çıkaracaklarına dair hiçbir şey yapmamış olmaları, Kılıçdaroğlu ve Akşener gibi iki deneyimli siyasetçi bakımından fazlasıyla yadırganacak bir durum. Her iki tarafın da bir anda hiç öngörülmeyen bir durum ortaya çıkmış gibi bir refleks vermesi garip geliyor bana.

Üstelik, Akşener’in bir basın toplantısı düzenleyerek CHP’li iki belediye başkanına adaylık çağrısı yapması da çok tuhaf. İYİ Partililer Kılıçdaroğlu’nun adaylık ısrarıyla ilgili zorbalıktan söz ediyor ama böyle bir çağrının bu şekilde yapılmış olması siyasi zorbalık barındırıyor. Aslında Akşener, canlı yayında böyle bir çağrı yaparak her iki belediye başkanının da -eğer böyle bir niyetleri var idiyse- aday olabilme ihtimalinin önüne geçmiş oldu. Nasıl olacak? İki CHP’li belediyenin başkanı Mansur Yavaş ya da Ekrem İmamoğlu, kendi partisine, partisinin yetkili kurullarına kazan kaldırıp İYİ Parti’nin adayı olarak mı seçime katılacak? Bunu yaparlarsa partilerine, kendilerine destek veren seçmene ihanet etmiş olmayacaklar mı? Ben böyle bir yola gireceklerini sanmıyorum ama girerlerse de siyasi kariyerleri bakımından çok büyük bir hata yapmış olurlar. Aynı hatayı birkaç sebepten dolayı Akşener’in de yaptığını düşünüyorum. Öncelikle Akşener bunca zaman birlikte çalıştığı ve bir yol haritası oluşturduğu CHP’yi ve masada Kılıçdaroğlu’nun adaylığına destek veren diğer 4 partiyi “kişisel ajandalar uğruna, mübah sayılan kuyruklu yalanları milletin kazandığı bir büyük hakikate tercih etmek”le suçluyor. İYİ Parti dışındaki 5 partinin küçük hesaplar peşinde olduklarını ve bunun yenilgi getireceğini öngörüyor. Bunca zaman birlikte çalıştıktan sonra, Masayı “kuyruklu yalanlar, kişisel ajandalar” ve yenilgiye mahkumiyet gibi ağır bir dille eleştirmesinin sebebi, kendi ifadesiyle “kazanacak aday” olarak gösterdiği isimleri değil de Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçmiş olmaları. Peki, diyelim ki Kılıçdaroğlu’nu Erdoğan’ın karşısında kazanmak için yeterince güçlü bulmuyor. Ya da Kılıçdaroğlu’nun İYİ Parti’nin desteğine rağmen yeterli oyu alacağından şüphe duyuyor. Bugün yaptığı açıklamayla, İYİ Parti’nin artık masada olmayacağını ve Kemal Kılıçdaroğlu yerine çağrı yaptığı iki adaydan birini ya da başka bir adayı destekleyeceğini anlıyoruz. Ben mevcut şartlar altında Meral Akşener’in tıpkı 2018’de olduğu gibi kendisinin aday olacağını öngörüyorum. Bir kez daha, Erdoğan’ın karşısında çoklu adayla girilecek bu seçimin ikinci tura kalmasını da garanti altına almış oluyor. Başka bir deyişle ittifakın kazanması için tüm güçlerini birleştireceği tek bir “kazanabilecek” aday yerine oyların “kazanamayacak” en az iki aday arasında bölünmesine sebep olmuş oluyor. Bu noktada kendi kendisiyle çelişiyor. Kaldı ki, ilk turda bunca muhalefet ettikten sonra ikinci tura Erdoğan ve Kılıçdaroğlu kalırsa, ne yapacak? Kendi seçmeninden, Erdoğan’a mı oy vermesini Kılıçdaroğlu’na mı oy vermesini isteyecek?

Diğer yandan İYİ Parti’nin anketlerdeki oy oranlarına bakınca yüzde 15’ler civarında olduğunu görüyoruz. Meral Akşener Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını açıkladığında hedefinin başbakanlık olduğunu da söylemişti. Şimdi masadaki 5 partiye kendi gösterdiği adayı dayatması, sadece başbakanlıkla yetinmek istemediğinin, yüzde 15’lik oy oranıyla cumhurbaşkanını da kendisinin belirlemek istediğinin bir itirafı aynı zamanda. Ama İYİ Parti’nin muhalefetin oyunu bölerek Erdoğan’ın bir kez daha kazanmasına yardım eden bir parti olarak tarihe geçmesi ihtimalinin muhalif seçmende antipati yaratması kaçınılmaz.  İYİ Parti’nin seçmeninin önemli bir kısmının Erdoğan’ın bir kez daha kazandığı bir Türkiye’de kendileri için bir gelecek görmediklerini biliyoruz. Nitekim Akşener’in bugünkü açıklamasının ardından, sosyal medyada çok sayıda kişinin İYİ Parti üyeliğinden ayrıldığını gördük. Bu tepkinin sandığa da yansıması ve İYİ Parti’nin beklenenin daha altında oy alması muhtemel.

Dahası, bu sert açıklamanın seçim kampanyalarına etkisinin nasıl olacağını da düşünmek lazım. Akşener ve İYİ Parti’nin göstereceği aday, mitinglerde, meydanlarda Kemal Kılıçdaroğlu’na ve 6’lı Masa’ya karşı da bir kampanya yürütecek. Masadan ayrılmasına yönelik tepkileri bertaraf edebilmek için bunca zaman birlikte yürüdüğü, aynı masa etrafında oturduğu siyasetçilere karşı sert sözler söylemek durumunda kalacak. Arka planda ise bu kampanya, kendisinden çok ister istemez Cumhur İttifakı’na hizmet etmiş olacak. Hem masayı deviren hem de -öyle bir şey olursa- Cumhur İttifakı’nın bir kez daha kazanmasına yol açan parti olarak anılacak partisi. Şimdiye kadar özenle kendisini ve partisini siyasi yelpazenin merkezine yerleştirmeye çalışan Akşener, böylece bunca zaman verdiği çabayı tersine çevirerek partisini “marjinal” bir çizgiye teslim etmiş olacak.

Son olarak İYİ Parti’nin masadan ayrılma kararını Kılıçdaroğlu’nun ve ittifakın önünü açabilecek bir hamle olarak da görmek mümkün. Kılıçdaroğlu’nun Akşener’e verdiği video yanıt bunun işaretlerini barındırıyor. TİP’le ve Sol Parti’yle görüşen Kılıçdaroğlu, pek tabii HDP ile de görüşebilir. Masada İYİ Parti dışındaki partilerin bu konuda bir itiraz getirmesi beklenmiyordu. Emek ve Özgürlük İttifakı ile Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda bir uzlaşmaya varılması, “kazanacak aday” tartışmasında ibreyi yeniden Kılıçdaroğlu’ndan yana çevirebilir. Her durumda, bütün bunların seçime bu kadar az süre kalmışken yaşanması ciddi bir sorun. Bütün bu tartışmaların aylar önce sonuçlanmış olması ve bugün 6’lı Masa’nın seçmene güven veren açıklamalarla öne çıkması gerekirdi. Ancak yine de kartların yeniden karılması mümkün.


Ülkü Doğanay Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.