YAZARLAR

Kaderin böylesine yazıklar olsun

Ortada planlanması, düşünülmesi “imkânsız” bir olay yoktur. Alınması gerektiği halde alınmayan tedbirler varsa, ihmal varsa, daha fazla kâr etmek için insan hayatını umursamazlık varsa ya da Sayıştay TTK 2019 Yılı Denetim Raporu'nda bir uyarı varsa artık bir “kaza” değil, bir “cinayet” vardır; olsa olsa bir cinayete “ilâhî bir kılıf” uydurulmaya çalışılıyordur. İşte o zaman o olaya “kaza” ya da “kader” demekle bir “cinayetin üzerini örtmek” arasındaki fark da muğlaklaşır.

Yazıklar olsun, yazıklar olsun
Kaderin böylesine, yazıklar olsun
Her şey karanlık, nerde insanlık
Kula kulluk edene yazıklar olsun.

Artık bir pikabım olmadığı için, eski 45’liklerimi çalamıyorum. Hoş, bir pikap bulsam bile plağın çalışır durumda olduğunu da hiç sanmıyorum; yine de Orhan Gencebay’ın bu 45’liğini hatıra kabilinden saklar dururum yıllardır. Bir yüzü “Batsın Bu Dünya” diğer yüzünde “Sevmenin Zamanı Yok” şarkıları yer alır. Arabesk müziği oldum olası sevemedim ama benim de sözü, müziği hâlâ zihnime yer etmiş olan, toplasanız beş-on parçalık bir “arabesk hit” listem vardır ve Batsın Bu Dünya da o listede yer alır.

Plak 1975 yılında Kervan Plakçılık tarafından yayınlanmış. Aynı yıl Orhan Gencebay ve Müjde Ar aynı adla bir film çevirmişler; Osman F. Seden yönetmiş. (Generation-Z İçin Özel Not: Eskiden klip diye bir şey yoktu. Bir plak/kaset çıkınca aynı adla uydur kaydır bir film çekilir yeni kasetteki tüm şarkılar bu vesileyle bu filmde okunurlardı.)

2012 yılı Ekim’inde Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ile Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) desteğiyle toplanan İstanbul Küresel Forumu’nda Adalet, Sanat ve Medya oturumuna konuşmacı olarak katılan Gencebay, bu etkinlikte Batsın Bu Dünya şarkısını yazıp besteleme sürecinden bahseder: “Öyle bir ortamımız vardı ki o dönemlerde [şarkının yazıldığı 1975 yılı kastedilmekte]. Günde 40-50 kişi ölüyor, yaralanıyor ve mağdur oluyordu. Böyle bir ortamda dayanamadım, ’Batsın bu dünya’ bestesini yaptım. Bu, ülkemin ağıtıdır. Tarih boyunca her zaman öyle şeyler yaşanmış ki, her zaman adalet aranmış. Bir şeyler eksik veya yanlış olmuş. Maalesef bazı insanlar ve ülkeler yalnız kendi refahları için başka ülkelerin haklarını gasp etmek istemişler. Bunu yaparken insanlığın temel prensipleri olan iyilik, doğruluk, güzellik, barış ve paylaşmayı hiç önemsememişler. Sadece kendi refahını düşünmüşler. Sanat ise iyiliği, doğruluğu, güzelliği insana hitap eden ve yaradanın yaratmış olduğu tüm güzellikleri korumaya yönelik söylemlerdedir.”

Gencebay’ın sözleri o tarihlerde yayınlanan Posta gazetesinde “'Batsın bu dünya' ülkemin ağıtıdır” başlığıyla haber olur.

BATSIN BU DÜNYA

Ben ne yaptım, kader sana
Mahkûm ettin, beni bana
Her nefeste, bin sitem var
Şikâyetim yaradana.

14 Ekim 2022 tarihinde Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessese Müdürlüğü'ne bağlı maden ocağında bir “-cinayeti” işlenir; o anda yeraltında kazma sallamakta olan 110 emekçiden 41’i “öldürülür.”

Kaza sonrasında Bartın’da konuşan Cumhurbaşkanı “Birileri bununla dalgasını geçebilir ama önemli değil, biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına da inandığımız için bunun ne dünü ne bugünü ne yarını hiçbir zaman, ne yapmayacaktır, olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır. Bunu da bilmemiz lazım.” şeklinde bir açıklama yapar.

13 Mayıs 2014’te 301 işçinin “öldürüldüğü” Soma Faciası’nı da "fıtrat" olarak tanımlayan ve o tarihlerdeki açıklamalarında Soma ile ilgili olarak “Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok” diye açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amasra’daki facia için de kader planı ifadesini kullanması, hatta bunlar her zaman olabilir demesi onun söylemi çerçevesinde oldukça “tutarlı” bir açıklama olarak değerlendirilebilir.  Maden kazaları konusunda Erdoğan gerçekten “tutarlı”; nitekim Zonguldak’ın Kilimli beldesindeki Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon işletmesinde 2010 yılında meydana gelen ve 30 kişinin “öldürüldüğü” grizu patlamasından sonra da “Bu mesleğin, kaderinde maalesef var. Bu mesleğe giren kardeşlerim de, bu mesleğe girerken içerisinde bu tür şeylerin olacağını bilerek giriyorlar.” demişti.

Erdoğan bu konuda sadece “tutarlı” değil söyleminde “ısrarcı” da. Soma’da yaşananın bir “fıtrat/kader” değil bir “cinayet” olduğunu haykıran madenci Erdal Kocabıyık’ı tekmeleyerek cezalandıran dönemin Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yusuf Yerkel’i de daha sonra (2022) Frankfurt Başkonsolosluğu’na ticari ateşe olarak tayin ederek ödüllendirmekte bile bir beis görmedi.

Ne Erdoğan’ın söyleminin “tutarlı” olması, ne de bu tutarlılıkta “ısrarcı” olması ne yazık ki, onun “haklı” olduğu anlamına da gelmiyor.  Mehmet Akif Ersoy’a şöyle bir kulak kabartmak bile, Erdoğan’ın haksız olduğunu, bir “iş-cinayeti”ne  kader boyası sürmeye çalıştığını ayan beyan ortaya serecektir. Nazım’ın da “inanmış adam, büyük şair” diye andığı Ersoy der ki, “Vâiz Kürsüde”sinde "Kadermiş! Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru: Belânı istedin, Allah da verdi... Doğrusu bu. Talep nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar, Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var? 'Çalış!' dedikçe Şeriat, çalışmadın, durdun, Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun! Sonunda bir de 'Tevekkül' sokuşturup araya, Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!”

KULA KULLUK EDENE YAZIKLAR OLSUN

Şaşıran sen mi yoksa ben miyim bilemedim
Öyle bir dert verdin ki, kendime gelemedim
Çıkmaz bir sokaktayım, yolumu bulamadım

Amasra’da (Bartın) o gün o saate olan bitene bir “iş-cinayeti” mi demeli, yoksa “kaza” ya da “Uydum hazır olan imama!” deyip The Reis’i takiben “kader” mi?

Kaza kelimesi hükmetmek, emretmek, yerine getirmek anlamındadır. Köken itibariyle ilâhî hükmün (kader) tecelli etmesi, kaderin hükmü, tanrısal yargı anlamında da kaza kelimesi kullanılır. Ancak günlük dilde kullandığımız ile İslâmî terminolojideki anlamları pek üst üste oturmaz. Kelime günlük dilde “Kimsenin kastı olmadan ortaya çıkan, zarara veya can kaybına sebep olabilen hâdise” anlamına sahiptir. Etimoloji sözlükleri geç-14. yy Latincesinde kazanın (accidentem) tesadüfen, kötü talih eseri cereyan eden olay anlamında kullanıldığını yazmakta. Daha somut olarak “önceden kestirilemeyen, önlenemeyen” durumlar için “kaza” lafını kullandığımızı not edeyim. “Kaza” gerçek anlamda önceden kestirilemeyen, düşünülemeyen, planlanamayan… bir olayın neticesi ise ona “kader” diyebilir miyiz? Deriz, niye demeyelim. Lakin, ya gerçekleşen olay hiç de önceden kestirilemeyen, planlanamayan, önceden düşünülmesi ve önlem alınması mümkün olmayan bir olay değilse?

İşte o zaman o olaya “kaza” ya da “kader” demekle bir “cinayetin üzerini örtmek” arasındaki fark da muğlaklaşır. Çünkü ortada planlanması, düşünülmesi “imkânsız” bir olay yoktur. Alınması gerektiği halde alınmayan tedbirler varsa, ihmal varsa, daha fazla kâr etmek için insan hayatını umursamazlık varsa ya da Sayıştay TTK 2019 Yılı Denetim Raporu'nda, Amasra Müessese Müdürlüğü’ne bağlı madende patlamanın yaşandığı derinlikte ani gaz degajı ve grizu patlama riskinin arttığı konusunda bir uyarı varsa artık bir “kaza” değil, bir “cinayet” vardır; olsa olsa bir cinayete “ilâhî bir kılıf” uydurulmaya çalışılıyordur.

Erdoğan’ın “kader” dediğine Ersoy “maskaralık” diyordu. Son söz Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın yine bir maden ocağı cinayeti sonrasında yazdığı Zonguldak Ağıdı şiirinin olsun.

Maden cinayetleri kader değildir; çünkü:

Zonguldak ölü iki gecede gecede diri bir,
Zonguldak bir Türkiye, bir aç Türkiye değil midir?
Tanrı yeryüzünündür, bir pay düşmez sana,
Sen yer altındasın, Tanrısızsın, anlasana.


Mete Kaan Kaynar Kimdir?

1972 yılında Ankara’da doğan Prof. Dr. Mete Kaan Kaynar, Hacettepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını aynı bölümde tamamladı. Çalışmalarına bir süre Westminster Üniversitesi, Centre for Study of Democracy’de misafir araştırmacı olarak devam etti. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye siyasî hayatı ve kurumlarının yapısı, tarihsel dönüşümü, işlev ve işleyişlerini konu edinen çeşitli makale ve kitapların yazarlık ve editörlüklerini yapmıştır. Bunun yanında muhtelif gazete, dergi ve haber platformlarındaki güncel yazılarına da devam etmektedir. Mete Kaan Kaynar, Ankara Dayanışma Akademisi Kooperatifi (ADA), Bilim, Sanat Eğitim, Araştırma ve Dayanışma Derneği (BİRARADA), Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) 5 Nolu Şube ve Özgür Üniversite gibi kuruluşların gönüllüsü, Devrim Deniz, Umut Nazım ve Ekin Eylem’in babasıdır.