YAZARLAR

Herkesin bildiği genelgeçer doğrular bu kadar yanlışı çözmeye yeter mi?

Mehmet Şimşek, cankurtaran simidi olacak beklentisi ne kadar gerçekçi? Şimşek ile geçmişlerine baktığımızda ve Erdoğan’ın onun hakkında söyledikleri hatırlandığında, nasıl bir uyum yakalanacağı meselesi de ayrı bir soru işareti olarak duruyor. Cumhur İttifakı kurmaylarının hesabı, ‘Şimşek’i vitrine koyar, oradan buradan daha kolay kaynak buluruz’ kurgusu ise, bu içinde bulunduğumuz buhranı daha da beter bir hale getirecek.

Günlerden 8 Eylül, yıllardan 2021’di. TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası ekonomi toplantısında bir konuşma yaptı. ‘Türkiye Ekonomi Modeli’nin ana hatlarını ve merkez bankası yaklaşımını anlattı. Türkiye ekonomisi zaten birikmiş sorunlarla bir krizin içindeydi, reçete ise tam anlamıyla irrasyoneldi. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ tekerlemesi temelli akıldışılığın sonuçlarını o günden bu yana yaşıyoruz. Daha doğrusu yaşamıyor, boğuluyoruz!

8 EYLÜL 2021: KRİZ ATEŞİNE BENZİN DÖKTÜĞÜMÜZ GÜN

8 Eylül 2021’de dolar/TL kuru 8.47’ydi, bugün baskılanmış haliyle bile 21.1 TL civarında geziniyor. O dönemde dış denge 18.4 milyar dolardı, bugün 55.4 milyar dolar. Enflasyona gelince, 8 Eylül 2021’de yüzde 19.5’ti, bu yıl sonu enflasyon beklentisi her türlü makyajlamaya rağmen TÜİK verilerine göre en az yüzde 45 olacak. Ve tabii bu da hiçbir şekilde gerçek enflasyonu yansıtmayacak. Zira Mayıs 2023 itibarıyla, yıllık enflasyon TÜİK’e göre yüzde 43, ENAG’a göre yüzde 105... Sadece et ve süt ürünlerine baktığınızda bile, TÜİK rakamlarının bir şaka olduğunu anlamanız mümkün.

PİYASA UMUDA ÖYLESİNE AÇ Kİ!

Geldiğimiz noktada, artık ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ denen şeyin bir model değil, bir halüsinasyon olduğunu iktidar da kabullenmiş görünüyor. ‘Görünüyor’ diyorum, çünkü seçim sonrasında yapılan atamalar böyle bir görünüm ortaya koyuyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı teklifini seçim öncesinde reddeden Mehmet Şimşek, seçim sonrasında bu görevi kabul etti ve Türkiye tarihinin en ‘enteresan’ bakanlarından biri olan Nurettin Nebati’den teslim aldı. Yine piyasanın umut bağladığı bir atama da Cevdet Yılmaz’ın cumhurbaşkanı yardımcısı olması. Ekonomiden sorumlu bir cumhurbaşkanı yardımcısının olması bile piyasaya umut veriyor, düşünün piyasanın halini... Peki niye? Çünkü ekonomi yönetiminin içinden biri, bir deneyimi var.  Yılmaz, 60. Hükûmet’te Devlet Bakanı; 61, 62 ve 64. hükûmetlerde Kalkınma Bakanı, 63. Hükûmet’te Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. AK Parti MKYK üyesi, Tanıtım ve Medya, Dış İlişkiler ve Ekonomi İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı görevlerini üstlendi, 2020 Kasım ayından bu yana TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı görevini sürdürüyor. Yani?.. Yani Türkiye Ekonomi Modeli’nin içinden biri, bizi bugüne getiren tüm uygulamaların içinde öyle ya da böyle var! Yani 8 Eylül 2021’den bugüne kadar her ne olmuşsa, onun da bu hatalarda bir payı olduğundan şüphe yok. Bunun nasıl olumlu bir referans olduğunu pek anlamış değilim, ama piyasalar öylesine acz içindeki, ekonomi deneyimi olan biri artık cumhurbaşkanı yardımcısı oldu diye umutlanabiliyor!

EN AZINDAN BİR SÜRE VİTRİNLERİ SÜSLEYECEK

Durumun vahim olduğunu artık herkes kabul ettiğine ve büyük olasılıkla artık uluslararası standartlara döneceğimize göre, bizi neler bekliyor olabilir? Mehmet Şimşek, cankurtaran simidi olacak beklentisi ne kadar gerçekçi? Peki bugüne kadar Hazine ve Maliye Bakanı olanların mı sözü geçiyordu, yoksa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mı? Şimşek ile geçmişlerine baktığımızda, ve Erdoğan’ın onun hakkında söyledikleri hatırlandığında, nasıl bir uyum yakalanacağı meselesi de ayrı bir soru işareti olarak duruyor. Eğer ki Cumhur İttifakı kurmaylarının hesabı, ‘Şimşek’i vitrine koyar, oradan buradan daha kolay kaynak buluruz’ kurgusu ise, bu içinde bulunduğumuz buhranı daha da beter bir hale getirecek. Yok eğer Mehmet Şimşek klasik neoliberal politikalara dönüşü gerçekleştirmek için bu mevkiye getirildiyse de işi kolay değil. “Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” dediğine göre, bugüne kadar olup bitenin hepimizin dediği gibi ‘akıldışı’ olduğun kabul ediyor. Bu tabii ki önemli, ama zaten uçan kuş bile bunu biliyor artık. Asıl mesele bu bataktan nasıl çıkacağımız, akla dönüş sürecinin nasıl tasarlanacağı... İşte bu hiç de kolay değil!

Haksızlık etmeyelim, bu bir devir teslim konuşması, tabii ki ayrıntılarını açıklayacaktır. Özellikle 22 Haziran günü gerçekleşecek Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından çıkacak metin bir ölçüde hepimizi aydınlatacaktır.

NEFES ALDIRAN GRİ ALANLARDAN VAZGEÇMENİN DE BİR MALİYETİ VAR

Şimdi Şimşek’in açıklamalarından paragraf paragraf gidelim... “Bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır. Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi özlenen bir refaha ulaşmada anahtar olacaktır” diyor Şimşek. Güzel diyor da, birkaç pürüz var, onlar nasıl çözülecek? Sözgelimi, gri ekonomi ve karapara transferleri, AB, Ortadoğu ve Rusya arasındaki ambargo delen ticari ve mali operasyonlardan vaz mı geçilecek? Biraz da ekonominin tümüyle çökmesini engelleyen o değil mi? Mesela Venezuela ile yürütülen ‘ticari’ ilişkilerden vaz mı geçilecek? Hemen belirteyim, bunlar birdenbire ortadan kaldırılacak ilişkiler değil. Ve ne kadar şeffaf ve uluslararası standartlara uymasa da ekonomiye nefes aldırıyor. Aynı zamanda uluslararası açıdan bir siyasi konumlanışın yansıması. Yani bence şeffaflık ve uluslararası standartlar bir süre daha sadece sözde kalacak.

ŞEFFAFLIK İYİ GÜZEL DE BU KADROLARLA MI?

Bitmedi... Bir ekonomi bürokrasimiz var ki, evlere şenlik... Yani şeffaflık, standartlar, öngörülebilirlik bu kadrolarla nasıl uygulanacak. Hemen sormuş olayım, ihaleler şeffaf mı olacak? Ya da TÜİK verileri bundan böyle gerçekleri yansıtabilecek mi? Kurumlarda çok ciddi bir yeniden yapılanma olmadan, liyakat temel alınmadan nasıl olacak? Veyahut artık kamu kurumlarının bilançolarını şeffaf olarak inceleyebilecek miyiz? Mesela BOTAŞ, mesela kamu bankalarının durumunu bilebilecek miyiz?

‘AL TAKKE, VER KÜLAH’ EKONOMİSİ YA DA JEOPOLİTİK MANEVRALAR

Gelelim, ikinci önemli vurguya... “Küresel zorlukların, jeopolitik gerginliklerin arttığı bir konjonktürde, kurumsal kalite ve kapasitemizi güçlendirerek makro finansal istikrarı önceliklendireceğiz. Vakit kaybetmeden orta vadeli programımıza başlayacağız. Sürdürülebilir yüksek büyüme için fiyat istikrarının sağlanması temel hedefimiz olacaktır” saptamasını yapıyor Şimşek.

Garip ve biraz da duygusuzca bir tespit yapayım ben de, eğer ki bu küresel istikrarsızlıklar olmasa biz batmıştık! Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin, eğer başarı denebilirse, tek başarılı yanı bu... ‘Al takke, ver külah’ diplomasisiyle ekonomik buhrana biraz da olsa ilaç bulunabilmesi. Bunu beceren de neredeyse tek başına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Vladimir Putin’den Körfez ülkelerinin prenslerine, Nicolas Maduro’dan İlham Aliyev’e keyfi ve kişisel ilişkileriyle durumu toparlayıp, para buluyor, bedava doğalgaz buluyor, altın buluyor. Ve ne bulursa bulsun, hepsi Türkiye Ekonomi Modeli denilen karadelik tarafından bugüne kadar yutuldu, hiç oldu! Bu tip ‘belirsiz kaynaklar’ı nasıl bir şeffaflık ve istikrar içine sokabilir Mehmet Şimşek, bu da bir soru. Eğer ki tümüyle Batı’nın kurallarıyla oynamaya kalkarsa, bu kısa ve orta vadede pek de hayırlı bir sonuç vermez. Bu da sevimsiz bir durum, ama gerçek! Yani Türkiye’yi ayakta tutan, küresel istikrarsızlıklar, çünkü çok ciddi bir pazarlık imkanı veriyor.

KISA VADE HANİ NEREDE? PEKİ ORTA VADENİN VADESİ NE?

“Orta vadede enflasyonun yeniden tek haneye düşürülmesi, öngörülebilirliğin artırılması, yapısal dönüşümün hızlanması ülkemiz için hayati önem taşımaktadır. Uygulanacak maliye politikası ve yapısal reformlarla merkez bankamıza enflasyonla mücadelede destek olmak temel politikamız olacaktır. Bu öncelikler çerçevesinde çalışmalarımızı eşgüdüm çerçevesinde güçlü bir koordinasyon sağlayarak sürdüreceğiz” sözleri, diğer iki paragraftan farklı olarak durum tespitinden öte, bir vaat... Ki en önemli kısım bence bu. Öncelikle piyasalar kısa vadeli aksiyonlara ilişkin birkaç söz duymak istiyor. Umarım, bunu PPK toplantısında duyacaklar, duymazlarsa ilk güven hasarını almış olacak Mehmet Şimşek. Eğer ki benim şüpheciliğim değilse, sürekli ‘orta vade’den söz ediyor olması, erken seçimlere kadar pek de ciddi bir aksiyon alınmayacağı anlamına geliyor. Ki, AK Parti Genel Başkanı 28 Mayıs akşamı zaten yerel seçim startını verdi. Ve partisi için çok zor olan bir hedef koyarak büyükşehirlerin muhalefetten geri alınmasını istedi. Büyükşehirler ki ekonomik krizin faturasını taşraya göre kat be kat fazlasıyla ödüyor ve bu hedefe ulaşmaları hiç de kolay değil. Seçenek ise tek, kesenin ağzını açacak, bol bol para basacaksın! Peki Mehmet Şimşek hem buna göz yumup hem de ekonomiyi nasıl rayına oturtacak? Ya göz yumacak ve o yüzden her şey orta vadeye yani seçim sonrasına endekslenecek, her şey çok daha içinden çıkılmaz bir hal alacak. Ya da direnecek ve büyük olasılıkla kabinede bir kriz yaşanacak.

DOLAR KURU EN AZ 24 TL’Yİ BULACAK VE ENFLASYON TEK HANELİ Mİ OLACAK?

Gelelim enflasyona... Enflasyona gelmeden baskılanmış döviz kurlarının tedrici olarak serbest bırakılması gerekiyor değil mi? İhracatçı bunu istiyor, ama zaten kur baskılanmaya devam ederse patlayacak. Peki beklenti nedir? En az 24 TL, bir yıl içinde 28 TL’yi bulmasını öngörenler de var. Döviz kurlarının düşeceğini iddia eden kimse olmadığına göre enflasyonu tek haneye indirme hedefini lütfen biri bana açıklasın! Baz etkisiyle enflasyonun birkaç ay düşüş trendine gireceğini biliyoruz. Enerji fiyatlarındaki gerileme de enflasyonun biraz düşmesine sebep oluyor. E bir de tabii bedava doğalgazı enflasyon sepetinde ‘sıfır’ göstererek 2.9 puan da oradan törpüleyince, sanki düşüş trendine girmiş gibi bir his oluşturuluyor, ama öyle değil. Sonbaharda tekrar bir bakıp gerçeklerle yüzleşmek gerekecek. Bu arada dünyada gıda fiyatları son iki yılın dibindeyken, Türkiye’de hala çok yüksek seyretmesinin tarım sektöründeki yapısal sorunların bir yansıması olduğunu ve ha deyince çözülmeyeceğini belirtelim. ‘Döviz artarken girdi fiyatları nasıl azalacak da ÜFE düşecek?’ sorusunu da buraya bırakalım. Yine aynı soruyu dış açık için de sormak gerekmiyor mu? Girdi maliyetleri artarken ithalatın ihracatı karşılama derdine nasıl derman bulunacak?

YEREL SEÇİM SÜRECİNDE BÜTÇE DİSİPLİNİ Mİ? HADİ CANIM!..

Ve gelelim yerel seçime giderken bütçe disiplininin nasıl sağlanacağı meselesine... 2023 yılının ilk çeyreğinde bütçe açığı 250 milyar TL... Temmuz ayında yerine getirilmesi gereken vaatler var. Asgari ücret, emekli maaşları zamları ve diğerleri... Seçim ekonomisi uygulayacaklarından emin olmamak için hiçbir sebep yok. Peki bütçe disiplini olmadan nasıl bir toparlanma mümkün olacak?

Yapısal sorunların çözülmesi meselesine hiç girmiyorum, o gerçekten de şimdiden başlatılıp uzun vadeli ve hiç taviz verilmeyecek bir program olmalı. Ve biraz önce sıraladığımız sorunlar varken, böylesi bir reform mümkün değil.

‘ŞEFFAF’ CEVAPLAR BEKLENİYOR

Mehmet Şimşek tüm bu soruların cevaplarını öyle orta vadede falan değil, en kısa vadede vermek zorunda. Veremezse, orta vadeye ötelenmiş tüm vaatler belirsiz bir uzun vadeye kalır. Ve bu arada ekonomiyle ilgili tüm bakanlıklarla koordinasyon içinde olmak gibi bir zorunluluğu var, enerji, tarım, sanayi, ulaştırma sektörlerinin, iş dünyasının, emek piyasasının ‘rasyonel’ politikalara uyum sağlaması gerekecek. Yine aynı soruya dönelim, bu kadrolarla mı? Nasıl?.. Mehmet Şimşek’in sözlerinin Nurettin Nebati’nin gözleri gibi olmaması için, tüm bu sorulara açık, net, ‘şeffaf’, ‘öngörülebilir’ ve ‘standartlara uygun’ cevaplar verilmesi şart!